Geri kalmamız masallarda başladı
Türklerin neden hep geri kaldığını, batı ülkelerinin neden daima çalışarak geliştiğini düşünecek olursak; aslında işin temelinde çocukluktan dinlediğimiz hikayelerin, masalların bir etkisi olduğunu söylesek çok ta abartmış olmayız…
Mesela; batı ülkelerinde anlatılan hikayeyi ele alalım: “Rabenson Kruzo”un hikayesini genelde herkes duymuştur.
Robenson Kruzo bir gemi yolculuğunda gemileri batar ve bu şahıs sürüklenerek bir adaya ulaşır. Daha sonra malum hikaye önce barınak için otlardan dallardan kendine bir sığınak yapar, daha sonra vahşi hayvanlardan korunmak için bir ucu sivriltilmiş bir değnek yapar vesair…
İmkansızlıklar içinde ihtiyaçlarını gidermenin yollarını bulur. Yani hep kendi üretir, çabalar, gayret eder. Hikayede anlatılmak istenen budur.
Birde bizim masallara bakalım;
Simbad adında bir adam yolda avare avare giderken bir lambaya tekme atar, sonra oradan bir cin çıkar ve ne istediğini sorar. İstediği ilk şey ülkenin padişahı olmaktır. Daha sonra padişahın kızıyla evlenmek ister vesair… vesair….
Keloğlan adındaki ünlü masal kahramanımız da nedense hep ülkenin padişahının kızına talip olur. Bu arada meteliğe kurşun atmaktadır. Yani işsiz ve aylak aylak gezen bir gençtir. Ve sonunda istediğini elde eder. Padişahın kızı ile evlenmiş ülkenin yönetiminde söz sahibi olmuştur.
Ali Baba adındaki başka bir masal kahramanımızda geçimini odun satarak sağlamaktadır. Zengin olmak ve yükselmek ona da çok çalışması ve üstün gayretleri ile değil, olağan üstü bir hal ile nasip olur. Haramilerin halktan çaldığı altın ve mücevherlerle doludur, kapısı ‘Açıl susam açıl’ denildiği zaman açılan mağarayı keşfeden Ali Baba bu altınlarla zengin olmuştur. Artık abisinden de varlıklıdır. Çizgi filmdeki en önemli ayrıntı, haramilerin çaldığı malı alan Ali Baba’nın, çalıntı malları sanki kendisine helalmiş gibi kullanmasıdır.
İnci Adası adlı masalda da zengin olan adam zenginliğini çalışmasına değil; uzun bir yolculuktan sonra varılan, içinde incilerin olduğu bir adadan elde etmştir….
Özellikle çocukluğumuzun vazgeçilmez masal kitapları ve şimdilerde video cd’leri bu ve benzeri hikayeler ile doludur.
Bu hikayeler bize çalışmadan hazıra konmak, yan gelip yatmak gibi ‘harkulade’ özellikler aşılamaktadır. Belki de bu sebepledir ki gençlerimiz verilen maaşı az olduğu gerekçesi ile beğenmemekte, köşeyi hızlı dönmeye çalışmakta, bunun için de haram yollara başvurmaktadır. Bazı yörelerde erkekler kahvehanede otururlarken kadınların çalıştığı da bilinen bir gerçektir.
Ünlü bir düşünür; ”İnsanlığı değiştirmeye önce annelerden başlamanın” gerektiğini söylüyor. Bizim annelerimiz çocuklarını “Dandini dandini dastana, danalar girmiş bostana, kov bostancı danayı, yemesin lahanayı….” diyerek lahanalarla, danalarla uğraşarak uyutuyor ve büyütüyor. Neticede şuursuz, idealsiz, gayesiz bir nesil yetişiyor…
Halbuki Sultan Mehmed’in ‘Fatih’ olmasındaki en büyük rol şüphesiz o daha beşikteyken annesinin yaptığı telkinleridir. Daha bebekken annesi ve hocası Molla Hüsrev onun bir gün Kostantiniyye’yi fethederek Peygamberin müjdelediği kumandan olacağını o anlamasa da ona telkin ediyorlar ve bu hal üzere yetiştiriyorlardı.
Bunun etkisi iledir ki Fatih, çocukluğunda yastığına İstanbul haritasını çiziyor, gece sabahlara kadar harekat planları hazırlıyordu.
Anlayacağınız ‘DÜNYA ÇIKAR AYA’ biz halen ‘DANDİNİ DANDİNİ DASTANA’…
www.ihvanlar.net