Sahabe zamanında ortaya çıkan Mealcilere bakın nasıl müdahale edildi
Günümüzde İslam düşmanları tarafından ortaya çıkartılan Meale bakarak din uydurma faaliyeti olan “Mealcilik” fitnesinin ilk örnekleri sahabe döneminde yaşanmıştı. Bakın sahabe, mealcilere nasıl karşılık verdi:
İstikâmet hassasiyetiyle temayüz eden Sahâbe, insanların, “Biz müfessiriz, dolayısıyla dilediğimiz gibi Kur’an-ı Kerîm’i anlarız” ifadesine sığınıp, hevalarına göre onu tevil etmelerine müsamaha göstermedi. Nitekim Hz. Ebû Bekir’in hilafet yıllarında bir topluluk, “Ey Peygamber! Onların mallarından sadaka al, böylece arınmalarını ve günahtan temizlenmelerini temin edersin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için bir huzur vesilesi olacaktır”(Tevbe: 103) ayetini kendi arzusuna göre tevil edip zekât vermeyi reddetmişti. Onlara göre ayet, Allah Rasûlü’nün zamanıyla sınırlıydı. Bu yüzden zekât sadece O’na verilebilirdi; çünkü O’ndan başkası ne günahlardan arınmaya vesile olabilir ne de bu manada dua edebilirdi. Ayrıca ayet, “İnne salâteke sekenun lehum/ Senin duan onlar için huzur vesilesidir” demekteydi; nasıl olurdu da Ebû Bekir’in duası böyle bir mahiyete sahip olabilirdi? Topluluğun durumu Sahâbe meclisinde görüşülünce, Hz.Ömer muvahhit olmalarını öne çıkararak mal ve canlarının himaye altında olduğunu belirtti. Hz. Ebû Bekir ise hâdiseyi inkar bağlamında değerlendirip, namazla zekâtı ayıran bu insanların Allah Rasûlü’ne verdikleri bir deve bağını İslâm Devleti’ne vermekten imtina etmeleri durumunda onlara karşı savaşacağını söyledi.( Buhârî, Müslim; Tânevî, İ’lau’s-Sunen, XII, s.656-8)
Zahirde muvahhit olan, namaz kılan, oruç tutan, İslâm’ın diğer emir ve yasaklarını kabul eden fakat zekâtın farziyetini fasid bir teville reddeden malum topluluk için Hz. Ebû Bekir: “Böyle anladılar, fikir ve ifade hürriyeti var!” demedi.
Parçacı Okuma Cinayeti
Hz. Ömer zamanında Şam’da bir grup zuhûr edip, Kur’an-ı Kerîm’i parçacı bir nazarla tahlil etti, fasid tevillerde bulundu ve içki içti. Kendilerine neden böyle yaptıkları sorulduğunda, “İman edip amel-i salih işleyenler, takvayı kuşandıkları, inanıp salih ameller yaptıkları sürece istediklerini yerler. Bu noktada onlara bir günah yoktur.”(Mâide: 93) ayeti ile istidlal ettiklerini söylediler.
Hz. Ömer hâdiseden haberdar olunca ilgilileri muhakeme için Medine’ye getirtip, durumlarını Sahâbe ile müzakere etti. İçtihat kurulunda yer alanlar, “tevilcilerin” inkârına hükmedip idamlarını talep etti. Hz. Ali ise ayeti arzularına göre anlayıp içkinin helal olduğunu iddia eden zümrenin Allah’a iftira ettiğini dolayısıyla tövbeye davet edilmelerini, kabul etmeleri durumunda kendilerine seksen sopadan müteşekkil “içki haddi” tatbik edilmesini söyledi.(Tahavî, Meâni’l-Âsâr, II, s.89.)
Hadîsi, Kur’an-ı Kerîm’i anlamayı meal düzeyine indirgeyerek ya da doğrudan reddeden meal Müslümanlığı, Sahâbe zamanındaki tevilci zihniyetle belli hususlarda mutabakat içerisindedir. Selefi reddederken istihzaî bir üslup içerisinde olan mealci Müslümanlar, İslâm’ı sığlaştırdığı gibi, ümmet içerisindeki emperyalist güce karşı mukavemeti de kırmıştır. Teslimiyetçi bir fikrî/siyasî/ictimâî mülahazayı merkeze alan “mealciler”, batıya uyum sürecinde mütevatir hadîslerle sabit olan Nüzûl-u İsa gibi pek çok hususu da inkâr etmiştir.
İhsan Şenocak Hocaefendi – Kur’an-ı Kerim Müdafaası