Vatikan’ın Diyalog ile varmak istediği son nokta
Mehmet Oruç’un diyalog ihanetini anlatan kitabından alıntılar yapmaya devam ediyoruz..
ÖNCEKİ YAZILAR:
Diyalog ve hoşgörü, Vatikan’ın bir tuzağıdır. Diyalog vasıtasıyla, önce, Müslümanların imanları bozulacak, islami şuurdan, yaşayıştan uzaklaştırılacaklar. Hz. Peygamber ve âlimler devre dışı bırakılarak İslamiyet, emir ve yasağı olmayan, felsefi bir sistem haline getirilecek.
Müslümanlar arasında, Müslüman olsun Hıristiyan olsun fark etmez. Nasıl olsa, iki din mensubu da Cennete gidecek, inancı hakim kılınacak. Bu hale getirilen Müslümanların, Hıristiyanlığa kaymaları kolaylaşmış olacaktır. Çünkü, insan, nefsinin hoşuna giden, kendine kolay gelen şeyleri tercih eder. Hâl böyle olunca, haftada bir gün Kiliseye gitmekten başka hiçbir kuralı olmayan Hıristiyanlığa kayması daha kolay olacaktır. Böylece, nihai birleşme Hıristiyanlıkta olmuş olacak. Çeşitli vesilelerle yaptıkları konuşmalarda bunu zaten açıkça dile getiriyorlar. Onlara göre gerçek din sadece Hıristiyanlıktır:
“Biz her ne kadar Hıristiyan olmayan dinlerin manevi ve ahlaki değerlerini tanıyor, saygı gösteriyor, onlarla diyaloğa hazırlanıyor ve din hüviyetini savunmak, insanlık kardeşliğini tesis etmek, kültür, sosyal refah ve sivil iradeyi oluşturmak gibi hususlarda diyaloğa girmek istiyorsak da dürüstlük bizi gerçek kanaatimizi açıkça ilan etmeye mecbur etmektedir; yegane gerçek din vardır. O da Hıristiyanlıktır.” ( Leibhard, Wilmington 1978, s. 13 vd.)
Papa II. Jean Paul’un 20 yıllık dostu ve “Papa’nın Düşüncesi” kitabının yazarı Buttiglione bu düşünceleri şöyle açıyor: “Hıristiyanlar İsa’nın Mesih olduğuna ve insanın onun sayesinde kurtulduğuna inanır. Tanrı’ya götüren başka bir yol yoktur..” ( NPQ; Cilt: 1, Yaz 1991.)
Nihai birleşmenin Hıristiyanlık çatısı altında olacağını, Dinlerarası Diyaloğun mimarlarından M.Watt, “dinleri birleştirme” projesi ile bakınız nasıl dile getiriyor: “Uzun vadede bütün dünya için tek bir dinin olacağı ümid edilebilir. Bu din Hıristiyanlığın çatısı altında, Sünni İslam’da dört fıkhi mezhebe müsaade eden anlayışa benzer bir şekilde kendi içinde bazı görüş ayrılıklarına yer verebilir.” (Modern Dünyada İslam Vahyi s.171)
Papa II. Jean Paul da, Sen Pietro Kilisesi’nde, 25.6.2000 günü pazar ayininde, “Kilise ile diğer dinler arasındaki diyaloga evet. Ama aynı zamanda tek kurtarıcının İsa olduğunu ilan etmek gerekiyor’’ diyerek diyalog sonunda nerede birleşeceğinin açık adresini de vermiştir.
Vatikan’ın tarihi İslam düşmanlığı devam ediyor
Vatikan’ın; dinlerarası diyalog, hoşgörü, dostluk, faaliyetlerinde samimi olmadığını, tarihi İslam düşmanlığının devam ettiğini, 27.4.2003 tarihinde düzenlenen ayinde Papa, “barış değil savaş istiyen” papazın mertebesini yükselterek bir kere daha göstermiş oldu:
“PAPA İkinci Jean Paul, 27 Nisan 2003 günü, bundan asırlarca önce yaşamış olan altı kişiyi Hıristiyan inancına göre ‘aziz’liğin bir alt basamağı kabul edilen ‘ermiş’ mertebesine yükseltti.
Vatikan’da 27 Nisan’da bu ‘ermişlik ilánı’ münasebetiyle düzenlenen büyük ayin sırasında, Papa’nın İsviçreli muhafızlarıyla İtalyan güvenlik kuvvetleri alarma geçirilmişlerdi. Zira, ‘ermiş’ yapılanlardan birinin, 17. asırda yaşamış olan Avianolu Marco adındaki papazın bazı çevrelerin, özellikle de Müslümanlar’ın gözünde ‘netameli’ olduğunu düşünüyor, Müslümanlar’ın en azından bir protesto gösterisi yapabileceklerini bekliyorlardı.
Böyle bir şey beklemelerinin sebebi de şuydu: Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın 1683’teki Viyana kuşatması Marco’nun cephelerde verdiği, ‘‘Haçın altında toplanın! Meryem adına savaşın! Türkler’i yenin! Hıristiyanlık adına büyük düşman Türkler’e karşı savaşı kazanmak için Allah’a olan imanımızı güçlendirmemiz lázımdır. Bunu yapmadan önce neye kalkışırsak kalkışalım, netice alamayız. Tanrı barış değil, savaş istiyor.” vaazı yüzünden korkunç bir bozgun halini almış ve bu bozgun Avrupa’daki topraklarımızı kaybetmemize öncülük etmişti.
‘‘Avrupalılaşma’’ uğruna ‘‘mozaik’’ ve ‘‘dinlerarası diyalog’’ teraneleriyle kendi kendimize gelin-güvey olduğumuz şu günlerde Hıristiyan dünyasının ve Papa’nın geçmişimiz hakkında ne düşündüğünü Marco’nun “ermişliği” sayesinde bir hatırlatayım dedim.” (Murat Bardakçı – Hürriyet,11.5.2003)
Şimdi sormak lazım: Eski yaraları kaşımakla, eski düşmanlıkları gündeme getirmekle, ödüllendirmekle “Barış” “Hoşgörü” “Diyalog” sağlanması nerede görülmüştür?
Bütün bunlar samimiyeti mi gösterir yoksa, sinsi bir maksadı mı?