Reca ne demek? Reca hakkında ayet ve hadisler
Zümer/53. De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
Yusuf/87. Ey oğullarım! Gidin de Yusuf’u ve kardeşini iyice araştırın, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.
Hicr/56. (İbrahim:) dedi ki: Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?
İsra/57. Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine -hangisi daha yakın olacak diye- vesile ararlar; O’nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, sakınılacak bir azaptır.
Araf/56. Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah’ın rahmeti çok yakındır.
HADİS-İ ŞERİFLERDEN
* Hazreti Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ölmek üzere olan bir gencin yanına girmişti. Hemen sordu: “Kendini nasıl buluyorsun?” “Ey Allah’ın Resûlü, Allah’tan ümidim var, ancak günahlarımdan korkuyorum” diye cevap verdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da şu açıklamayı yaptı: “Bu durumda olan bir kulun kalbinde (ümit ve korku) birleşti mi Allah o kulun ümid ettiği şeyi mutlak verir ve korktuğu şeyden de onu emin kılar.”
* Hazreti Berâ (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Yatağına girdiğin zaman şu duayı oku: “Allahım nefsimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim, işlerimi sana emanet ettim sırtımı sana dayadım. Senin rahmetinden ümitvarım, gazabından da korkuyorum. Senin ikabına karşı, senden başka ne melce var, ne de kurtarıcı. İndirdiğin Kitab’a, gönderdiğin Peygamber (aleyhissalâtu uesselâm)’e imàn ettim” “Eğer bunu okuduğun gece ölecek olursan fıtrat üzere ölmüş olursun. Şayet sabaha erersen hayır bulursun.”
* Ebu Rezîn anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Rabbimiz, sıkıntılı durumunun değişeceği zaman yakın olmasına rağmen kullarının ümitsizliğe düşmesine güldü.” Ebu Rezin devamla der ki: “Ey Allah’ın Resûlü dedim, hiç Rab Teâla güler mi?” “Evet” buyurdular. Ben de: “Öyleyse gülme vasfı bulunan bir Rabb’ten bize hayır eksik olmayacaktır!” dedim.”
* Hazreti Mu’az İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: “Bir gün, Resülullah aleyhissalâtu vesselam, bir namaz kılmış ve namazı çok uzatmıştı. Namazdan çıkınca biz: “Ey Allah’ın Resülü! Bugün namazı çok uzattınız!” dedik. Şu açıklamayı yaptılar: “Ben bugün, bir ümit ve korku namazı kıldım. Ben (namazda) aziz ve celil olan Allah’tan ümmetim için üç şey talep ettim. Allah bunlardan ikisini verdi, birini vermedi. Ben Allah’tan ümmetime, kendileri dışında bir düşman musallat etmemesini talep ettim, bu talebimi kabul etti. Allah’tan ümmetimi (eski ümmetler gibi) toptan suda boğarak helak etmemesini talep ettim. Allah bunu da kabul etti. Allah’tan ümmetimin kendi aralarında savaşmamalarını talep ettim, Allah bunu reddetti.”
* Hazreti Ali radıyallahu anh demiştir ki: “Tefekkür edilmeden yapılan kıraatte, (beklenen) hayır yoktur. Fıkıh olmayan ibadette (çok) hayır yoktur. Fakihlerin fakihi, halkı Allah’ın rahmetinden ümitsizliğe düşürmeyen ve Allah’ın mekrinden de emniyete salmayan ve insanları Kur’ân’dan başka şeye rağbete sevketmeyen kimsedir.”
* Hazreti Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün): “Size en hayırlınızın ve en şerlinizin kim olduğunu haber vermiyeyim mi?” buyurdular ve bunu üç kere tekrar ettiler. Cemaat: “Evet, haber veriniz!” dedi.”En hayırlınız, kendisinden hayır umulan ve şerri dokunmayacağı hususunda emin olunandır; en şerliniz de kendisinden hayır ümit edilmeyen ve şerrinden de emin olunmayan kimsedir.”
* Halid’in oğulları Habbe ve Sev radıyallahu anhüm anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir şey tamir etmekte iken yanına girdik. O işte kendisine yardım ettik. “Başlarınız kımıldadığı müddetçe rızık hususunda yeise düşmeyin. Zira insanı annesi kıpkızıl, üzerinde hiçbir şey olmadığı halde doğurur, sonra aziz ve celil olan Allah onu her çeşit rızıkla rızıklandırır” buyurdular.”
* Hazreti Enes radıyallahu anh demiştir ki: “Cuma günü, (duaların kabul edileceği) ümit edilen saati, ikindi namazından sonra güneşin ufuktan kaybolması anına kadar arayın.”
Recâ, elde edilmek istenilen şeye karşı kalbin ilgisidir.
Korku ve umut birbirini bütünleyen ve mü’mini kemale erdiren iki niteliktir. Bu nedenle Kur’an mü’minleri tanımlarken iki niteliği birlikte anar: ” Yanları yataklardan uzaklaşır, korkarak ve umarak Rab’lerine dua ederler.” (es-Secde, 32/6). İslam bilginleri bu tür Kur’ânî yönlendirmelerden yola çıkarak mü’minin sürekli korku ve umut arasında olması gerektiğini belirtmişlerdir
Gazze’de son dakikalarını yaşayan İmam-ı Şafiî’nin recâ adına şu son ve dolgun soluklarını kaydetmeden geçemeyeceğim:“Kalbim kasvet bağlayıp yollar da sarpa sarınca, ümidimi affına merdiven yaptım.. günahım gözümde büyüdükçe büyüdü ama, onu alıp affının yanına koyunca, affını tasavvurlar üstü büyük buldum.”
SARHOŞ VE MÜEZZİN
Sarhoş’un biri, şarabın tesiriyle bir camiye girer ve dua etmeye başlar:
– Yarabbi! Beni Cennetine koy, bana köşklerini ver, bana Kevseri ver, bana hürcülerine ver…
Bu yakarmaları işiten müezzin, sarhoşun yakasından tutarak:
– Ey akıldan, dinden gafil, senin camide işin ne? Sen ne yaptın ki, Allah’tan hem de bu sarhoş halinle diliyorsun? Hiç yakışıyor mu?
Sarhoş bu sözleri işitince başlar ağlamaya ve:
– Müezzin efendi, müezzin efendi… ben sarhoşum, yakamdan elini çek, bana ilişme, dokunma bana, incitme beni, kırma kalbimi. Unutma, bilmiyorsan bil. Cenab-i Hakk’ın rahmetinden lütfundan günahkar kullarda ümitlenir. Benim sana sözüm yok, ben senden mi istiyorum. Tevbe kapısı açıktır. En büyük yardımcı Allah’dir. O öyle lütuf sahibidir ki, O’nun lutfunun, rahmetinin büyüklüğü yanında kendi günahımı büyük görmeye utanıyor, günahıma büyüklük veremiyorum.
ŞEYTAN ÇOK ABİD İDİ
Rivayette vardır ki, İblis ateş alevinden yaratılmış ruhani bir şahıs olup, yedi yüz yetmiş beş bin sene fütur getirmeden ve gevşeklik göstermeden Yüce Allah’a(Celle Celaluhu) ibadet etmişti. İtaat ve ibadette o kadar ileriye gitmişti ki;
Dünya semasında âbid (çok ibadet eden) olarak,
İkinci kat semada râki (çok ruku yapan) olarak,
Üçüncü kat semada sâcid (çok secde eden) olarak,
Dördüncü kat semada hâşi (çok saygılı) olarak,
Beşinci kat semada kânit (çok itaatkar) olarak,
Altıncı kat semada müctehid (çok gayretli) olarak,
Yedinci kat semada zâhid (masivayı terk eden ve sadece Yüce Allah’ı arzulayan) olarak anılıyordu.
Emri altında yetmiş bin melek vardı. Yeşil zümrütten kanada sahipti. Cennette Rıdvan meleğiyle birlikte bin sene kaldı. Duası müstecap olanlardandı. Bir gün Cenab-ı Hak tarafından yazılmış şu ibareyi gördü:
– “Bütün kullarım içinden bana çok yakın görünen birisi var ki, ben ona bir şey emredeceğim. O ise onu yapmayacak ve emrimi yerine getirmeyecek. Ben de onu kapımdan kovacak ve bütün ibadetlerini etrafa saçılmış toz zerreleri haline getireceğim. Senelerce yaptığı ibadet ve itaatlerin, hayır ve hasenatın en küçük bir karşılığını göremeyecek”
İblis bu mealdeki ibareyi görünce aklı Allah’a isyan etmeyi bir türlü kabul etmediğinden dedi ki:
– “Ya Rabbi! Bana izin ver de, o kimseye lanet okuyayım ve beddua yapayım”
Kendisine izin verildi. O da Cenab-ı Hakk’ın emrine isyan edecek olan o kula (ki bu kul İblis’in kendisi olacaktır) bin sene lanet okudu.
Ne zaman ki, Cenab-ı Hak meleklere Hazreti Âdem’e inkıyad secdesi etmelerini ve onu üstün tanımalarını emretti. İblis’in de aralarında bulunduğu bütün melekler secde emrini itirazsız, tereddütsüz, kemal-i itaat ve tam iştiyakla yerine getirdiler. Fakat o zamana kadar binlerce sene abid ve zahid olarak görünen İblis, Hazreti Adem’e secde etmeyi kibir ve gururuna yediremediğinden; daha doğrusu emre itaatteki inceliği kavrayamadığından ve gerçek kulluğun manasını idrak edip de onu bütün duygularıyla hazmedemediğinden; secde ve inkıyad emrini içine, özellikle aklına sindiremedi ve bu emre isyan etti. Cenab-ı Hak onu rahmet kapısından ebediyen kovdu ve o güne kadar yaptığı bütün hasenatını boşa çıkardı.
İblis’in ibadet, mücahede ve riyazat olarak bunca meşakkatlere ve zorluklara katlanmasına rağmen; samimi olmadığından ötürü Yüce Allah’ın ilminde şaki olarak yerini aldığını ve yüce Rahmetten kovulduğunu duyan ve gören Hazreti Cebrail ile Mikail uzun bir müddet ağlayıp durdular. Vakitleri hep ağlamakla geçiyordu. Yüce Allah her ikisine de bu kadar ağlayışlarının sebebini (kendisi daha iyi bildiği halde) sorunca; onlar şöyle dediler:
– “Ey Rabbimiz! Sen’in mekrini şimdi daha iyi anladık. Sen’in mekrin bize de ulaşıp, İblis’in başına gelenlerin bizim de başımıza gelmesi korkusundan ötürü ağlıyoruz. Ya biz de göründüğümüz gibi Sen’in ilminde de böyle değilsek; halimiz nice olur”
Yüce Allah da onlara şöyle ferman etti:
– “İşte hep böyle olun da, mekrimden hiçbir zaman emin olmayın”
Bu hadise bizi ümitsizliğe sevketmemeli. Aksine bir taraftan Mekr-i İlahiden korkmaya, diğer taraftan da Rahmet-i İlahiyeyi reca etmeye ve O’ndan ümitvar olmaya sevketmeli.