MAHLUKAT İLE ZİKREDEN ALLAH DOSTU
Abdurrahmân Tafsuncî, evliyâdan, büyük zât,
Hazret-i Abdülkâdir Geylânî ders verdi ona bizzat.
Bir gün o havâlîde, bir sahrâya gitmişti,
Allahü teâlâyı, şöyle tesbîh etmişti:
“Ey vahşîlerin bile, tesbih ettiği Rabbim,
Bütün noksanlıklardan, seni tenzîh ederim.”
O anda, her taraftan, cümle vahşî hayvanlar,
Grup grup gelerek, yanında toplandılar.
Arslan ile ceylânlar, geliyordu, yan yana
Hiç zarar vermiyordu, bir arslan, bir ceylâna,
Hepsi kendi diliyle, Hakk’ı zikrediyordu,
Öyle ki, âvâzları, göğe yükseliyordu.
Daha sonra dedi ki: “Yâ İlâhî, yâ Rabbî,
Seni, bütün kuşların, tesbîh ettiği gibi,
Ben dahi tesbîh eder ve seni zikrederim,
Bütün noksanlıklardan, seni tenzîh ederim.”
Ve mübârek başını, kaldırınca yukarı,
Gördü kendine doğru, akın eden kuşları.
O civarda ne kadar kuş cinsi varsa eğer,
Gelip, başı üstünde, toplandı birer birer.
Hem de kısa zamanda, öyle çok toplandı ki,
Gökyüzünü tamâmen, örttüler bulut gibi.
Allah Alah dediler, hepsi kendi diliyle,
Öyle ki, o gün yer gök, inledi kuş sesiyle.
Sonra dedi:“Yâ Rabbî, rüzgârların tesbîhi,
Nasılsa, onlar gibi, zikrederim ben dahi.”
O anda, dört bir yandan, serin, latîf rüzgârlar,
Tatlı nağmeler ile, esmeğe başladılar.
Önceden o beldede, rastlanmazken rüzgâra,
O gün esti ve sonra, esmez oldu bir daha
Sonra dedi:“Yâ Rabbî, şu dağlar, şu tepeler,
Muhakkak ki onlar da, seni tesbîh ederler,
Nasıl zikrede ise, onlar senin ismini,
Öyle tesbîh ederim, ben dahi şimdi seni.”
O böyle söyleyince, etrafta olan dağlar,
Sallanıp, yüksek sesle, tesbîhe başladılar.
Bu zâtın hürmetine, affeyle yâ Rab bizi,
Onun sevgisi ile, tenvîr et kalbimizi.