Necip Fazıl Kısakürek iftiralarına cevaplar
Ne de olsa Tek Parti devrinde değiliz. 1946’dan bu yana darbeler yüzünden ağır aksak da olsa yürüyen bir demokratik hayatımız var. Ağzı olan konuşacak elbette ama iftira atmamak kaydıyla. Lakin “Artık bu ülkede söz ve düşünce özgürlüğü kalmadı” diyenlerin en katısından fikir celladı kesildikleri ilginç bir dönemden geçiyoruz. Her türlü iftirayı atmakta hürdür kendileri ama siz belgeli de konuşsanız en adi taktiklerle susturmaya kalkarlar.
Geçenlerde emekli amiral Türker Ertürk bir televizyon programında Genelkurmay eski Başkanı, halen Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar Paşa’yı lisedeyken Kayseri’de Necip Fazıl’ı dinlemeye gitti diye suçlamaya soyundu. Neymiş, nasıl gidermiş, kendini gizlemiş vs. Gitmiş mi gitmemiş mi bilmiyorum doğrusu ama gitmişse de ‘helal olsun’ demekten başka bir şey çıkmaz fakirin ağzından. Suyu kaynağından içmiş demek ki.
İşin siyasî kısmından sarfınazar, bunun arkasından Necip Fazıl’ı karalamaya soyunuyor emekli amiral ve Üstadın Bahriye Mektebi’nden “ahlak” notu yüzünden kovulduğunu üzerine basa basa vurguluyor. “Ahlak notu” kelimesine özel bir anlam verecek şekilde vurgu yapınca gayri ahlakî davranışları ima ediyor.
Bu bayat iftira 1953 model. Aynı yıl Malatya hadisesi üzerine açılan davada savcı Cemil Bengü’nün iddianamesine sokuşturduğu bir iftira gele gele bugün bir emekli amiralin ağzına peleseng oluyor.
Bu iftirayı Babıali adlı kitabında savcıya en ağır şekilde mukabele ederken anlatır ve 13 sene önce Bahriye Mektebi’nden aldığı “tahsil vesikası”nı getirtip gözlere sokmuştur. Bu belgeyi yan tarafta göreceksiniz.
Birçok Necip Fazıl biyografisinde Bahriye Mektebi’ni bitirmediği şeklinde yanlış bir bilgi yer alır. Oysa bir namzed (hazırlık) sınıfından sonra 3 yıl yani toplamda 4 yıl olan okulu bitirmiş, ancak son sınıfı bitirdiği yıl yapılan bir düzenlemeyle okul müddeti 5 yıla çıkarıldığı için yeni konulan son sınıfı bitirmeden sınav kâğıtlarını boş bırakarak ayrılmıştır, yani kovulma diye bir olay yoktur.
Bizzat Necip Fazıl’ın isteği üzerine Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından kendisine 27 Şubat 1940 yılında yani Tek Parti devrinde verilen resmi belgede 487 sayılı BİTİRME BELGESİNİN muhteviyatı şöyledir:
“Yukarıdaki künyesi yazılı ve fotoğrafı yapışık Necip Fazıl Kısakürek’in mülga (yani kapatılmış) (Mekteb-i Fünunu Bahriye)nin namzed sınıfına 1 Eylül 1332 tarihinde kayıt ve kabul olunarak 1 Eylül 1333 tarihinde Güverte birinci sınıfa geçmiş ve o tarihte mevzuat mucibince (gereğince) üç sınıftan ibaret olan mektebun birinci, ikinci ve üçüncü sınıflarını ikmal ettiği künyesi kaydından anlaşılmıştır.
Dz. Hr. Ok. ve Ls. K.V. Yb. Zeki IŞIN”
Yani resmi belgeye göre Necip Fazıl, okulu normal süresi olan 4 yılda bitirmiş, ancak o sene bir yıl daha uzatılması üzerine devam etmeyerek ayrılmıştır ve bu resmi belge de bunun delilidir.
Peki, nerede “ahlak” notu yüzünden ayrıldığı kaydı? Hem de Necip Fazıl’ın artık itirazlarını kabarttığı Tek Parti devrinde bile verilen belgede böyle bir nottan bahsedilmediği, normal yolla ayrıldığı belirtildiği halde bu iftira neden atılır?
Üstelik mahkeme ilamından daha kesin bir delil de göstermektedir okulu bitirdiğine dair. Devrin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Necip Fazıl’ın sınıf arkadaşıdır. Şöyle der: “Memleketin Devlet Reisini şahit gösteren bir adam, alnında en küçük bir leke bulunsa böyle bir davete cesaret edemez.”
Malatya davası savcısının gayesi budur zaten: Çamur at, izi kalsın.
Onlar çamur atacak, biz temizleyeceğiz. Başka çaremiz yok dostlar.
Amerikancı iftirası
Aynı kişi bu yetmezmiş gibi bir de Necip Fazıl üstada Amerikancı iftirasını atıyor ki, evlere şenlik, çünkü kesip biçiyor sözlerini ve bağlamından kopararak tamamen Bektaşi usulü bir operasyon yapıyor. Twitter hesabından paylaştığı bir ‘caps’e göre güya Necip Fazıl şöyle demiş:
Burada da söylemeye gerek yok ki alenen çarpıtıyor Necip Fazıl’ın söylediğini. Çünkü Üstad öyle demiyor. Ya ne diyor?
Güya “Amerikan politikasını korumakla mükellefiz” demiş 17 Temmuz 1959 tarihli Büyük Doğu dergisinde.
Hayır, öyle demiyor, şunu diyor:
“Komünizmaya zıt bir dünya görüşü kerhen de olsa, Amerikan politikasını korumakla mükelleftir.”
“Komünizme karşı olan bir dünya görüşü kerhen de olsa Amerikan politikasını korumakla mükelleftir” diyor ve bunu Cumhuriyet Halk Partisi’nin politikası olarak söylüyor. Kendisi de buna kerhen katılıyor, çünkü aksi halde Sovyetler Birliği’nin pençesine düşeceğizdir.
Sonrasında da çarpıtılıyor sözleri Necip Fazıl’ın. Yazının aslını okuyunca işin gerçeği anlaşılıyor. Güya “Amerikan siyasetini tutmak biricik yol” demişmiş. Hâlbuki yazının aslında kelimesi kelimesine Üstadın sözü şudur:
“Halk Partisi devrinden beri, mutlak ve mecburi Amerikan siyasetini tutmak, Türkiye hesabına biricik doğru yol…”
Neymiş? CHP’nin tuttuğu yoldan bahsediyor. Ama usta bir makas araya girip oradan “Halk Partisi” kısmını çıkarıyor. Söz sanki Necip Fazıl’ın kendi kanaatiymiş gibi sunuluyor.
Bu upuzun yazıdan kesiklerle karşı karşıyayız. Sonraki paragraf ise aslında şöyle:
“Coğrafya ve tarihimiz, bizi, kapitalizma ve komünizma sistemleri arasındaki nihaî muhasebenin ana rakamını temsil edecek kadar nazik bir makamda bulundurduğuna göre, Amerika’dan bu makamın dolgun hakkını istemek ve nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalıydı. Olmadı; sanki Amerika tarafından boş bir araziye sevk edilmiş ve hudut bekçiliği almış boğaz tokluğuna çalışır bir millet olduk.”
Emekli amiralin cımbızlayarak aldığı ve bağlamını kaybettirdiği yazıda Üstad şunları söylemektedir:
“Bize düşen, kendi kendimize sahip olarak, Amerika’nın ebedî müttefiki, Amerikalının da “Sen sensin, ben de ben” tarzında dostu olmaktır. Amerikalıyı da böylece kendimiz için bir saadet unsuru kılmak… Yoksa belâ haline getirmek değil… Bunu en küçük milletler yaparken biz yapamazsak hazin olur. Amerika da ancak böyle bir şahsiyete maddî ve manevî itibar biçebilir. Yoksa gelip geçici menfaatleri bakımından alâkadar olduğu ve bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasındaki perspektif içinde mütalaa ettiği kadrodan ileriye geçemeyiz. Dış siyasetimizde Amerikan ve iç bünyemizde Amerikanizm politikasını, kendimizde tecezzi kabul etmez bir şahsiyet vâhidine göre ayarlamakta, devlet ve millet çapında kalkınışımızı kuşatacak derecede büyük ve her işe hâkim bir mâna gizlidir.”
Oysa o çarpıttığı yazıda Necip Fazıl’ın Amerika’nın nüfuzuna karşı söylediği şu sözleri makaslanmıştı:
“Hele lisaniyle, üslûbiyle, tipiyle, ruh haletiyle ve kendine göre kültürü veya kültür iddiasıyla Amerikalının içimize nüfuzu korkunç bir şeydir. Dolar kuvvetine dayanan ve sade Türkiye’de değil, dünyanın her tarafında kendisini hissettiren bu maddî ve aynı zamanda mânevî nüfuz belki Avrupa’nın ruhî sahada baş derdidir.”
Çarpıtmalara karşı uyanık olmak vazifemiz olmalı. Hele bu dönemde.
Mustafa Armağan – Yeni Akit