Ayasofya Camii Tarihçesi

İstanbul’un fethinden sonra İslâm âleminin en büyük câmilerinden. İstanbul’un Ulu Câmii durumunda iken 1935 yılı başlarında müze hâline getirildi.

Hıristiyanların mistik bir mefhûmu olan Sofîa (İlâhî hikmet) adına kurulan Ayasofya (Sainte Sophie) ilk olarak Milâdî 325 senesinde Büyük Kostantin tarafından ahşapdan yaptırıldı. Oğlu Kostantin inşâatına devam edip, 360 yılında tamamladı. Topkapı Sarayı yanında bulunan ve ilk şekliyle basit bir bazilika olan Ayasofya, 408 yılında yandı. İkinci Teodosyus binayı beş nef (sahn) Ii olarak yeniden yaptırdı ve 415 yılında tekrar açtı. Bu ikinci kilise de 532 yılında çıkan bir ihtilâl neticesinde yandı. İmparator Jüstinyanus bu kiliseyi evvelki binalardan daha büyük ve gösterişli bir şekilde yeniden yaptırdı. Bu inşâatta Bizans İmparatorluğunun her tarafından malzeme getirildi. Böylece, eski yapıların işlenmiş malzemeleri de kullanıldı. Jüstinyanus devrinde meydana gelen bir zelzelede binanın kubbesi yıkılınca, aynı imparator 548 yılında kubbeyi bugünkü şekliyle yeniden yaptırdı. Ayasofya kilisesinin 557 yılındaki zelzeleden hasar gören kubbesinin doğu tarafı 558 de çöktü. Bu kubbe önceki kubbeden yirmi kadem (6,25 m.) kadar daha yükseltilip geçişi, pandantiflerle te’min edilerek yeniden yapılan Ayasofya kilisesi, 562 yılında ibâdete açıldı. Binanın iç kısmına pek çok resim, taşlara oyulmak suretiyle yerleştirildi. Batıdan doğuya 81, kuzeyden güneye 73 ve yüksekliği 73 metre olan Ayasofya, Makedonyalı Vasil (Balis-I) devrinde 869 senesinde meydana gelen zelzelede hasar gördü ve kubbesinde çatlaklar meydana geldi. Ertesi yıl İmparator tarafından tamir ettirildi. İmparator ikinci Bolis zamanında 986 yılında vuku bulan depremde kubbenin bir kısmı tekrar çöktü. Kısa zamanda gerekli tedbirler alınıp yeniden tamir edildi. İmparator Romen zamanında da tâmirat gören Ayasofya kilisesi 1204’de Dördüncü Haçlı Seferiyle İstanbul’u işgal eden Latinler tarafından tahrib ve yağma edildi. İstanbul tekrar Bizans idaresine geçtikten sonra küçük bir tâmirat gören Ayasofya, ikinci Andronik tarafından 1317 senesinde büyük ölçüde yeniden tamir edildi. Daha sonraki Bizans imparatorları da Ayasofya’da bâzı ilâve ve tamirler yaptırdılar. İstanbul’un fethinden bir kaç yıl önce yine bir depremden zarar gören kuzey tarafını tamir etmek üzere Ali Neccar adında bir Türk mîmârı Edirne’den İstanbul’a gönderildi. Gerekli tamir ve takviyeyi yapan mîmar, Edirne’ye dönüşünde, müstakbel minarenin kaidesini hazırladığını bildirdi.

   Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından 1453 (H. 857) târihinde İstanbul feth edilince câmiye çevrildi. Fâtih Sultan Mehmed Han kubbeye kadar çıkıp, bina ve çevresini harap görüp tamire karar verdi. Burada ilk Cuma namazını büyük âlim Akşemseddîn kıldırdı. Fâtih Sultan Mehmed Hân Ayasofya’yı hayrâtının ilk eseri olarak, kıyamete kadar câmi kalmak şartıyla vakf etti. Câminin yanına da bir medrese yaptırdı. Bu medresede ilk defa büyük âlim Molla Hüsrev ders okuttu. İlk olarak batıdaki yarım kubbenin yanındaki baskı kuleciklerinden güneydekinin üstüne ahşap bir minare yapıldı. Bu minare 1574 tarihindeki tamirde kaldırılarak, câminin güneybatı köşesine tuğladan bir minare yaptırıldı. Fâtih Sultan Mehmed Han’dan sonra pâdişâh olan ikinci Bâyezîd Han da saray kapısı köşesindeki İkinci minareyi yaptırdı ve Fâtih’in kurduğu medreseyi genişletti. Kânûnî Sultan Süleymân Han, Budin’in fethinden sonra oradaki baş kiliseden alınan tunç şamdanlar üzerine manzum birer kitabe yazdırarak 1526’da mihrabın iki yanına yerleştirdi. Kânûnî Sultan Süleymân Han’ın oğlu ikinci Sultan Selîm Han da câminin etrafını saran ve yapıya zarar veren evleri yıktırarak sedlerle tahkim ettirdi ve kuzey tarafına iki minare yaptırdı.

İkinci Selîm Han’ın vefâtından sonra tahta geçen üçüncü sultan Murâd Han, dört adet mermer mahfel ile Ayasofya’ya devrinin mührünü vurdu. Eski devirlere âid iki büyük küpü Bergama’dan, getirterek câminin içine şadırvan yaptırdı. Birinci Ahmed Han zamanında 1607 (H. 1016)’da mihrab duvarına Besmele-i şerif çini işlemeli olarak yazıldı.

Dördüncü Murâd Han, taş kürsü ve bir minber yaptırıp Tenekecizâde İbrâhim Efendi’nin nefis hattı ile yazılmış levhalarla duvarları süsledi. Birinci Mahmûd Han da Hünkâr mahfelini, câminin yanındaki duvarları, devrin Kütahya ve İznik çinileriyle kaplı olan kütüphâneyi, şadırvan, mekteb ve imâret yaptırdı. Üçüncü Ahmed Han da câminin büyük kubbesine asılı olan büyük top kandili yaptırdı. Ayrıca bu devirde yeni bir hünkâr mahfeli yapıldı. 1809’da sultan İkinci Mahmûd tarafından tamir edilen Ayasofya Câmii kırk yıl kadar sonra sultan Abdülmecîd Han tarafından 1847 senelerinde tekrar büyük bir tamir gördü. Vefât eden şeyhülislâm Mekkîzâde Mustafa Efendi’nin devlete kalan serveti bu işe tahsis edildi. Bugün mevcûd olan ve Mustafa İzzet Efendi’nin hattı olan 7,5 m. çapındaki lafzatullah, Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem ve dört halîfesinin ism-i şerifleri yazılı olan yuvarlak levhalar asıldı. Sultan üçüncü Ahmed Han tarafından yaptırılan hünkâr mahfeli bu tamir esnasında kaldırıldı. Pâdişâhın câmiye gelişinde istirahat etmesi ve bâzı kabuller yapması için yeni bir kasr-ı hümâyûn ile bir hünkâr mahfeli, avlu kapısı yanına muvakkithâne yapıldı ve avluyu çeviren duvar yenilendi. 1894 depreminde zarar gören Ayasofya Câmiinde büyük çatlaklar belirdi ve geniş mozayik satıhları sıva ile birlikte döküldü. Meşrûtiyet yıllarında Marangoni, Jackson, Propper, Prost gibi batılı mîmarlara durumu incelettirildi ve tamiri için mîmar Kemâleddîn Bey nezâretinde hazırlıklara girişildi. Ayasofya, Birinci dünyâ harbini müteâkib İstanbul’un itilâf devletleri tarafından işgali sırasında rumlar tarafından ele geçirilmek istendi. Osmanoğullarından son halîfe Abdülmecîd Efendi, 1923 yılı Ramazanının Kadir gecesinde bu câmide ibâdet etti. Cumhuriyet devrine câmi olarak intikâl eden Ayasofya, 1926 yılında ufak bir tamir gördü.

1935 yılının başından itibaren, İsmet İnönü hükümeti kararıyla câmi olmaktan çıkarılıp müze hâline çevrilen Ayasofya, Müzeler Genel Müdürlüğüne bağlandı.

Câmi olduğu müddet içinde Ayasofya’da Ramazan aylarında bilhassa teravih namazında çok kalabalık bir cemâat toplanırdı. Pâdişâhın katıldığı Kadr geceleri ve Bayram namazlarında muhteşem bir manzara arz ederdi. Osmanlı hükümdarları Ayasofya’nın bakımına ve câmi olarak zenginleşmesine îtinâ gösterdikleri gibi, yardımsever müslümanlar da bu iş için vakıflar kurdurmuşlardı.

Mimarlar tarafından yapılan Ayasofya’nın asıl binası, kareye yakın dikdörtgen biçimindedir. Bu alanın üzerini 24,3 metre yükseklikte ve 33 metreçapında bir kubbe örtmektedir. Kubbede 40 pencere mevcûddur. Bu büyük kubbeyi taşıyan fil ayakları birbirleriyle bitiştikleri yerlerde pandantif yaparak kubbeye bitişirler. Aynı zamanda büyük kubbenin basıncını doğu ve batıdaki yarım kubbeler taşırlar. Binanın ağırlığını taşıyan sütunların sayısı 107 tane olup, 40’ı aşağıda 67 tanesi ise yukarıdadır. Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından doğusuna istinat duvarı ve tuğla minare yaptırıldı. Daha sonraki pâdişâhlar zamanında yaptırılan üç minare de Mîmar Sinân’ın eseridir.

—————-

 2) Kâmûs-ül-a’lâm; cild-1, sh. 506

 3) Hadîkat-ülcevâmî’; cild-1, sh. 3

 4) Ayasofya I, Bizans Devri ve Mîmârisi; (S. Eyice, İstanhul-1984)

 5) Ayasofya ve Târihi (A. Sâmi Boyar; İstanbul-1943)

 6) Ayasofya 3. Türk Devri, (S. Eyice, İstanbul-1986)

 7) Sancta Sophia’s First Minâret Erectet After The Concuest. (W. Emerson, R. Van, Nice, American Journal of Archaeology- 1943)

 8) Rehber Ansiklopedisi; cild-2, sh. 121

PAYLAŞ