KALPLERİNİZİ VE ZİHİNLERİNİZİ DİNLENDİRİN
Özellikle dini ilimler ile meşgul olan kardeşlerimiz devamlı ve tempolu bir çalışmanın içersindedirler. Ders çalışmalar, sohbet dinlemeler, zikirler, tefekkürler, yapılan ezberler derken kalp ve zihin yorgunluğu hat safhaya ulaşır. Ve eğer dikkat edilmezse bir noktadan sonra bıkkınlık, nefret ve ardından gelen bir soğukluk olabilir.
Peki, kalbimizi ve zihnimizi dinlendirmek, dikkatimizi toplamak için ne yapmalıyız?
Hazreti Ali (Radıyallahu anh) şöyle buyuruyor:
”Kalplerinizi dinlendirin ve onları dinlendirmek için ince ve hoşa giden hikmetli sözleri talep edin. Çünkü bedenlerin bıktığı gibi kalplerde bıkar.”
Usame b. Zeyd (Radıyallahu Anh) da buyuruyor ki:
”Kalplerinizi dinlendirin ki zikri anlasın.”
Zühri şöyle rivayet ediyor:
Peygamber (Aleyhisselam) ashabıyla oturuyor ve sohbet ediyordu. Çok sohbet ettiklerinde ve konuşmaktan yorulduklarında, ”kulak aynı şeyi duymaktan bıkar ve kalp nefret eder; bildiğiniz şiirleri okuyun ve rahatlatıcı kıssalar anlatın” derdi.
Anlaşılıyor ki bir konu üzerine devamlı yoğunlaşmak insanı bıktırabiliyor. O halde birbirimizle helal dairesi içerisinde şakalaşmak, doğru olmak kaydıyla mizah değeri olan kıssalar anlatmak ve bilmece sormak bu sıkıntıyı çözecek alternatifler olabilir.
Muhammed b. İshak şöyle diyor:
”İbni Abbas (Radıyallahu anh) arkadaşlarıyla oturduğu zaman bir süre konuşur ve ”sohbeti değiştirin” diyerek Arapların hikâyelerini anlatırdı. Bunu tekrar tekrar yapardı.
Zühri’den arkadaşlarına şöyle dediği aktarılmıştır:
”Şiir okuyun ve kıssa anlatın. Çünkü kulak aynı şeyi duymaktan bıkar, kalp nefret eder.”
Asmai’den Harun Reşid’in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
”Kıssalar zihni dinlendirir ve kulakları açar.”
Bazı alimlerin derslerden bıkmamak için ara verdikleri ve oyun oynadıkları da rivayet edilmiştir ancak bizim oyuna harcayacağımız zamanımız yoktur.
Bir şeyler anlatırken ve mizahi bir ortam kurmaya çalışırken de helal dairesinden çıkmamak gerekiyor. Çünkü insanları güldürmek için hikâyeler uydurmak ve yalan söylemek doğru değildir. Peygamberimiz de bunu yasaklamıştır.
Bu konuda Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
”İnsanlarla konuşan ve onları güldürmek için yalan söyleyenlere yazıklar olsun.”
İnsanları güldürmenin bir mahsuru yoktur. Mekruh olan insanları güldürmeyi adet haline getirmektir. Çünkü gülmenin azı sakıncalı değildir. Peygamberimiz azı dişleri görününceye kadar gülerdi. Sakıncalı olan gülmenin aşırısıdır. Çünkü Peygamber Efendimiz: ”Çokça gülmek kalbi öldürür.” Buyurmuştur. Bazı vakitlerde gülmek ise yemeğin tuzu gibidir.
Bu vesile ile bir kaç tane kıssa yazmış olalım.
Çocuk :
Babacığım diyordu. Bana bir horoz alsan da, sabahları
ötüp beni namaza kaldırsa.
Adam :
Canım oğlum, diye cevap verdi. Senin içindeki horoz ötmedikten sonra dışarıdaki horozun fayda vereceğini mi sanıyorsun?
—
Meşhur Cimri Paşa, atlarının arpa yemesi gerektiğini söyleyen seyislerine kızar ve her seferinde “La havle” çekermiş.
Bir gün arabasının atları dermansızlıktan yıgılıp kalınca, hiddetle sormuş:
– ATLARIMA NE OLDU?!
Seyis cevap vermis:
– Ne olacak efendim, “La havle” yiye yiye “Ve la kuvvete” oldular.
—
Necip Fazıl’a sormuşlar:
Üstat, özel arabanız yok mu?’
Şair, anında cevap vermiş.
‘Ona en son bineceğiz.’
www.ismailaga.info