Mevlana Hazretleri Allah Dostlarını anlatıyor
Hak dostu ve tarikat (tasavvuf) yolcusu Mevlana Hazretleri, bakın Allah erlerine saldıranlar hakkında neler anlatıyor:
MEVLANA’NIN DİLİNDEN ALLAH DOSTLARI
Allah erlerini sen kendi nefsine eş tutma. Hak erlerini tanımayan şüphesiz Allah yolundan uzaklaşır.
Cahiller, peygamberler ile eşit olduklarını, velilerin kendilerine benzediğini iddia ettiler.”Onlarda insan, biz de insanız. Hepimiz yemeğe, içmeğe, uykuya muhtacız.” dediler. O kör gönüller farkı bilemediler.
İki arı bir yerden gıda alır, fakat birisinden zehir, diğerinden bal olur.
İki cins ceylan bir sudan içer, aynı ottan yer, birisinden misk, birinden pislik hasıl olur.
İki kamış bir sudan beslenir, biri şeker kamışıdır diğeri bomboş bir kamış.
Hak erlerinin ayağının altında toprak ol, daime hasetçinin başına toprak saç.
Allah, velilere öyle bir kuvvet vermişdir ki Onlar, atılan oku yoldan geri çevirirler.
Hakk’ın izniyle veliyyullah’ın yardımı olmaksızın melek de olsan müstehak değilsin.
Veliler, zaman israfilidirler. Ölüler onlarla hayat ve kemal bulurlar.
Bir Allah erinden bir inci elde edemediysen, diğerinden de maksadın hasıl olmaz. Bir Allah erini dost ve rehber edin. Böyle yaparsan Allah senin yardımcındır.
Gemideki Allah Dostuna Saldırdılar
Bir gemide saf bir derviş Allah eri vardı.Doğrusu kendi haliyle meşguldü.O uyurken bir kese altın kayboldu.Bütün halkı aradılar.Altın sahibi, o uyuyan fakiride aramak için uyandırdı.
”Gemide mal kayboldu.Başkalarına baktık, sana bakmazsak olmaz, sende soyun ve hırkanı çıkar.Halkı su-i zandan kurtar” dedi.
Derviş ”Ya Rabbi! Bu insanlar kulunu itham ettiler.Masumluğumu sen aşikar et” dedi.
Dervişin gönlü dertlenince, ne kadar balık varsa başlarını çıkardılar.Deniz de hepsinin ağzında kıymetli bir inci olan sayısız balık çıktı.Deniz binlerce balıkla doldu.Her birinin ağzında bir inci vardı, ama ne inci!..
Her bir inci bir memleket haracı idi.Ona bu kerem ve ihsan Allah’tandı.
Derviş hemen gemiye bir kaç inci atıp, o an havayı taht edinip oturdu. Padişah gibi ululuk tahtını süsledi. Dedi ki: ”Gemi sizin, Allah’da benim olsun. Fakir bir hırsız size yoldaş olmasın.Bu ayrılıktan zarar kimedir görün. Halktan uzak durmakla Hakka dost oldum. O beni ne hırsızlıkla itham eder, ne de bir gammazla tedirgin eder.”
Mevlana Hazretleri bir dervişin makamını anlatıyor:
Senin tabiatın 10 rekat namaz kılınca bozulur ve usanırsın. Beş yüz rekatta kılsam bana çok gelmez. Birisi Kaba’ye yaya gider diğeri mescidin yolundan şikayet eder. Bir diğeri Allah yolunda canını verir, öbürünün ekmek verirken canı çıkar.
Bazen uyur gibi olurum, şüpheciler beni uykuda sanırlar. Uyuyan gözümdür, gönlüm uyanıktır. Kendi zaafınla bana bakma. Sana gece olan bana kuşluk vaktidir. Seninle yeryüzündeyim, ama Zuhal gibi 7. kat gökte dolaşmaktayım. Seninle oturuyorum zannedersin, lakin seninle olan gölgemdir. Bulunduğum yer düşüncelerinden daha üstün bir mertebededir. Çünkü her düşünceden geçtim, yerim düşüncenin dışındadır. Bina yapan nasıl onu istediği gibi yaparsa bende düşünce ve tasavvurlarımın hakimiyim, mahkumu değil.
Ben yükseklerden uçan bir kuşum. Ayağı kırık olan da bana ulaşsın için kasden yükseklerden aşağı inerim. Bayağı hallerden sıkılınca melekler gibi uçar, yükselirim. Tatmayana göre bu kuru bir davadır. Fakat ufuklarda oturanlar doğruluğuma şahid oldu.
Yediğin, inciyi kıskandırır bir hale gelirse, istediğin kadar ye, iç. Bir şeyh, halkın şüphesini gidermek için kustuğunda leğen, incilerle doldu.
Miden temiz şeyleri pis hale getiriyorsa boğazına anahtarı kaybolmuş bir kilit vur. Kimin lokması Allah nuru haline geliyorsa, istediğini yesin, helal olsun.
Akrebin iğnesini çıkarmaya dikkat et ki birisini sokmasın.
Yılanın zehirli dişleri sökülmüş olsa, taşlanmak kaygısından kurtulur.
Nefsini, bir pirin gölgesinden başka bir şey öldürmez. Onun eteğini tut da işin kolay olsun. Onun eteğini tuttun muydu bu, Allah yardımıdır. Sendeki her kuvvet onun cezbesinden gelir.
Gül suyu ol ki seni üzerlerine saçsınlar
Sidik gibi dışarı atılanlardan olma!…
………………..
Seyyid Gulam Ali (Abdullah Dehlevi) hazretleri anlatıyor:
” Bir gün Mazhar-ı Can-ı Canan hazretlerinin sohbetlerinde bulunuyordum. İhtiyar bir adam gelip: ”Şehrin şöhreti Rahmani mi, yoksa değil mi? Onu anlamaya geldim.” dedi. Bu küstahça söz karşısın da, Mazhar-ı Can-ı Canan hazretleri son derece müteessir oldu ve öfkelenerek o ihtiyara keskin ve dik dik baktı. O esnada ihtiyar yere düşüp çırpınmağa başladı. Sonra ” Tövbe ettim.Allah için affet.” diye yalvardı. Mazhar-ı Can-ı Canan hazretleri, Allah’ın ismi araya girince, kalktı ve ihtiyarın kolundan tutarak kaldırdı.İhtiyar hemen düzeldi.
Evliyaullah’ın kalp casusu oladuklarını Risale-i Kudsiyyeden okuyalım:
Veliyyulah’ı casus kıldı Subhan (Allah, kendi dostlarını casus kıldı)
Girer kalbine bil, yoklar seni can (Kalbine girer, seni yoklar)
Uluvvul himmet ol, gel etme noksan (Yüksek himmetli ols, onda noksan etme)
Dilerse hak eder, yok şüphe i’lan (Mevla isterse senin kalbini dostuna açar)
Sivaları atıp Hakka gidelim (Allah’dan başka şeyleri atıp Hakka gidelim)
Cemali Ba kemali seyredelim.
Allah dostlarının halini anlayamazsınız
Uluvvul himmet ol kalma futurda (Yüksek himmetli ol, gevşeklikte kalma)
Ki Allah, rahm edip gark ede nurda (Ki Allah sana rahmet edip nura gerk etsin)
Görürsen sureta ker gam ve sürurda (Sen şeyhini sevinç ve üzüntülü görürsen)
Surur-u gam anda yok ol hep huzurda (Surur ve gam onda yok.O, hep huzurda)
Huzur üzere durup Hakka gidelim
Cemali ba kemali seyredelim
İmam-ı Rabbani Hazretleri de Mektubat adlı eserinde Evliyaullah’ın iki tarafı keskin kılıç olduklarını beyan etmişlerdir. Onlara saldıranların, kendilerinin zarar göreceğini buyurmuşlardır.
Allah dostlarının bu hallerini inkar eden ahmaklara kitaplar şöyle bir misal vermiştir:
‘‘Allah, lanetlenen ve huzurdan kovulan şeytana bile nice olağan üstü haller vermiştir.İnsanların kan damarlarında cereyan eder, duvar ona engel olamaz iken mesafe derdi olmadan dilediği yere anında varır.
Bunu düşmanına veren Allah, dostuna vermez mi? Sırlardan onu haberdar etmez mi?Onu hikmet ile boyamaz mı?.’
Ey gafil insan! Sen de azıcık akıl olsa bunları düşünür ve ibret alanlardan olursun. Dünya sana perde olmuş önünü göremezsin.Şehvetin aklına galip gelmiş düşünemezsin. Yol varken önünde, yönel Allah’ına. Tövbe kapısı herkes için sonuna kadar açık iken bu gaflet niyedir?
Hulesa-i kelam, Allah’ın dostlarına saldıranlar dünyada ve ahirette perişan olurlar. Onlar belki kırılmaz ve gücenmezler. Onların böyle bir hasleti yoktur. Ancak Allah, onlara yani dostlarına yapılan haksızlığa ve saldırılara gazaplanır. Ve Allah dostlarına saldıranlar gazab-ı ilahiyyeyi üzerlerine çekerler. Dünya ve ahiretleri mahvolur. Rezil ve rüsvay olurlar.
Allah dostlarına küçük te olsa bir edepsizlik yapmaktan, (huzurun da olsun olmasın) onlara saygıda kusur etmekten Allah’a sığınırız.
www.ihvanlar.net