Abdülhamid Han’ı tahttan indiren 5 kişi kimdi?
114 yıl önce bugün Yıldız Sarayı’nın devasa kapısından 5 fesli içeriye girmektedir. Biraz sonra Halife-Sultana hal’ (tahttan indirme) kararını tebliğ edecektir. İçlerinden birinin ceket cebinde duran ‘kâğıt parçası’ birazdan çıkacak, okunduğunda tarihin yüzünü kızartacaktır.
Uyduruk bir Meclis tarafından silah zoruyla alınmış uyduruk bir fetvadır o. Daha doğrusu bir utanç belgesi.
Kimdi o 5 kişi peki:
1) Ermeni Ayan (Senato) üyesi Aram Efendi,
2) Draç Mebusu Esad Toptani (sonradan ‘hizmetlerine mukabil’ Paşa bile yapılacaktır),
3) Yahudi Selanik Mebusu Emanuel Karasso (dikkat: ‘Karasu’ değil),
4) Abdülhamid Han’ın vaktiyle iltifatına mazhar olarak Koramiralliğe kadar yükselmiş bulunan üstelik damat Arif Hikmet Paşa,
5) Dönme (Sabetayist) olduğunu göğsünü gere gere söyleyen Albay Galip Paşa (Pasiner).
Ermeni, Yahudi, Yahudi dönmesi, vatan haini ve nankör…
Manzara nasıl görünüyor oradan?
Bunlardan Esad Toptanî o kadar vatansever biriydi ki(!) Balkan Harbinde direnen İşkodra’yı canla başla savunan Hasan Rıza Paşa’yı öldürterek kaleyi Karadağlılara teslim etmiş, bu da yetmemiş, İtalyanlarla işbirliği yaparak bağımsızlığını kazanan Arnavutluk’un başına geçmek uğruna mücadele etmiş, nihayet Paris’te bir Arnavut gencinin kurşunuyla can vermişti.
Peki Emanuel Karasso? Bu Yahudi ve 33 dereceli Mason üstad-ı azamının hikayesi daha yakıcıdır.
1. Dünya Harbinde vagon yolsuzluklarından köşeyi dönmüş, Mütareke devrinde ise kuyruğu kıstırıp İtalya’ya kaçmıştı. Bir de bakmışlar ki, adam İtalyan vatandaşıymış!
O 2 milletvekili, 2 senato üyesi ve 1 albay sarayın koridorlarında ilerlerken Sultan Hamid Küçük Mabeyn’de elinde tesbihi, tevekkülle beklemektedir. ‘Hepimiz korku içindeydik, ağlaşıyor, dua ediyorduk’ diye yazar kızı Ayşe Sultan.
İçeri girip selam verirler. Hafif bir el hareketiyle selamlarını alan Sultan yorgun ve yaşlı görünmektedir ama vakarlı durmaktadır.
İnsanın adeta içine nüfuz eden gözlerini heyetin üzerinde gezdirir. Neden geldiklerini bilmektedir elbette ama kendilerinin söze başlamalarını bekler.
Derken Esad Toptanî iki adım ileri atar.
– Biz Meclis-i Mebusan tarafından geldik. Fetva-i şerife var. Millet seni azletti. Amma hayatın emindir (güvencededir)” sözleri sessizliğin hakim olduğu salona buz parçaları gibi düşer.
Sultan Abdülhamid bu sözü heyecanına bağışlar ama hemen düzeltir: “Zannedersem hal’ etti (tahttan indirdi) demek istiyorsunuz.” Öyle ya, padişah bir memur değildir ki azledilsin.
Besbelli Padişaha hakaret maksadıyla yapılmıştı bu kelime oyunu.
Sultan sordu: “Pekala, gösterilen sebep nedir?”
Fetvayla cevap verdiler. Bula bula “bazı önemli şer’î meseleleri şeriat kitaplarından çıkarmak ve bu kitapları yasaklayıp yaktırmak” suçlamasını bulmuşlardı.
Olacak şey değildi. Kur’an-ı Kerim’i, Sahih-i Buhâri’yi, Şifa-i Şerif’i on binlerce nüsha bastırıp, İslam âlemine dağıttıran Sultan şimdi onları yakmakla suçlanıyordu, öyle mi?
– Ben hangi şer’i kitabı yakmışım? diye bağırdı yüksek sesle. Ardından tarihin alnına şu altın sözleri kazıdı:- Ben 33 sene millet ve devletim için, memleketimin selameti için çalıştım. Hâkimim Allah ve beni muhakeme edecek de Resulullah’tır (sav).
Mustafa Armağan