Allah’ın ve Ahiretin Sonsuz Olması akla ters midir?
Soru: Gençler arasında: “Sonsuzluk kavramı akıl almaz bir şey. Allah’ın ve ahiretin sonsuz olmasını anlayamıyorum” tarzında söylemler yaygınlaşmaktadır. Buna nasıl cevap verebiliriz?
Cevap: İnsanın başta kendisi, sonra etrafını kuşatan ailesi, arkadaşları, evi, arabası… Her biri sonlu varlıklardır. Öyle ki kâinatın içinde sonsuz bir varlık olmadığından, insanın bunu anlayamıyor olması son derece normaldir.
Bir Şeyi Anlayamamak Sorun mudur?
Peki bir şeyi “anlayamıyor” olmak bir sorun mudur? Başka bir ifadeyle anlayamadığımız şeyleri “yok” mu kabul etmeliyiz?
Akıl sahibi birisinin bu sorulara “evet” demesi düşünülemez. Çünkü biz çok iyi bilmekteyiz ki değil sonsuzluk, sonluluk içinde bile anlayamadığımız yığınla şey vardır.
Sözgelimi, somut olan beynimizden, soyut olan iradenin nasıl oluştuğunu anlayabilmekte miyiz? Veya soyut olan irademizin somut olan bedenimize, hücrelerimize nasıl tesir ettiğini?
Mesela siz bu yazıyı okumak için ilgili linke tıklamak istediniz ve bunu yaptınız. Peki bunu yaparken “tıklamak isteği ile o fiili gerçekleştirmenin” ilişkisini hiç düşündünüz mü? Soyut olan, gözle görülemeyen istek, irade ve tercih, somut olan, gözle görülen bedenimize nasıl tesir etmektedir?
Maddenin Korunumu
Başka bir misal verecek olursak, evinizin önündeki bir arabanın ertesi gün orada aynı şekilde nasıl ve neden durabildiğini anlayabiliyor muyuz? Atom yığınlarından teşekkül eden maddenin, neden ve nasıl korunduğunu, niçin kendilerini salıvermediklerini ne kadar idrak ediyoruz?
Bunların mahiyetini tam olarak anlayamıyoruz diye tüm bunları inkâr mı etmeliyiz? Akıllı kişiye yakışan elbette bu olmasa gerektir.
O halde şu neticeye rahatlıkla ulaşmamız gerekir: “bir şeyi anlayamıyor olmak, o şeyin yokluğuna delil olmaz.”[1]
Evet, fehmimizin kâsırlığından sebep bir şeyleri anlayamıyor olabiliriz ki bu son derece normaldir. Ama unutmamalıyız ki bu “bizden” kaynaklı bir sorundur, “hakikatten” değil.
Allah’ın Ezelî ve Ebedî Oluşu
Kâinatı yaratanın, kâinat cinsinden olmaması gerektiği, bununla birlikte başkası tarafından yaratılmasının imkânsız olmasından hareketle,[2] hiçbir şeyin O’nu var etmediği, dolayısıyla varlığının “kendinden” olduğu neticesi ortaya çıkmaktadır.
Biz biliyoruz ki bir şeyin varlığı “kendinden” ise onun başlangıcı olmaz. Başlangıcı olmayanın haliyle sonu da yoktur.[3]
O zaman Cenab-ı Allah’ın varlığının başlangıcı olmamak manasında ezelî, sonu olmamak manasında ebedî oluşu da ortaya çıkmaktadır.
Bu sonuca bizi akıl götürmüştür. Dolayısıyla bunun keyfiyetini tam olarak anlayamasak da inanmamızda hiçbir engel yoktur.
Keza cennet ve cehennemin sonsuz oluşunu haber veren Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) hayatında hiç yalan söylemediği düşmanları tarafından dahi tasdik edilmiş bir husustur. O halde tümevarım yöntemini kullanarak hayatında hiç yalan söylemeyen birinin, cennet ve cehennemin sonsuz olduğu hakkında verdiği bilginin de yalan olmayacağı neticesine ulaşırız.
Peki tüm bunları hakkıyla anlayıp idrak edebilir miyiz? Unutmayalım ki bizden istenen bu değildir.
Bizden istenen, bunların hak olduğuna iman edip mucibince amel etmektir.
[1] Eşref Ali et-Tahanevî, el-İntibâhâtü’l-Müfîde fî Halli’l-İştibahâti’l-Cedîde, Mektebetü Camiati Dari’l-Ulûm, Trc: Nuru’l-Beşer Muhammed Nuru’l-Hak, s. 53
[2] Çünkü başkası tarafından yaratılan ilah olamaz.
[3] Ebû Hâmid el-Gazâlî, el-İktisâd fi’l-İ‘tikâd, Dâru’l-Minhâc, Thk: Enes Muhammed Adnan Şerfâvî, s. 103.
İsmailağa Telif Birimi