İLİM ÖĞRENMENİN FAZİLETİ
İLMİN FAZİLETİ
Bazen bir merkebe daha fazla değer verilebilirse de, hiçbir za man merkebin attan daha üstün olduğu söylenmez. Çünkü onun üstünlüğü cüsse itibariyledir. Oysa at, her zaman merkepten daha üstün vasıflara sahiptir. Bu hal her açıdan kemâl sayılmaz. Hayvan yetenekleri ve özellikleri bakımından aranılır ve kendisine bu nedenle sahip olunmaya çalışılır; yoksa sırf cüssesi için değil!
Bu örneği gerçekten anlamışsanız, fazilet kelimesinin anlamını artık biliyorsunuz demektir.
Diğer hayvanlara nisbetle at nasıl faziletli ise, ilim vasfı da diğer bütün vasıflara nisbetle hiç kuşkusuz daha faziletlidir.
Atta bulunan hızlı koşma yeteneğinin bir fazilet olduğunda şüphe yoksa da, bu mutlak bir fazilet sayılmaz. Ancak ilim böyle değildir. İlim, hiçbir şeyle mukayese edilemeyecek kadar büyük bir fazilet taşımaktadır. İlmi hiçbir şeyle kıyas edemeyiz; zira ilim, Allah Teâlâ’nın kemal sıfatıdır.
Peygamberlerin ve meleklerin bütün şerefi ilim’den gelmekte dir. Hatta atların bile zeki olanı, uyuşuk olanından daha üstündür. Bu nedenle ilim, hiçbir meziyete izafe edilmeksizin tek başına faziletin kendisidir.
Demek oluyor ki ilim, zâtından dolayı istenen bir nimettir! Yine bu şekilde ahiret âleminin nimetlerine götüren en önemli vesilenin de ilim olduğunu açıkça görebi lirsiniz; zira Allah Teâlâ’nın huzuruna ancak ilim ile gidilir.
İnsanoğlu hakkında en büyük makam, ebedî saadet olduğundan dolayıdır ki bu saadete ulaştıran vesilede en büyük fazilettir! Çünkü insan için ilim ve ilime bağlı amel olmadığı takdirde, bu nimetlerin hiçbirine ulaşmak imkânı yoktur!
AYET-İ KERİMELER
Her kabileden bir cemâatın dini iyice öğrenmeleri gerekmez miydi? (Tevbe/122)
Eğer bilmiyorsanız, ehl-i zikre sorunuz! (Nahl / 43)
HADİS-İ ŞERİFLER
İlim tahsil etmek maksadıyla yollara düşen kimseye Allah Teâlâ cennete giden yolu gösterir. 34
Melekler ilim yolcusunun hâlinden râzı oldukları için kanatlarını onun ayakları altına sererler. 35
İlimden bir bölüm öğrenmen, yüz rek’at namaz kılmandan daha hayırlıdır. 36
Kişinin ilimden öğrendiği bir bölüm, onun için dünya ve dünyadakilerin tümünden daha hayırlıdır. 37
İlim Çin’de de olsa bulup öğrenin! 38
İlim öğrenmek her müslümana farzdır. 39
İlim hazinedir. Bu hazinenin anahtarı soru sormaktır. Sormaktan çekinmeyin; zira ilmin sorulmasından dört kişi birden mükâfat kazanır: Soran, cevap veren, onları dinleyen, onları seven!40
Câhil, cehaletine razı olup durmasın. Âlim de ilmini susmak suretiyle saklamasın! 41
Bir âlimin (ilim okuttuğu) meclisinde, (ilim tahsil etmek veya dinlemek için) hazır bulunmak, bin rek’at namaz kılmaktan, bin hastayı ziyaret etmekten ve bin cenaze na mazında hazır bulunmaktan daha faziletlidir! 42
İslâm dinini ihyâ etmek maksadıyla ilimle uğraşırken ölen kimseyle peygamberler arasında, cennette sadece bir derecelik fark vardır. 44
Ashab’ın ve Âlimlerin Sözleri
İbn Abbas (Radıyallahu Anh) şöyle demiştir: İlim talep ederken büyük zorluklara göğüs gerdim, fakat ilmi elde ettikten sonra aziz oldum’. Gerçekten de İbn Ebî Müleyke şöyle der: ‘İbn Abbas’ı gördüğümde, ondan daha güzel yüzlü ve muntazam endamlı bir kimseyi gördüğümü ve görebileceğimi tasavvur edemedim.
Muhterem pederleri Hazreti Abbas (Radıyallahu Anh) gibi güzel bir insandı. Konuştuğu zaman herkesten daha açık ve daha beliğ konuşur, fetva verdiği zaman insanların en âlimi olduğunu gösterirdi’.
İbn Mübârek şöyle der: İlme talip olmadan bir kimsenin kendisinde azda olsa şeref aramasına ve kendisini şereflilerden saymasına şaşarım!’
Filozoflardan biri şöyle demiştir: ‘İlim öğrenmek istediği halde öğrenemeyen veya öğrenebileceği halde öğrenmeyen kimselere acıdığım kadar kimseye acımam’.
Ebu Derdâ der ki: İlimden küçük bir mesele öğrenmem, benim için bütün bir geceyi ibadetle ihya etmekten daha mühimdir’.
Yine Ebu Derdâ şöyle buyurur: ‘Hoca ile talebesi hayırda ortaktırlar. Onların dışındakilerin sivrisinek kanadı kadar hayırları yoktur. Yâ âlim, ya talebe, ya da dinleyici ol. Bunların dışında dördüncü bir sınıfa dahil olma; yoksa helâk olup gidersin’.
Atâ şöyle demiştir: ‘Bir kere ilim meclisinde hazır bulunmak, yetmiş lehviyat meclisinde bulunmanın kefareti olur.
İmam Şâfiî de şöyle demiştir: İlim tahsil etmek, bütün nafile ibadetlerden daha faziletlidir’.
Fakih Ebu Muhammed Abdullah b. Abdilhakem şöyle anlatır: Bir gün İmam Mâlik’in önünde ders okurken öğle ezanı okundu. Nafilelerimi kılmak üzere ders kitabımı kapattım. Hocam (İmam Mâlik) yüzüme bakarak şöyle haykırdı: ‘Ey genç! Burada okuduğun ders, kalkıp kılacağın nafile namazlardan fersah fersah daha hayırlıdır’.
Ebu Derdâ şöyle demiştir: ‘Sabahları kalkıp ilim tahsiline gitmeyi cihad olarak kabullenmeyen ve böyle olduğuna tüm samimiyetiyle inanmayan kimsenin ne aklı var, ne de bir fikri’.
Kaynak:
34) Ebu Dâvud,-Tirmizî, İbn Mâce ve İbn Hibban, (Ebu Derdâ ve EbuHüreyre’den)
35) Ahmed b. Hanbel, İbn Hibban ve Hâkim, (Saffan b. Assal’dan)
36) İbn Abdilberr, (Ebu Zer’den)
37) İbn Abdilberr, İlim; İbn Hibbaıı, Ravzat’ul Ukalâ, (Hasan’dan)
38) İbn Adiy ve Beyhakî (Enes’den); Taberânî, (İbn Mes’ud ve İbnAbbasdan)
39) İbn Adiy, Beyhakî ve İbn Abdilberr, (Enes’den)
40) Ebu nuaym, Hilye, (Hz. Ali’den)
41) Taberânî, (İbn Merduveyh’den)
42) ırâki bu hadîsin Ebu Zer’den değil, İbn Ömer’den rivayet edildiğini söylemiştir. İbn Cevzî ise bu hadîsi Mevzuat adlı eserinde zikretmiştir.
43) Ebu Nuaym, Herevi, (Hasan dan)
44) Ebu Nuaym, (İbn Mes’ud’dan)
AYET-İ KERİMELER
Dönüp kavimlerine geldiklerinde (Allah’ın yasak kıldığı şeylerden) kaçınmaları için onları uyarmaları gerekmez miydi? (Tevbe/122)
Bu ayette geçen inzar kavramından ilim öğretmenin ve irşadda bulunmanın vâcib olduğu anlaşılmaktadır. Allah, kendilerine kitab verilenlerden, onu mutlaka insan lara beyan edecekleri ve hiçbir şekilde gizlemeyecekleri hususunda söz almıştı. (Âlu îmran/187)
Bu ayette, ilim öğretmenin farz olduğu açıklanmaktadır.
Buna rağmen onlardan bir grup bildikleri halde hakikati gizlerler.(Bakara/146)
Bu ayette de hak ilmi saklayıp öğretmemenin haram olduğu beyan edilmektedir. Nitekim başka bir ayette, ilmin gizlenmemesi gerektiği gibi, şahidlikten de kaçınmamak gerektiği bildirilmiştir:
Şehadeti gizlemeyin. Kim onu gizlerse bilsin ki kalbi günah kârdır.(Bakara/283)
Peygamber Efendimiz’de şöyle buyurmuştur:
Allah Teâlâ peygamberlerden aldığı sözü (âlimlerden de) almadan herhangi bir âlime ilim vermez. Alman bu söz de ilmi halka açıklayıp gizlememeleridir. 45
Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve ‘Ben müslümanlar danım’ diyenden daha güzel sözlü kim vardır? (Fussilet/33)
Ey Râsûlüm! İnsanları Kur’anla, güzel söz ve nasihatla rabbinin yoluna (İslâm nizâmına) dâvet et. (Nahl/125)
Allah onlara Kitab’ı ve Hikmet’i öğretir. (Âlu İmran/48)
HADİS-İ ŞERİFLER
Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hazreti Muaz’ı Yemene gönderirken kendi sine şöyle demiştir:
Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın senin vasıtanla bir kişiyi doğru yola iletmesi, senin için dünya ve dünyanın içinde bu lunanların tümünden daha hayırlıdır.46
İlimden birşey öğrenip, öğrendiği şeyi halka öğreten bir âlime, yetmiş sıddık’ın sevabı verilir.47
Öğrenip amel eden ve öğrendiklerini öğreten bir kimse, gökler âleminde hayırla yâd edilir.48
Kıyamet günü geldiğinde Allah Teâlâ âbid ve mücahid kul larına ‘Cennete girin’ deyince, âlimler Allah’a şöyle derler: ‘Ey âlemlerin rabbi! Âbidler ve mücahidler bizim kendile rine öğrettiğimiz ilim sayesinde ibadet edip cihad ettiler’. Bunun üzerine Allah Teâlâ âlimlere ‘Sizler benim nezdimde meleklerimden bazıları gibisiniz. İstediğiniz kimselere şefaat ediniz, şefaatiniz kabul olunacaktır’ der ve bu ilâhî müjde üzerine âlimler, istediklerine şefaat ettikten, sonra cennete girerler.49
Bu fazilet, sadece başkalarına ilim öğreten âlimlere mahsustur. İlmini başkalarına aktarmayan âlimin bu fazilete sahip ol ması sözkonusu değildir.
Hiç şüphesiz Allah Teâlâ verdiği ilmi insanların göğsünden söküp almaz. Ancak âlimlerin gitmesiyle (ölmesiyle) ilim gider. Çünkü her giden âlim, kendisiyle birlikte kendinde var olan ilmi de götürür. Bu öyle bir durum meydana getirir ki, halkın içinde sadece cahil kişiler öne geçerler. Bunlardan birine ilmî bir mesele sorulduğu zaman, ilimleri olmadığı halde fetva verirler. Kendileri dalâlette oldukları gibi, verdikleri fetva (cevap)larla halkı da dalâlete sevkeder
ler. 50
Bir ilmi öğrendiği halde, o ilmi ketmeden, (başkalarından esirgeyen) kimseyi, Allah Teâlâ kıyâmet gününde ateşten yapılmış bir gemle gemler.51
Hediyelerin en güzeli, ilmi dinleyip, anlayıp, bu ilmi olduğu gibi müslüman kardeşine öğretmendir. Bu, bir yıllık nafile ibadete denktir.52
Dünya lânetlenmiştir (kıymetsizdir), dünyanın içindekiler de lanetlenmiştir. Ancak Allahın zikri ile birlikte onu öğreten ve öğrenen bundan müstesnadır.53
Allah Teâlâ, melekler, göklerin ve yerin ehli, hatta yuvasında bulunan karıncalar, denizdeki balıklar; halka hayır yollarını gösteren kişi için rahmet dilerler.54
Bir müslümanın bir başka müslümana, dinlediği bir hadîsi olduğu gibi aktarmasından daha büyük bir yardımı olamaz.55
Mü’minin, dinlediği hayırlı bir kelimeyi başkasına öğretmesi ve onunla amel etmesi, bir senelik (nafile) ibadet ten daha hayırlıdır.56
Birgün Hazreti Peygamber (Aleyhisselam) evinden çıkıp mescide geldi. Mescide girdiği zaman, toplanmış iki grup gördü. Bu grup lardan biri dua ve zikir ile meşgul oluyordu. Öbürü ise, ilimden bahsediyor ve birbirlerine ilim öğretmeye çalışıyordu. Bunun üzerine Hazreti Peygamber zikir halinde olanlara işaret ederek şöyle buyurdu: ‘Bunlar Allah’tan isterler. Allah Teâlâ dilerse onlara verir, dilemezse vermez. (Sonra ilim üzerine konuşanlara işaret ederek şöyle bu yurdu): ‘Bunlar ise, halkı eğitip, ilim öğretmeye çalışıyorlar. Ben de sizlere bir muallim (öğretici) olarak gönderildim’ 57.
Daha sonra Hazreti Peygamber ilim öğretenlerin meclisine giderek onların aralarına oturdu.
Allahu Teâlâ’nın benim vasıtamla gönderdiği ilim ve hidayetin misali, bolca yağıp bir araziye isabet eden yağmurun misaline benzer. Yağmur alan arazinin bir kısmı suyu kabul eder, bol bol otlar yetiştirir. Arazinin diğer bir kısmı ise, yağan suyu biriktirir. Biriken o sudan Allah Teâlâ halkı yararlandırır. Halk ondan içer, (hayvanlarını ve) arazilerini sulayarak ekin eker. Aynı arazinin üçüncü bir kısmı da (taşlık ve kaygan bir zemine sahip olduğu için) ne suyu üstünde tutar, ne de (suyu emerek) mahsul verir.58
Hazreti Peygamber, birinci grubu ilimden menfaat sağlayanlara; ikincisini başkalarına menfaat sağlayanlara, üçüncüsünü de bu iki faziletten de mahrum kalanlara benzetmiştir.
Ademoğlu öldüğü zaman bütün amelleri kesilir (defteri dü rülür). Fakat ölüp de defteri dürüldükten sonra bile üç şey devam eder: Yararı olan ilim, sadaka-i câriye, salih evlât. Böyle bir evlât, babası öldükten sonra babası için bol bol hayır işler, dualar eder.59
Hayra delâlet eden (hayır yolunu gösteren), o hayrı bizzat işlemiş gibi sevabına nail olur.60
Hiçbir şeyde hased (imrenme) doğru değildir; ancak iki kişinin hâline imrenmek bu hükmün dışındadır: a) Allah Teâlâ’nın ilim ve hikmet öğrettiği kimsenin hali ki, bu kimse (aynı zamanda) öğrendiği ilmi halka öğretip müşkilleri hakkında bu ilimle hüküm verir; b) Allah Teâlâ’nın kendisine mal vermiş olduğu kimsenin hâli ki, Allah ona elindeki malı hayra sarfetmeyi nasip etmiştir.61
Allah’ın rahmeti benim halifelerimin üzerine olsun! ‘Senin halifelerin kimlerdir yâ Rasûlullah?’ diye sorulduğunda Hazreti Peygamber şöyle cevap vermiştir: ‘Benim sünnetimi ihya eden ve sünnetimi Allah’ın kullarına öğreten kimselerdir’.62
Ashab’ın ve Âlimlerin Sözleri
Hazreti Ömer şöyle buyurmuştur: ‘Bir hadîs rivayet eden ve rivayet ettiği bu hadîsle insanların ameline yardımcı olan kimseye, o hadîsi yaşamasından dolayı sevap verildiği gibi, başkalarının yaşamasından hasıl olacak sevap kadar daha verilir’.
İbn Abbas da şöyle demiştir: ‘Halka hayrı öğreten bir kimse için herşey af diler, hatta denizdeki balıklar bile…’
Atâ b. Ebi Rebah şöyle anlatır: Said b. Müseyyeb’in evine gittiğimde onu ağlar bir halde buldum. Kendisine niçin ağladığını sorduğumda, bana şöyle cevap verdi: ‘Ağlayışımın sebebi şu: Hiç kimse gelip benden ilmî bir mesele sormuyor’.
Selef-i sâlihînden bir zât şöyle buyurmuştur: ‘Alimler kendi dönemlerinin ışıklarıdır. Her âlim kendi dönemini aydınlatır ve o devrin insanları ışıklarını ondan alırlar’.
Hasan Basrî der ki: ‘Şayet âlimler olmasaydı, insanlar hayvanların seviyesine inerlerdi! (İnsanları hayvanlık seviyesinden âlimler çekip çıkarırlar, onları lâyık oldukları insanlık mevkiine ancak onlar yükseltirler).
Yahya b. Muaz ‘Âlimler ümmete, onların analarından ve babalarından daha merhametlidir’ dediğinde, kendisine bunun nasıl olabileceği sorulur; o da şöyle der: ‘Çünkü babalar ve anneler ço cuklarını ancak dünya ateşinden korurlar. Oysa âlimler ümmeti âhiretin şiddetli ateşinden korurlar’.
Denildi ki: ‘İlmin evveli sükût, sonrası dinlemek, daha sonrası hıfzetmek ve daha sonrası ise onunla amel etmektir. En sonu da onu insanlara öğretmektir’.
Yine şöyle denilmiştir: ‘İlmini, bilmeyenlere öğret; bilmediğin ilimleri de bilenlerden öğren. Sen böyle hareket ettiğin takdirde, bilmediklerini öğrenir, bildiklerini de mükemmel bir hâle getirir sin’.
45) Ebu Nuaym, (İbn Mes’ud’dan)
46) İmam Ahmed, Müsned
47) Nesâî, Kitab ‘ul-İlim
48) Deylemi, Müsned’ul-Firdevs, (Ebû Abdullah el-Hâkim’den)
49) Mu’ribî, (İbn Abbas’dan)
48) Deylemi, Müsned’ul-Firdevs, (Ebu Abdullah el-Hâkim’den)
49) Mu’ribî ibn Abbas’dan
50) Ebuta Dâvud dışındaki sünen sahipleri, (Abdullah b. Amr’dan)
51) Bu hadîs Ebu Hüreyre, Abdullah b. Amr, Ebu Said, Enes b. Mâlik, İbn Mes’ud, İbn Abbas, İbn Ömer vc Câbir’den rivayet edilmiştir.
52) Vbn Âdıy, ll>n ÂM)as dan)
53) Tirmizî, İbn Mâce, (Atâ b. Murre’den)
54) Tirmizî, (Ebu Derdâ’dan)
55) İbn Abdilberr, (Muhammed b. el-Münkedir’den mürsel olarak)
56) Deylemî, Müsned’ul Firdevs, (Muhammed b. Muhammed b. Ali b. As’dan)
57) Ebu Talib el-Mekkî, Kut’ul-Kulub
58) Buharî ve Müslim, (Büreyde b. Abdullah b. Ebu Bürde’den)
59) Müslim, Ebu Dâvud ve Tirmizî; hadîs hasendir.
60) Tirmizî, (Enes’den)
61) Buharî, Müslim, Nesâî ve İbn Mâce
62) İbn Abdilberr, İlim; Herevî, Zemm’ul-Kelam, (Amr b. Ebî Kesir yoluyla)
63) Ebu Nuaym, Hilye; Ebu Talib el-Mekkî, Kut’ul-Kulub