Çağdaşlık taslayan zavallılar
Yüce Allah buyuruyor:
Onlara (Mekke müşriklerine) âyetlerimiz okunduğu zaman, işittik (!) Eğer istesek biz de bunun benzerini elbette söyleriz. Bunlar öncekilerin (çağ dışı) masallarından başka bir şey değildir dediler. (Enfâl – 31)
Peygamberimiz Mekke müşriklerine Allah’ın âyetlerini okuduğu zaman,
bunlar öncekilerin çağ dışı masalları diye alay ediyor ve kendilerini çağdaş
olarak algılıyorlardı.
Mekke müşrikleri gerçekten çağdaş mıydı?
Genelde okuma-yazma bilmeyen ve kabile hayâtı yaşayan Mekke müşrikleri, elleri ile yaptıkları heykellere tapınır ve onların önünde saygı ile eğilirlerdi. Sürekli şarap içer, kumar oynar ve öz kızlarını diri diri toprağa gömerlerdi. Hayâ duygusundan yoksun olan kadınlar da yarı çıplak dışarıda dolaşır ve açıkça fuhuş yaparlardı.
Ya çağımızın çağdaşları!
Tarih tekerrürden ibaret olduğuna göre ne fark eder ki! Genelde okuma-
yazma bilen ve kendilerini tahsilli diye algılayan çağımızın müşrikleri de, elleri ile yaptıkları heykellere tapınıyor ve onların önünde saygı ile eğiliyorlar, sürekli alkol tüketiyor, kumar oynuyor ve ana karnındaki öz yavrularını ya doğmadan öldürüyor ya da doğduktan sonra çöp bidonlarına atıyorlar. Hayâ duygusundan yoksun olan çağın kadınları da, yarı çıplak dışarıda dolaşıyor ve dileyen cinsel özgürlükten yararlanıp gayr-i meşru cinsel ilişkilerde bulunuyor.
Çağın müşrikleri de kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğu ve İlâhi emirler tebliğ edildiği zaman, bunlar öncekilerin çağ dışı masalları diye alay ediyor ve kendilerini çağdaş olarak algılıyorlar. Çağımızda baş döndürücü bir hızla gelişen teknolojiyi yakalamak için peşinden koşamayan, yabancıların ürettiği cep telefonlarını ve bilgisayarları kullanmada zorlanan sözde çağdaşlar,
Din karşıtı eylemlerde bulunmayı, heykellerin önünde saygı ile eğilmeyi, alkol tüketmeyi, baş örtüsünü yasaklayıp çıplaklığı yaygınlaştırmayı ve cinsel özgürlük adı altında kadınları fuhuşa teşvik etmeyi çağdaşlık diye algılıyorlarsa, onlara bir gerçeği hatırlatmak istiyorum!
Din karşıtı çağdaşlık sloganları ile;
Yüce Allah’ın koymuş olduğu “Her canlı ölümü tadacaktır” kanununu yürürlükten kaldırabilirler mi?
Hastalıkları önleyip yaşlanmayı durdurabilirler mi?
Gönüllere huzur ve mutluluk verip, toplumsal barışı sağlayabilirler mi? Tabi ki hayır! Aksine toplumları gerip bunalıma sürüklüyor, gençleri alkol ve uyuşturucu bağımlısı yapıp terör örgütlerinin kucağına atıyor ve meydanların savaş alanına dönmesine neden oluyorlar.
Yüce Allah buyuruyor:
Onlar (çağdaşlık taslayanlar) dünya hayâtının sadece dış yüzünü bilirler. Âhiret konusunda ise onlar gâfillerdir. (Rûm – 7)
Ne yazık ki din karşıtı çağdaşlar, dünya hayâtının sadece dış yüzüne bakıp toprağın altını (mezarı) unutuyor ve âhiret konusunda korkunç bir
gaflet içinde bulunuyorlar.
Dünyanın dış yüzünde gerçekten çok hoş ve birbirinden güzel görüntüler var ama bunlar kalıcı değil ki! O güzelim çiçekler sararıp soluyor, yemyeşil çayırlar-çimenler kuruyor, uçuşan kuşlar uçamaz oluyor ve insanlar yaşlanıp ölüme koşuyor.
Ya toprağın altındakiler! Onlar ne yapıyor? Bana ne, diyemeyiz. Çünkü ölüm sadece onların kaderi değil ki!
İlkçağlarda da çağdaşlık taslayanlar vardı, ortaçağlarda da çağdaşlık taslayanlar vardı ve çağımızda da çağdaşlık taslayanlar var.
Bunlar ölümü hatırlamıyor mu? Yerin altında yatanlara bakıp ibret almıyor mu? Gerçi çağımızda bilim ve teknoloji hızla ilerliyor ama hastanelerdeki yığılmalar devam ediyor, insanlar bunalıma sürükleniyor ve hastalıklarda azalma yerine artış gözleniyor ve ölüme çare bulunamıyor.
Bırakalım yıldızları, galaksileri ve evrensel âlemleri! Orta şiddetteki depremler ve atmosferik olaylar karşısında bile korkudan paniğe kapılan ve elinden hiçbir şey gelmeyen insanın önünde tek seçeneği var. Yerlerin, göklerin tek egemeni olan Allah’a teslim olup emirleri doğrultusunda yaşamak ve yasaklarından kaçınmak…
Çünkü Yüce Allah buyuruyor:
İnsan başıboş bırakılacağını (hesaba çekilmeyeceğini) mi? sanıyor. (Kıyâme – 36)
Din karşıtı eylemlerde ve eğlence bataklıklarında ölümü unutanlar ve âhireti yok saymaya çalışanlar, beklemedikleri bir anda tatlı canlarını Azrâil’e teslim ettikleri, kefen denilen ilkel giysiyi giydikleri ve tabuta binip yer altındaki bir çukura gömüldükleri gibi,
Hz. İsrâfil Sûr’a üfürdüğü an, ana karnından dünyaya geldikleri gibi yeniden dirilip kabirlerinden fırlayacak ve kendilerini mahşer yerinde bulacaklar. İşte o gün vel ba’sü ba’de-l-mevt (ölümden sonra tekrar dirilme) olacak, Allah’ın va’di yerine gelecek ve insanlar mahşer yerinde yargılanacak!..
Lütfen, yerin altında (mezarda) geçersiz olan hayâli çağdaşlık kavramlarına aldanıp sapıkların peşine takılmayalım, ölümü unutmayalım, tevbeyi ertelemeyelim ve geleceğimizi karartmayalım.
Unutmayalım, ölüm meleği Azrâil’in elindeki ölüm listesinde bizim de adımız var. Biz unutsak da o bizi unutmaz ve kesinlikle görevini ihmal etmez. Allah’ın takdir ettiği vakit gelince ve sayılı nefeslerimiz tükenince, Azrâil yakamıza yapışıp tatlı canımızı alacak ve dünyadaki yaşantımız doğrultusunda ruhumuzu ya rahmet meleklerine ya da azap meleklerine teslim edecek.
Ahmet Tomor Hocaefendi – www.ihvanlar.net