ZEKAT MALLARI VE HÜKÜMLERİ

Kağıt Paralarla Banknotların Zekatı
    62- Kaime ve evrak-ı nakdiye denilen kağıt paralar, istenilen zamanda bankaların nakde çevirdiği ve bedellerinin alınabildiği banknotlar nakid para hükmündedir. Çünkü bunların altın ve gümüş gibi piyasada kullanılması adet haline
gelmiştir. Bunların karşılıkları gerçekten veya hükmen mevcut bulunmaktadır. Bunlar hazır bir mal demektir ve bütün insanların servetini teşkil etmektedir. Bunlardan yeterince elde bulunduranlar fakir değil, zengin sayılmaktadır. Bunlar sadece bir alacak senedi yerinde değildir. Bunlardan hemen faydalanmak mümkündür. Bunlar birer geçerli para ve değişim vasıtası olarak kabul edilmiştir. Bunlar diğer paralar gibi istenilen zamanda harcanır ve değiştirilerek karşılığında yarar sağlanır.
    Onun için bunlar, geçerli para ve ticaret malları hükmünde olup kendi başlarına veya diğer altın ve gümüş paralarla veya ticaret malları ile beraber nisab mikdarında olunca en az iki yüz dirhem kıymetine denk bulununca, sene sonunda altın veya gümüş ile olan kıymetlerinin kırkta biri nisbetinde zekata bağlı olurlar. Bu zekat kendi cinslerinden de verilebilir.
    Örnek: Kırk liranın zekatı için bir lira zekat verilmesi caizdir. Aynı şekilde, karışım halinde olup altın ve gümüşü az bulunan madenî paralarla sırf bakırdan, nikelden veya deriden yapılarak geçerli durumda olan paralar hakkında da hüküm böyledir.
    Eğer bunlar, altın ve gümüş gibi nakid sayılmayıp zekata bağlanmasalar, fakirler zekat nimetinden mahrum olur. Birçok zenginlerde, servetlerini bu gibi kağıt ve madeni paralara bağlayarak zekat gibi büyük bir nimetin sevabından nasipsiz kalmış bulunurlardı. Böylece zekatın farziyetindeki şer’î hikmet de ortaya çıkmazdı.
    63- Bankalara yatırılan ve belli müddetlerde alınabilen ve karşılığında senedleri bulunup başkalarına devredilebilen asıl paralar da, ikrarla, senedle sabit borç paralar hükmündedir. Onun için bunlar da nisab mikdarında bulunup üzerlerinden her sene geçtikçe zekata bağlı olurlar.

   Altın ile Gümüşün Zekatı
    50- Altın ile gümüş ister külçe halinde olsun, ister darbedilmiş olsun, bunlar hangi maksadla bulundurulursa bulundurulsun, nisab mikdarına ulaşıp da üzerlerinden bir yıl geçerse, zekata tabi olurlar.
    Altının nisabı yirmi miskaldır. Gümüşün nisabı iki yüz dirhemdir. Bir miskal yirmi kırattır. Her kırat da beş arpa ağırlığıdır.
    Bir şer’î dirhem ise, on dört kırattır. Bu halde on şer’i dirhem, yedi miskal ağırlığına denktir.
    Bir de örfî dirhem vardır ki, on altı kırattır. O halde yirmi miskal yirmi beş örfî dirheme eşittir. İki yüz şer’i dirhem de yüz yetmiş beş örfî dirheme eşittir.
    Bazı fıkıh alimlerine göre, zekat ve fitre sadakası konusunda her beldenin örfî dirhemi esas alınmalıdır. Buna göre gümüşün nisabı, iki yüz örfî dirhemden ibarettir. Bu şekilde de fetva verilmiştir. Fitre konusuna bakılsın…
    51- Yirmi miskal altının zekatı, yarım miskal altın olduğu gibi, ikiyüz dirhem gümüşün zekatı da, beş dirhem gümüştür. Yirmi miskalden fazla olan altın dört miskale ulaşmadıkça ve iki yüz dirhem gümüşten fazla olan mikdar kırk dirheme ulaşmadıkça, bu fazlalıklar için ayrıca zekat gerekmez. Ancak bu fazla mikdar ile beraber başka bir ticaret malı da bulunursa o zaman bu fazla mikdarlarla hepsinin zekatı verilir. Fakat altın ile gümüşten nisab üstünde fazla olan mikdar, kıymetçe dört miskala veya kırk dirheme eşit olursa, bu fazladan da zekat gerekir. Bu mesele İmam Azam’a göredir, iki İmama (İmam Muhammed ve İmam Ebû Yusuf) göre ise, böyle küsurlarında ne olursa olsun, zekatını vermek gerekir.
    Örnek: Bir kimsenin yalnız iki yüz otuz dokuz dirhem gümüşü bulunsa, İmamı Azam’a göre, yalnız iki yüz dirhem için beş dirhem zekat vermek gerekir. Küsur olan otuz dokuz dirhem için zekat gerekmez. Bu küsur kırka ulaşmadıkça zekatı yoktur.
    İki imama göre, bu küsurlar için de kırkta bir nisbetinde zekat vermek gerekir.
    Yine, bir kimsenin yalnız iki yüz yetmiş dirhem gümüşü bulunsa, İmamı Azam’a göre, iki yüz kırk dirhem için altı dirhem zekat vermesi gerekir, geri kalan otuz dirhem için bir şey gerekmez. Fakat iki imama göre, bu geri kalan
kısım için de zekat gerekir. Altın hakkında da hüküm böyledir.
    52- Altın ile gümüşün nisablarında, bunlardan zekat verilmesi için, kıymetlerine değil, ağırlıklarına bakılır. Bunda ittifak vardır.
    Buna göre altından yapılmış bir tepsinin ağırlığı nisab mikdarından az, mesela on dokuz miskal olduğu halde, kıymeti yirmi miskalden fazla bulunsa, ittifakla zekata tabi olmaz. Ancak bununla beraber zekata tabi başka bir mal bulunur da, tümü nisab mikdarına ulaşırsa zekat gerekir.
    Yine, iki yüz adet gümüş dirhemden biri ağırlıkça biraz noksan bulunsa, bunlara zekat gerekmez. Fakat başka bir zekat malı bulunursa, zekat gerekir.
    53- Kendilerinde riba (faiz) uygulanmayan, şer’an ölçek ve tartı esasına bağlı bulunmayan mallardan zekat verilmesinde kıymetlerine bakılır. Ağırlık ve adetlerine bakılmaz.
    Buna göre, üzerine zekat olarak orta durumda iki koyun farz olan kimse, bunların kıymetlerini para olarak verebileceği gibi, bu ikisinin kıymetine denk iyi bir koyun vererek de zekatını ödeyebilir. Çünkü koyunlar kıymete bağlı mallardandır. Bunlarda riba (faiz) olmaz.
    Fakat kendilerinde riba işlemi yürütülebilen mallarda böyle kıymete değil, ağırlığa itibar edilir. Mesela: Zekat olarak verilmesi gereken beş kilo buğday karşılığında, dört kilo iyi cins buğday verilemez.
    Yine, iki miskal altın yerine, bir miskal ağırlığında olup üzerindeki sanattan dolayı, iki miskal kıymetinde bulunan bir altın verilemez. Çünkü bu durumda riba (faiz) gerçekleşir.
    Bu mesele, İmamı Azam ile iki îmama göredir, İmam Züfer’e göre verilebilir. Çünkü kıymetleri eşittir. Kıymetler eşit olunca, kul ile Yüce Allah arasında riba düşünülemez.
    (Riba’ya bağlı mallar için, kerahet ve istihsan bölümüne bakılsın.)
    54- Altın veya gümüşten yapılmış bulunan ziynet takımları ve süs eşyaları, tablolar gibi maddelerden de, nisab mikdarına ulaşınca zekat gerekir. Bu zekat kendi cinslerinden olmayan bir mal ile ödeneceği takdirde, ağırlıklarına değil, kıymetlerine bakılır. Bunda da ittifak vardır. Fakat kendi cinsleriyle ödeneceği takdirde, İmamı Azam ile İmam Ebû Yusuf’a göre, ağırlıkları esas alınır, İmam Züfer’e göre kıymetlerine bakılır. İmam Muhammed’e göre de, fakir için daha faydalı olan tarafa itibar edilir.
    Örnek: Yirmi miskal ağırlığında bulunan bir altın bilezik, kendisindeki sanat bakımından yirmi beş miskal kıymetinde bulunsa, bakılır. Eğer zekatı gümüş gibi başka bir cinsten verilecek olursa ağırlığı olan yirmi miskale değil, kıymeti olan yirmi beş miskale bakılarak zekatını vermek gerekir. Fakat bunun zekatı kendi cinsinden olan altından verilecekse, İmamı Azam ile İmam Ebû Yusuf’a göre, ağırlığı olan yirmi miskal altına göre verilmesi gerekir, İmam Muhammed ile İmam Züfer’e göre, bu yeterli olmaz, altının kıymetine göre, değer farkı olan beş miskalin de ayrıca zekatını vermek gerekir.
    Yine, iki yüz dirhem has gümüş için, dört dirhem has gümüş kıymetinde olan beş dirhem karışık gümüş verilse, bu İmam-ı Azamı ile İmam Ebû Yusuf’a göre yeterli olur. Çünkü ağırlık bakımından istenen mikdara eşittir. Fakat İmam Züfer ile İmam Muhammed’e göre yeterli olmaz; çünkü kıymet bakımından İstenen değerden daha azdır.
    Aksine olarak iki yüz dirhem karışık gümüş için beş dirhem karışık gümüş kıymetinde dört dirhem saf gümüş verilse, bu İmamı Azam ile İmam Ebû Yusuf’a göre yeterli olmaz. Çünkü ağırlık esasına göre noksandır. Fakat İmam Züfer’e göre yeterlidir, çünkü kıymet bakımından eşitlik vardır. Cenabı Hak ile kul arasında riba düşünülemez.
    55- Altın ile gümüşün ve ticaret mallarının nisabında, bunların bir cinsten olmaları şart değildir. Onun için bir kimsenin bir miktar altını ile gümüşü ve bir miktar da ticaret malı bulunur da, bunlann tümünün kıymeti bir nisab mikdarı olan iki yüz dirhem gümüşe denk olursa, kırkta bir zekatlarını vermek gerekir.
    56- Her biri nisab mikdarından noksan olan altın ile gümüş, İmamı Azam’a göre, kıymet bakımından birbirini tamamlayarak nisab aranır, iki imama göre ise ağırlık bakımından birbirini tamamlarlar.
    Buna göre: Bir kimsenin yüz dirhem gümüşü ve yüz dirhem gümüş kıymetinde de on miskal altını bulunsa, bunun için ittifakla beş dirhem gümüş zekat vermesi gerekir. Fakat yüz dirhem gümüş ile yüz dirhem gümüş kıymetinde beş miskal altını yahut elli dirhem gümüş ile yüz elli dirhem gümüş kıymetinde on miskal altını bulunsa İmamı Azam’a göre beş dirhem mikdarı zekat gerekirse de, iki imama göre gerekmez; çünkü cüz bakımından nisabları noksandır. Fakat yüz elli dirhem gümüş ile elli dirhem kıymetinde beş miskal altın bulunsa, yine ittifakla zekatları gerekir. Çünkü kıymetleri tam gümüş nisabına denktir. Bundan başka birinin nisabı dörtte üç, diğerinin nisabı dörtte bir nisbetinde mevcut olduğundan tamamı bir nisaba denk bulunmuş olur.
    57- Yüz elli dirhem gümüşle beraber altmış veya seksen dirhem gümüş kıymetinde beş miskal altın bulunsa, İmamı Azam’a göre iki yüz dirhemin kırkta biri olarak beş dirhem zekat gerekir. Küsurlar kırka ulaşmadığı için bunlardan zekat gerekmez, iki İmam’ın görüşüne göre, bu küsurlardan dolayıda kırkta bir nisbetinde zekat vermek gerekir. Küsurlarda bağış, iki İmama göre yalnız saime hayvanlara mahsustur. Bu bağışlanan küsur, geçerli para ile ticaret eşyalarında olmaz.
    (İmam Şafiî’ye göre, altın ile gümüş, nisabı doldurmak için birbirlerine ilave edilemez; çünkü cinsleri değişiktir. Bunların her biri için ayrı ayrı tam bir nisab şarttır.)
    58- Geçerli olan karışımlı paraların altınları veya gümüşleri, kendilerine karışmış bulunan yabancı maddelerden daha fazla veya eşit bir halde ise, bunlar altın ve gümüş hükmündedir, ona göre zekatları verilir. Eğer bu paraların altın veya gümüş kısmı, onlara karıştırılan yabancı maddelerden az ise, bunlar ticaret malı hükmüne girerler. Sene sonunda kıymetlerine göre zekatları verilir. Bunlarda ticaret niyeti aranmaz; çünkü geçerli para yerindedirler.
    59- Geçerli olan paralar veya ticaret malları altın ile gümüşten karışık halde olsalar bakılır: Altınları karışan yabancı maddeden fazla olanlar altın hükmünde, gümüşleri fazla olanlar da gümüş hükmünde olur. Buna göre nisab mikdarın ulaşınca, zekata girerler. Böyle altın veya gümüşü, yabancı maddeden daha fazla olan geçerli paralar ticaret malı olmayınca ağırlıklarına bakılır. Eğer nisaba ulaşırlarsa zekatları verilir, değilse verilmez. Ancak nisabdan az olan bu gibi geçerli paralar yanında zekata bağlı başka mal varsa, ona göre zekat gerekir.
    60- Para halinde geçerli olmayan altın ile gümüş, başka bir madenle karışık olunca çoğunluğa göre hükmedilir. Altın veya gümüş yabancı maddeden fazla veya eşit durumda ise, tümü altın veya gümüş hesab edilir. Eğer altın veya gümüş, karıştırılmış yabancı maddeden az ise bakılır: Altın veya gümüş kısmı kıymetçe nisaba ulaşırsa veya ulaşmadığı takdirde, zekata bağlı başka mallar varsa, onlarla beraber zekatlarını vermek gerekir.
    Bunlar ticaret mallarından ise, diğer maden kısmı da ayrıca nazara alınır. Bunların altın veya gümüş kısmı, böyle nisab mikdarına ulaşmıyorsa, hepsi ticaret eşyası hükmünde olur. Bu halde ticaret mallarından ise, kıymetleri en az iki yüz dirhem gümüşe denk olmalıdır ki, zekata bağlı olsunlar. Yahut nisaba varmıyorsa, kendileriyle beraber başka ticaret malı veya geçerli para mevcut ise, bunlarla zekata tabi olurlar, değilse olmaz.
    61- Altın ile gümüş darbedilmiş geçerli para cinsinden olmamak üzere karışık bir halde bulunursa, bakılır: Eğer yalnız başına olarak altın nisab miktarında ise veya ikisi bir nisab mikdarında olup altın gümüşe ağırlık veya kıymetçe üstün veya eşit ise, hepsi altın sayılır. Ona göre zekat gerekir. Fakat altın nisab mikdarında olmayıp kendisine gümüş galip ise, o zaman hepsi gümüş sayılır.
    Örnek: Altın yirmi miskal olduğu halde, gümüş iki yüz veya üç yüz dirhem bulunsa, bunların hepsi altın sayılır (çünkü yalnız başına altın nisabı gerçekleşmiştir. Bu esas alınır.) Yine, altın on miskal olduğu halde, iki veya üç yüz dirhem gümüş kıymetinden daha değerli olsa, yine hepsi altın sayılır. Fakat altın on miskal olduğu halde, gümüş kısmı yüz veya iki-üç yüz dirhem kadar olup kıymetçe on miskal altından daha yüksek bulunsa, hepsi de gümüş sayılır.

   Ticaret Mallarının Zekatı
    41- Her nevi ticaret malları zekata tabidir. Ticaret malları, uruz denilen mallardan ve kumaşlardan olabileceği gibi, buğday, arpa, pirinç benzeri ürünlerden ve demir, bakır, kalay gibi ağırlık eşyalarından, koyun, deve ve at gibi hayvanlardan, ev, dükkan ve han gibi gelir getiren mallardan da olabilir.
    Ticaret (alım-satım) için olan akarların kira bedelleri de ticaret malı sayılır. Bu ticaret için olan mülklerden alınan gelirlerde ticaret niyeti olması şart değildir.
    42- Sene başında nisab mikdarına ulaşan (kıymetleri en az iki yüz dirhem gümüş veya yirmi miskal altın bulunan) ticaret mallarının zekatı için, sene sonundaki kıymetlerine itibar olunur ve bu kıymetlere göre zekat verilir. Bu kıymetler nisab mikdarından aşağıya düşerse, zekat verilmez. Sene ortasında azalıp çoğalmalarının bir tesiri olmaz.
    Ticaret için olan hayvanlarda da, hayvanların sayısına veya saime olmalarına bakılmaz. Her halde bunların kıymetleri esas alınır.
    43- Ticaret mallarının sene sonundaki kıymetleri, bulunduktan yerdeki piyasaya göre takdir edilir. Bu fiyat biçmede sahibleri serbestir. Dilerlerse bu kıymetleri altın ile ve dilerlerse gümüş ile takdir ve tayin edebilirler. Fakat bunlardan birine göre nisab mikdarında bulunduğu halde, diğerine göre nisaba ulaşmasa, nisaba ulaşan değere göre zekatı vermek gerekir. Mesela: Bir ticaret malının kıymeti iki yüz dirhem gümüşe eşit olduğu halde, yirmi miskal altına eşit olmayıp bundan eksik olsa, nisab bulunduğuna göre hesaplanarak o malın zekatı verilir.
    44- Ticaret niyeti, ticaret işi ile beraber olmalıdır. Böyle bir işten soyutlanmış olan bir niyetle bir mal, ticaret için olmuş olmaz. Buna göre, bir insan bir malı satın alırken veya satmak için birine verirken ticarete niyet etse, o mal ticaret için olur.
    Fakat bir kimse, kendisine miras bırakılan, bağışlanan veya vasiyet gibi bir yolla geçen mal hakkında ticareti niyet etse, yalnız bu niyetle o mal ticaret için olmaz. Bu mesele İmam Muhammed’e göredir. Fakat İmam Ebû Yusuf’a göre, bir kimse kendisine bağışlanan veya vasiyet edilen bir malı ticaret niyetiyle kabul etse, o mal ticaret için olmuş olur. Çünkü ticaret mal kazanmak için yapılan bir sözleşmedir. Bir kimsenin kabulü bulunmadıkça, mülküne girmeyecek olan bir şey ise, onun kabulü ile bir kazancı olur. Artık onun bu işinde ticaret niyetinin bulunması sahih olur.
    45- Başlangıçta ticaret niyeti ile satın alınmamış olan bir takım eşya veya bir mikdar zahire benzeri mal, ileride satılmak üzere saklanırsa, bu bir ticaret malı sayılmaz. Onun için bunun üzerinden bir yıl geçmekle zekatı gerekmez.
    46- Ölçülür, tartılır veya sayılır şeylerden olan bir ticaret malının kıymeti, sene sonundan sonra artacak veya eksilecek olursa, buna bakılmaz. Ancak tam sene sonundaki kıymetine bakılır, ona göre zekatı verilir.
    Örnek: Sene başından sonuna kadar yüz bin lira kıymetinde bulunan kırk kilelik bir ticaret zahiresi, sene sonundan sonra yüz yirmi bin liraya çıksa veya seksen bin liraya düşse, bu değişikliğe bakılmaz, tam sene sonundaki yüzbin liradan ibaret olan kıymete göre zekat verilir. Buna göre, zekatı, malın kendinden kırkta bir nisbeti ile verilmediği takdirde, kıymeti olan yüz bin liradan aynı kırkta bir nisbeti ile ödenir.
    47- Ticaret malları bir yıl içinde kendi cinsleriyle veya başka cinslerle değiştirilecek olsa, bir senelik müddet kesilmiş olmaz; yine sene sonunda zekatlarını vermek gerekir. Geçer paraların değiştirilmesi hakkında da hüküm böyledir.
    Örnek: Bir kimse sene başında en az iki yüz dirhem gümüş kıymetinde bir ticaret malına sahib olsa veya bu değerde geçer parası olsa, sene ortasında bunlarla başka bir ticaret malı aldığı zaman bakılır. Eğer elde olan bu mal sene sonunda yine iki yüz dirhem gümüş kıymetinde veya daha ziyade ise zekata bağlı olur.
    48- Ticaret için olmayan Saime hayvanlar, sene içinde gerek kendi cinsleri ve gerek başkası ile değiştirilecek olsa, sene başından başlayan müddetin hükmü kalmaz. Değiştirmek suretiyle ele geçen mal veya nakid üzerinden, değişme tarihinden itibaren bir yıl geçmedikçe zekat gerekmez.
    Örnek: Saime olan kırk koyun, sene içinde başkasına verilip bunların yerine yine saime olan kırk koyun veya beş deve alınacak olsa, bunların alınışı üzerinden bir yıl geçmedikçe onlardan zekat alınmaz. Çünkü saimelerden alınacak zekat, onların ayinleri (bizzat kendileri) ile geçerli olur. Onlara karşılık alınan saime hayvanlar ise, önceki saime hayvanların aynı değildir. Halbuki ticaret mallarında bu ayniyet işine bakılmaz. Bunlarda geçerli olan sadece maliyettir. Ticarette ise bu değişiklik istenen bir esas olup bu maliyete aykırı değildir.
    Ancak bu saime hayvanlardan zekatları verilmeden veya verildikten sonra geçer para ile değiştirilecek olur da adamın yanında başka geçer paralar nisab mikdarı bulunursa, bu nakidler birbirine ilave edilir. Bu nisab mikdarı ana para üzerinden bir yıl geçinçe, hayvanlardan ele geçirdiği paralar da buna ilave edilerek zekatları toptan verilir.    Nisab mikdarı ticaret malı bulunduğu takdirde de hüküm böyledir.
    İmam Züfer’e göre, bu saime hayvanlar kendi cinsleri ile değiştirilirse, bu değişiklik müddetin hükmüne engel olmaz. Yine aynı senenin sonunda zekatlarını vermek gerekir, değiştirme tarihine bakılmaz.
    (İmam Şafiî’ye göre de, gerek kendi cinsleri ile, gerek cinslerinden başkası ile değiştirilmiş olsunlar, müddet kesilmiş olmaz.)
    49- Ticaret maksadı ile kırlarda, mubah meralarda beslenen ehli hayvanlar, saime zekatına değil, diğer ticaret malları gibi, kıymetlerinin kırkta biri nisbetinden zekata tabi olurlar. Fakat sonradan yalnız sütleri veya dölleri alınmak üzere saime olmalarına niyet edilecek olursa, o zaman saime zekatına bağlanırlar ve zekat başlangıcı bu niyet tarihinden başlayarak tam bir yıl sonunda geçerli olur. Böylece sene sonunda zekatları saime olarak verilir.
    Mubah mer’alardan maksad, para ve kira karşılığı olmaksızın bütün insanların hayvanlarını parasız otlatmalarına ayrılan yerlerdir.

   Ehli Hayvanlara Ait Zekatlar
    35- Ehli hayvanlar, koyun, keçi, sığır, manda, deve ve at olmak üzere altı cinstir. Bunlardan, senenin yarısından çoğunu kırlarda ve meralarda otlayıp geçinmek şartı ile sütlerini almak, üretmek ve semizletmek için beslenen hayvanlara “Saime” denir. Bunun çoğulu “Sevaim”dir.
    Bu mer’alarda ve kırlarda altı ay ve daha az bir zaman otlayıp bu maksadlarla beslenen hayvanlar “Saime” sayılmadığından zekata bağlı değillerdir. Yine yalnız binilmek veya yük taşımak yahut kesilip, etleri alınmak için meralarda az çok bir müddet otlatılan hayvanlar da zekata tabi değildir. Ticaret için olan malların hükmü ise aşağıda yazılıdır.
    36- Saime denilen hayvanlardan, cinslerine göre, senede bir defa olmak üzere belli bir zekat alınır. Şöyle ki:
    1) Koyun ve Keçilerin Zekatı
    Saime olan koyun ve keçinin zekat nisabı kırktır. Bunlar kırktan az ise, zekatları yoktur. Bunlar kırk koyun olunca, bir koyun zekat verilir. Kırkdan sonra yüz yirmi bir koyuna kadar zekat yoktur. Yüz yirmi bir koyundan iki yüz bir koyuna kadar iki koyun zekat verilir, iki yüz bir koyundan dört yüz koyuna kadar üç koyun verilir. Tam dört yüz koyun için de dört koyun zekat verilir. Bundan sonra her yüz koyun için bir koyun verilir. Yüzü doldurmayan koyun sayısı zekata bağlı olmaz. Zekat olarak verilecek koyun bir yaşını doldurmuş olmalıdır, sahih olan budur.
    Keçi de koyun gibidir. Bunlar bir cins sayılır. Bunlar, nisabı doldurmak için birbirlerine ilave edilirler. Böylece otuz koyun ile on keçiden bir koyun zekat gerekir. Bunların erkekleri ile dişileri zekat hesabı bakımından eşittir. Zekat olarak verilecek hayvan erkek de, dişi de olabilir. Karışık olan koyun ve keçilerden hangisi daha fazla ise, ondan zekat vermek sünnettir. Eğer bunlar eşit ise, mal sahibi dilediği cinsten zekatı verir. Fakat bu hayvanların hepsi aynı cinsten olursa, o cinsten zekatın verilmesi gerekir. Mevcut olan koyunlar yerine keçiden veya keçiler yerine koyundan zekat veremez.
    2) Sığır ve Mandaların Zekatı
    Saime olan sığırlarda zekat nisabı otuzdur. Bundan azı için zekat gerekmez. Otuz sığırdan kırk sığıra kadar zekat olarak iki yaşına basmış erkek veya dişi bir buzağı verilir. Kırk sığırdan altmış sığıra kadar, üç yaşına girmiş erkek veya dişi bir dana verilir. Tam altmış sığır olunca, birer yaşını bitirmiş iki buzağı verilir. Sonra her otuzda bir buzağı ve her kırkta bir dana verilmek suretiyle hesab edilir.
    Örnek: Yetmiş sığır için bir buzağı ile bir dana zekat verilebileceği gibi, seksen sığır için de iki dana, doksan sığır için üç buzağı, yüz sığır için bir dana ile iki buzağı ve yüz on sığır için de dört buzağı veya üç dana vermek arasında sahibi serbesttir. Çünkü bunda dört otuz ve üç kırk vardır. Daha çok sayılar için de bu şekilde işlem yapılır.
    Zekat verme bakımından sığır ile manda arasında fark yoktur, bunlar bir cins sayılır. Bunlar karışık olunca birbirlerine ilave edilirler. Yirmi sığır ile on manda bulunsa, bunlar için iki yaşına girmiş bir buzağı zekat verilir. Bu iki cinsten hangisi fazla ise, zekat o fazla cinsten çıkarılır. Her iki cins eşit bulunursa, değerleri az olan cinsin en iyisinden veya değeri yüksek olan cinsin düşüğünden zekat verilir. Sığırlar değer bakımından düşükse, bu sığırların en iyi buzağılarından zekat verilir ve bu şekilde denge sağlanmış olur.
    3) Develerin Zekatı
    Saime olan develerde zekat nisabı beştir. Beşten az olan develerde zekat yoktur. Birer yaşını bitirmiş beş deve için bir koyun zekat verilir. Beşten ona kadar bağışlanmıştır. On deveden yirmi beş deveye kadar her beşde bir koyun verilmesi gerekir. Tam yirmi beş deve için de, iki yaşına girmiş bir dişi deve yavrusu verilir. Otuz beş deveye kadar başka bir şey verilmez. Tam otuz altı deveden kırkbeşe kadar da üç yaşını bitirmiş bir dişi deve verilir. Kırk altı deveden altmışa kadar da, dört yaşına girmiş bir dişi deve verilir. Tam altmış bir deveden yetmiş beş deveye kadar da beş yaşına girmiş bir dişi deve verilir. Yetmiş altı deveden doksana kadar da, üçer yaşına girmiş iki dişi deve vermek gerekir. Tam doksan, birden yüz yirmiye kadar da, dört yaşına girmiş iki dişi deve verilir. Yüz yirmi deveden yüz kırk beş deveye kadarda, böyle dört yaşında iki deve ile beraber her beş devede de bir koyun verilir. Yüz kırk beşden sonra da, fıkıh kitablarımızda açıklandığı ölçülerle zekatları verilir.
    Zekatları verilecek develerin erkek ve dişi olarak karışık bulunmaları veya arab ve acem develeri olmaları fark etmez. Ancak zekat olarak verilecek develerin orta değerde dişi olması şarttır. Erkek deve verildiği taktirde, kıymeti itibariyle verilir.
    37- Sene başında nisab mikdarında bulunan saime hayvanlara, sene içinde bağış miras ve satın alma gibi yollarla aynı cinsten bir kısım saime hayvanlar eklenecek olsa, sene sonundu bunların tümünden zekat vermek gerekir.
    (İmam Şafiî’ye göre, bu eklenen kısım nisab mikdarına ulaşsın veya ulaşmasın, mülkiyete geçme tarihinden itibaren bir yıl geçmedikçe zekata tabi olmaz.)
    38- Saime bulunan hayvanlar arasındaki kör ve zayıf hayvanlar da nisab hesabına girer. Fakat bunlar zekat olarak verilmez.
    39- Saime olup da henüz birer yaşını doldurmamış olan kuzulardan ve sığır, manda, deve yavrularından da zekat vermek gerekmez. Bu, İmamı Azam ile İmam Muhammed’e göredir. İsterse sayıları nisab mikdarından çok fazla olsun. Fakat bu yavrular arasında kendi cinslerinden büyük hayvanlar bulunursa, bu büyüklere bağlı olarak onlar için zekat gerekir. Mesela: Sene başından sene sonuna kadar bir koyun ile otuz dokuz kuzu bulunsa, sene sonunda bu koyun zekat olarak verilir. Bunlardan bir kuzu verilmesi yeterli olmaz.
    Yine, yirmi dokuz sığır yavrusu ile bir tane sığır bulunsa, iki yaşına girmiş bir buzağı vermek gerekir.
    Yine, dört deve yavrusu ile bir tane de iki veya üç yaşına girmiş deve bulunsa, bir koyun verilmesi gerekir. Eğer sene içinde veya sene çıktıktan sonra bu yaşlı hayvanlar ölecek olsa, geride kalan kuzu ve yavrular için yine zekat vermek gerekmez.
    İmam Ebû Yusuf’a göre, böyle yaşlarını henüz doldurmamış hayvanlardan nisab mikdarına ulaşan olursa, zekat gerekir. Böylece kırk kuzu için bir kuzu zekat verilir.
    (İmam Şafiî Hazretlerinin de görüşü böyledir.)
    40- Saime olan hayvanlarda iki nisab arasındaki mikdar, ittifakla zekat dışında kaldığından bundan dolayı zekat gerekmez. Zekata bağlı olmayan bu iki nisab arasındaki hayvanlar helak olduğu takdirde de, bunların helaki İmamı Azam ile İmam Ebû Yusuf’a göre zekata tesir etmez. Fakat İmam Muhammed ile İmam Züfer’e göre, bunlar helak olunca, zekat da o nisbette, düşer.
    Mesela: Bir kimsenin altmış koyunu bulunsa, bunlardan kırk koyun için yalnız bir koyun zekat gerekir. Bunlar yüz yirmi koyuna ulaşmadıkça geri kalan yirmi koyun için zekat gerekmez, bunlar zekattan müstesnadır. Bu durumda bu altmış koyundan on veya yirmi koyun telef (helak) olsa, yine geri kalan kırk koyun için İmamı Azam ile İmam Ebû Yusuf’a göre, bir koyun zekat ödenmesi gerekir. Fakat İmam Muhammed ile İmam Züfer’e göre, böyle altmış koyundan on veya yirmisi telef olsa, zekat da o nisbette azalır. Şöyle ki:
    On koyun telef olunca, bir koyunun altıda biri, yirmi koyun telef olunca, bir koyunun altıda ikisi nisbetinde zekat mikdarı azalmış olur.

    İstenen Borç Paraların Zekatı
    64- Başkalarının üzerinde olup deyn (borç) denilen ve nisab mikdarına ulaşmış bulunan paralar zekata tabi olup olmama bakımından şöyle üç kısımdır:
    1) Kuvvetli Alacak: Bunlar, borç olarak verilen paralar ile ticaret mallarının bedeli olan alacaklardır. Bu alacaklar, borçlular tarafından ikrar edilince, tahsil edildikleri zaman geçmiş senelere ait zekatları da verilmek gerekir. Şöyle ki:
    Bir kimsenin iki sene müddetle üzerinde olup ikrar ettiği on bin lira borcu, kendisinden tahsil edilince, geçen o iki yıla ait zekatı vermek gerekir. Bu halde, bu on bin lira, kıymetçe bin dirhem gümüşe eşit olsa, bundan birinci sene için 250 lira, veya 25 dirhem gümüş zekat verilir. Geri kalan 9750 liradan da ikinci sene için İmamı Azam’a göre 240 lira veya 24 dirhem gümüş verilir ki, bu mikdar küsur olan on beş dirhem hariç kalmak üzere 9750 dirhemin kırkta birine eşittir.  İki imama göre ise 243 lira 30 kuruş zekat vermek gerekir. Çünkü küsur kalan on beş dirhem de kırkta bir nisbetinde zekata tabidir.
    Böyle kuvvetli bir borç olup da üzerinden sene geçmiş ise, bundan en az kırk dirhem mikdarı tahsil edilirse, bunun zekatı hemen verilir. Bundan az tahsil edilirse, hemen zekatının verilmesi gerekmez. Ancak bu mikdar borcu tahsil eden kimsenin başka zekat malı varsa onunla beraber bunun da zekatını verir. Fakat böyle bir borç inkar edilmekte ise, tahsil edildiği zaman geçmiş yıllara ait zekatı, İmam Muhammed’e göre gerekmez. Alacaklının elinde sened veya şahid bulunması bu hükmü değiştirmez. Çünkü her delil hakim için geçerli olmaz. Herkes de dava açıp delillerini ortaya koyamaz. Sahih kabul edilen görüş budur.
    2) Orta Alacak: Ticaret için olmayan bir malın bedelinden bir kimse üzerinde kalan alacaktır. Ev kirasından bir kimse üzerinde kalan bir alacak veya eski bir elbisenin verilmesinden dolayı karşılığında istenen bir para gibi. Bu gibi alacaklar, borçlunun üzerinde kaldığı müddet geçecek yıllar için zekata tabi olmazlar. Ancak tam nisab mikdarı (iki yüz dirhem gümüş mikdarı) tahsil edilince zekatı gerekir. Nisabdan az tahsil edilen için gerekmez. Yalnız sahibinin zekata tabi başka malları varsa, o zaman nisab mikdarını bulan bu mallar arasında bunun da zekatı verilir.
    İmamı Azam’dan, daha sahih görülen bir rivayete göre, bu kısım alacakların geçmiş yıllara ait zekatları gerekmez. Ele geçtikten sonra, üzerlerinden bir yıl geçmedikçe zekatları gerekmez. Eğer para sahibinin zekata bağlı başka malı olursa, o zaman hepsinin zekatı verilir.
    3) Zayıf Alacak: Bu, bir malın bedeli olmaksızın bir kimsenin üzerinde kalan alacaktır. Varisin üzerinde kalan ve sahibine ödenmesi gereken vasiyet parası, henüz ele geçmemiş diyet bedeli, kadının kocası üzerindeki mehir alacağı, boşama anlaşması sonunda alınacak mal bedeli gibi. Bu nevi alacakların geçmiş yıllar için zekatı gerekmez. Nisab mikdarı ele geçip üzerinden bir yıl geçmedikçe de zekatları verilmez. Ancak az çok ne kadar tahsil edilirse, zekata bağlı diğer mallara ilave edilirler. Böylece onların da zekatı birlikte verilmiş olur. Bir rivayete göre, bunlardan diyet ve kitabet bedeli müstesnadır. Bunlar ele geçişlerinden itibaren zekata girerler.
    (İmam Şafiî’ye göre alacak, zekatın ödenmesini geciktiremez. Ele geçmese de onun zekatını vermek gerekir. Çünkü borç verilmesi, hak sahibinin arzu ve isteği ile olmuştur. Bu bakımdan fakirin hakkını geciktirmekte hakkı bulunmaz.)

    Arazi Ürünlerinin Zekatı
    65- Arazi ürünlerinden devletçe alınacak mikdar, arazinin cinsine göre değişir. Bu mikdar, zekat, sadaka, haraç ve icar bedeli mahiyetinde olur. Şöyle ki: Bugün müslümanların ellerindeki arazi, başlıca şu dört kısma ayrılmıştır:
    1) Öşür Arazisi: Fethedilen bir memleketin halkı kendi rızaları ile müslüman olur da, ellerindeki arazi onların mülkiyetine geçirilirse veya bir memleket kuvvet gücü ile felhedilip arazileri İslam mücahidlerine mülkiyet üzere verilmiş olursa, bu gibi topraklar Öşür arazisidir. Arab yarımadası bu çeşit arazidir. Bu toprakların ürünlerinden onda bir veya yirmide bir nisbetinde “öşür” adı ile zekat alındığı için bunlara “Öşür Arazisi” denmiştir.
    2) Haraç Arazisi: Bu, anlaşma veya üstünlük elde etmek suretiyle fethedilip yerli bulunan gayri müslim halka veya diğer gayri müslimlere temlik edilmiş olan topraklardır. Irak köyleri ve çevresi bu kısımdandır.
    Bu çeşit araziden, ya ürününe göre veya uygun görülecek belli bir mikdarda (haraç) adıyla bir vergi alınır. Bu zekat değildir.
    3) Sırf Mülk Arazisi: Memleket arazisinden olup Hazineye ait iken sonradan bir bedel karşılığında bazı kimselere satılmış bulunan topraklardır. Bunların ürünleri de, sahibleri müslüman olunca, zekat bakımından Öşür arazisinin ürünleri gibidir.
    Yalnız mülk evlerin çevresindeki mülk bahçeler, bu evlere bağlı olduğundan bunların ürünlerinden ve ağaçlarının meyvalarından öşür vesaire alınmaz.
    4) Memleket Arazisi: Vaktiyle müslümanlar tarafından fethedilip bir kimsenin mülkiyetine geçirilmeksizin bütün müslümanların yararına bırakılmış olan topraklardır. Bunlar bütün halk adına devlete ait olup kullanma hakkı halka tapu ile verilegelmiştir. Bunların yalnız kullanma hakları belli kimselere aittir. Bu haklara sahib olanlar icarcı (kiralayan) hükmündedir. Devlete verecekleri belli hisse veya vergiler de, icar bedeli hükmündedir. Bundan dolayı böyle bir arazinin ürününden öşür ve diğer bir nam altında zekat gerekmez. Çünkü öşür ile haraç veya öşür ile bu hükümde bulunan icar bedeli bir arazide toplanmaz. Türkiye’deki arazi genellikle bu kısımdandır.
    66- Arazi ürünlerinde İmamı Azam’a göre nisab aranmaz. Buğday, arpa, pirinç, darı, karpuz, hıyar, patlıcan, yonca, şeker kamışı benzeri öşür arazisi ürünlerinde, az da olsa çok da olsa, “Öşür” adı ile hisse alınır.
    İki İmam’a göre, beş vask (*) mikdarı olmayan ekinlerden ve insanların elinde bir sene kalmayacak sebzelerden öşür alınmaz.
    67- Bir öşür arazisi yağmur veya ırmak, çay suları ile sulanırsa, ürünleri onda bir nisbetinde “öşür” zekatına tabi olur. Eğer dalya, dolap ve hayvan ile veya satın alınacak sularla bütün sene veya senenin yarısından çoğu sulanacak olursa yirmide bir nisbetinde öşür alınır.
    Tohumlar, amele ücretleri ve diğer masraflar elde edilen üründen çıkarılmaz. Bu ürünler üzerinden bir yıl geçmesi de gerekmez. Bir yıl içinde birkaç defa elde edilen ürünlerin hepsinden aynı ölçülerle öşür alınır.
    68- Öşürde esas arazidir, mal sahibi değildir. Bir öşür arazi vakfedilse, çocuklara veya mecnunlara ait bulunsa, yine ürünün’den “öşür” alınır.
    69- Öşür arazisindeki bal ve kudret helvasından da onda bir nisbetinde zekat alınır. Ekilmeden başka bir işe yaramayan tohumlar ise, zekata tabi olmaz. Bunlar ticaret için olursa, ticaret malı kısmına girip zekatları verilir.
    70- Zeytin ve susam tanelerinden öşür alındığı takdirde, sonradan elde edilecek yağlarından tekrar öşür alınmaz.
    Yine, öşrü verilen üzümler için sonradan tekrar zekat vacib olmaz.
    71- Öşür arazisi ürünlerinden alınacak muayyen hisseler, ürünler tamamen yetişip elde edildiği zaman alınır. Bundan önce alınmaz. Öyle ki, daha bitmemiş ekinlerin ve belirmemiş meyvelerin öşürlerini vermek caiz değildir. Fakat bunlar bittiği ve belirdiği zaman, sahibleri dilerse öşürlerini verebilirler.
    72- Daha öşrü verilmemiş olan ekinlerden veya ağaç üstündeki meyvelerden yenmemelidir. Bununla beraber öşrünü hesab edip ödemek niyeti ile yenilmesi helal olur. Çünkü yediğini ödemiş olacaktır.
    73- Öşür arazisi ürünlerinin öşrü veya memleket arazisinin icar bedeli zamanında verilmeyip sonradan zayi olsa veya sahibi ölse, bunu ödemek gerekir.
    74- Mer’alardan ve çayırlardan biçilip toplanan otlardan, mubah kabul edilen dağlarda yetişip kendiliğinden büyüyen kerestelik ağaçlardan, kamışlardan veya kendiliğinden yetişmiş başka ağaçlardan, derelerden avlanan balıklardan öşür alınmaz.
    Fakat dağlardan toplanan meyvelerden öşür alınacağı gibi, ağaçlık, kamışlık edinilen yahut çayır elde etmek için su verilen öşür arazisinden ve müslümanlara ait mülk araziden her yıl kesilip satılacak ağaçlardan, kamışlardan ve otlardan da öşür alınır.
    Yine, bu arazide bulunup kendisi ile ipek böceği beslenilen dut yapraklarından öşür alınır, ipeğinden alınmaz. Bu ipek hayvana bağlıdır, ipek böceği öşre bağlı olmadığından, onun bir parçası sayılan ipek de öşre bağlı olmaz.
    75- Öşür arazisi ürünlerinden veya memleket arazisi ürünlerinden bir kısmı, sahibleri tarafindan ticaret maksadı olmaksızın anbarda saklanır da üzerinden bir yıl geçtikten sonra satılırsa, bedelleri olan paralar nisab mikdarı olsa bile, bunlara zekat vermek gerekmez. Çünkü zekat, öşür ile veya kira bedeli ile birleşmez. Ancak satılıp alınan bedeller üzerinden bir yıl geçerse o zaman zekat gerekir.
    Yine bu ürünlerin sahibine bir ay veya bir sene yiyecek olmak üzere yetecek mikdardan fazlası nisab mikdarına ulaşır da, ticaret niyeti ile saklanırsa, üzerinden bir sene geçince zekata bağlı olur.

* Bir “vask” altmış sa’dır. Bu da (62400) dirheme eşittir. Bunun beş katı da yaklaşık olarak 950 kg.dır.

   Madenlerin ve Definelerin Zekatı
    76- Yerlerin altında yaratılmış veya saklanmış olarak bulunan mallara “Rikaz” denir. Yaratılmış olanlar madenlerdir. Saklanmış olan mallar da, definelerdir ki, bunlara “Kenz” de denir.
   77- Madenler üç çeşittir.
    1) Ateşle yumuşayıp eriyebilenler. Altın, gümüş, bakır, kalay, nikel ve demir madenleri gibi… Civa da bu kısma girer.
    Öşür ve haraç arazisinde veya sırf mülk arazide veya sahralarda bu cins madenlerden beşte bir nisbetinde devlet adına hisse alınır. Geri kalan kısmı, sahibi varsa ona ait olur, yoksa bulanın olur.
    Bu duruma göre, memleket arazisi içinde bulunan madenlerin de tamamen devlete ait olması gerekir. Çünkü bunların sahibi, toplum adına devlettir. Fakat İmamı Azam’dan diğer bir rivayete göre, öşür arazisi ve haraç arazisi gibi bütün mülk arazilerde bulunan madenler sahiblerine aittir. Bunlardan beşte bir (humus) alınmaz.
    2) Ateşle yumuşayıp erimeyen madenler: Kireç, alçı taşı, yakut, elmas, firuze gibi maddeler. Bu gibi madenlerden hisse alınmaz. Bunların tamamı sahibine, sahibi yoksa bulana aittir.
    3) Sıvı halinde bulunan madenler: Su, tuz, zift, neft (petrol) gibi. Bunlardan da bir şey alınmaz. Bunlar tamamen arazi sahibine aittir.
    78- Definelere gelince, bunlar da şöylece üç kısımdır:
    1) İslam definesi: Bu, üzerinde İslam nişanı, tevhid kelimesi gibi bir alamet bulunan para ve eşyalardır. Bunlar yitik eşya hükmündedir. Bunları bulanlar, fakir iseler kendilerine harcarlar, değilseler ya fakirlere veya devlete verirler.
    2) Cahiliyet definesi: Üzerinde put resmi gibi cahiliyet devrine ait nişan bulunan gömülü para ve eşyalardır. Bunların beşte biri devlete verilir. Geri kalan kısmı arazi sahibine, arazinin sahibi yoksa bulana ait olur. Dağ ve sahra gibi mülk olmayan yerlerdeki böyle definelerin de beşte biri devlete, geri kalanı bulan kimseye ait olur. Bulanın zimmî olması da aynıdır. Bulma hakkına sahib olur.
    3) Şüpheli define: Üzerinde özel bir alamet bulunmayan, müslümanlara mı, yoksa müslüman olmayanlara mı ait olduğu bilinemeyen gömülü para ve eşyalardır. Bunlar bir görüşe göre, “Cahiliyet definesi” hükmündedir. Diğer bir görüşe göre de, yitik eşya yerinde sayılır.
    Denizlerden çıkarılan incilerden, gömülmüş geçer paralardan, balıklardan ve anberlerden zekat olarak bir şey alınmaz. Bu, İmamı Azam ile İmam Muhammed’e göredir. İmam Ebû Yusuf’a göre, denizden çıkarılan geçer paralardan, inciden ve anberden beşte bir nisbetinde bir hisse alınır.
    (İmam Şafiî’ye göre, altın ile gümüşten başka madenlerden zekat alınmaz. Altın ile gümüşten de, nisab mikdarından noksan olmamak şartı ile kırkta bir nisbetinde zekat alınır.)

PAYLAŞ