Kâfirlere Muhalefet İslâmiyet’in Emridir

İslâm, geldiği günden itibaren kâfirlere muhalefet etmeyi, özellikle dinin şiarlarında onlara uymamayı emretmiştir. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Medine’ye geldiğinde Medinelilerin bayram yaptıkları iki günleri vardı. Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)“Şüphesiz Allah sizi ondan daha hayırlı iki günle değiştirmiştir; bunlar Kurban ve Ramazan bayramıdır.”[1] buyurmuş ve Müslüman olmayan milletlerin bayramlarının ve kutsal kabul ettikleri günlerin onlar gibi kutlanmasını yasaklamıştır.

Rabbimiz bu hususta şöyle buyurur: “Her kim (benim ulaştırdığım bu hükümleri kabullenmeyerek) Allâh’a ve Rasûlüne isyan ederse, artık (kâfirlerin) içerisinde sonsuza kadar ebediyyen kalacakları cehennem ateşi şüphesiz sadece ona aittir”[2]

İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû), bu meselede şöyle buyurmuştur:
“Ebedî cehennem azabı, kâfirliğin cezasıdır. Şayet bir kimse mü’min olmasına rağmen küfür âdetlerini yapıyor ve kâfirlerin geleneklerini yüceltiyorsa, âlimler onun kâfir olduğuna hüküm verip bu davranışı ile onu irtidâd ehli sayıyorlar. Nitekim Hindistan Müslümanlarının çoğu bu belâya uğramışlardır. Buna göre, âlimlerin fetvaları uyarınca bu şahsın âhirette ebedî azap ile azaba çarptırılması gerekmektedir. Oysa sahîh haberlerde; “Kalbinde zerre miktarı imanı olan kimse cehennemden çıkarılacak, azapta ebedi kalmayacaktır.”[3]denilmiştir. Size göre bu meselenin hakikati nedir?

Buna cevaben derim ki: Şayet katıksız kâfir ise onun nasibi -Allah Sübhânehû bizleri korusun- ebedî cehennem azabıdır. Ancak küfür adetlerini yerine getirmesine rağmen zerre miktarı bir imanı varsa cehennem azabına uğrar. O zerre miktarı imanının bereketi ile ebedî azapta kalmaktan kurtulması ve cehennem azabında devamlı kalmaktan azat olması umulur.

Bir defasında ölüm döşeğinde bir hastayı ziyaret etmiştim. Onun durumuna teveccüh ettiğimde kalbinin çok şiddetli zulmetlerde olduğunu gördüm. O zulmetlerin kalkması için her ne kadar teveccüh ettimse o zulmetler kalkmadı. Sonra birçok teveccühten sonra anlaşıldı ki, o zulmetler onda gizli olan bir küfür sıfatından kaynaklanmıştı. O kötülüklerin kaynağı da kâfirlerle olan dostluğu idi. Nihayet anladım ki, o zulmetleri kaldırmak için teveccüh etmek doğru değildir. Zira onun arınması küfrün cezası olan cehennem azabına bağlıdır. Yine görüldü ki, zerre miktarı da olsa bir imanı vardı. Onun bu halini görünce aklıma şu soru geldi; acaba bu kimsenin cenazesini kılmak caiz midir değil midir? Bir müddet teveccühten sonra anlaşıldı ki, bu kimsenin cenaze namazının kılınması gerekir. İmanları olmasına rağmen kâfirlerin adetlerini uygulayan ve onların dini günlerine saygı gösteren Müslümanların cenazelerinin kılınması gerekir. Bu günkü uygulamaya bakılarak onların kâfirlerle bir tutulmamaları gerekir. Nihayetinde ebedi azaptan da kurtulmaları ümit edilmelidir.”[4]

“Hintlilere göre kutsal ve büyük olan günlere itibar edip saygı göstermek ve Yahudilerin özel günlerinin kutlamalarına katılmak, insanı şirke ve küfre götürür. Nitekim bazı cahil Müslümanlar özellikle de kadınlar kâfirlerin özel günlerini kutlamakta ve onları kendi bayramları yapmaktadırlar… Müşriklerin yaptığı gibi, kızlarının ve kardeşlerinin evlerine çeşitli hediyeler göndermektedirler. O mevsim geldiğinde kaplarını kâfirler gibi boyayıp kırmızı pirinçle doldurduktan sonra hediyeler gönderirler… Bu mevsime tam bir itina gösterirler. Hâlbuki bütün bunlar şirktir, küfürdür ve İslâm dinini reddetmektir. Allah Sübhânehû, “Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah’a iman ederler.”[5]buyurmaktadır.”[6]

Konuyla İlgili Hükümlerin Beyânı

Molla Aliyyü’l-Kârî (Rahimehullahi) bu konuyla ilgili olarak şunları söylemektedir: el-Hülâsa adlı eserde zikredildiğine göre: “Kim, Nevruz günü bir Mecûsî’ye yumurta hediye ederse kâfir olur. Çünkü o, bu yaptığıyla küfür ve sapıklığında o Mecûsî’ye yardım etmiş veya hediye verme hususunda onlara benzemiş olur.” Buradan anlaşılan o ki eğer Nevruz günü Mecûsî’ye değil de bir Müslümana hediye verilse bu, küfür sayılmaz; fakat bu görüş, tartışmaya açıktır. Çünkü söz konusu benzeme durumu, burada da vardır. Ancak hediyeyi Nevruz sebebiyle değil de rastlantı olarak vermiş olsa bundan dolayı küfre düşmez. Mecmau’n-Nevâzil adlı kitapta ise şöyle denmektedir: “Mecûsîler, Nevruz gününde toplansa ve bir Müslüman da onlar için: ‘Ne güzel âdetleri var!’ dese kâfir olur.” Çünkü onun bu sözü, küfür âdetlerinden hoşlandığı, bununla birlikte İslâmî âdet ve gelenekleri beğenmediği anlamına gelir. Fetâvâ’s-Suğrâ adlı eserde de şöyle denilmiştir: “Bir kimse, daha önce satın almadığı hâlde özellikle Nevruz gününe saygı amacıyla birtakım şeyler satın alırsa kâfir olur. Çünkü bu hareketiyle o, kâfirlerin bayramına saygı göstermiş olur.”[7]

Halkı Müslüman olan bu vatanın evlatları olarak bizler, Müslüman olarak yaşamaya ve Müslüman olarak ruhumuzu teslim etmeye gayret göstermeliyiz.

Rabbimizin bizlere lütuf ve ihsanı olan İslâm dininin kıymetini bilmeliyiz. Rabbimiz her türlü fiillerimizde Müslüman olmayanlara benzemekten sakınmaya bizleri muvaffak eylesin! Bizleri, Habibi ve diğer sevdiklerinin yüzü suyu hürmetine affetsin ve dostlarından ayırmasın!

Dipnotlar


[1] Buhârî, No:3931; Ebû Dâvûd, No:1898; Nesâî, No:1593.
[2] Cin Sûresi:23
[3] Buhârî, No:44.
[4] İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât, c. 2, mektup no: 266.
[5] Yûsuf Sûresi:106
[6] İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât, c. 3, mektup no:41.
[7] Aliyyü’l-Kârî, Minehu’r-Ravzi’l-Ezher fî Şerhi Fıkhi’l-Ekber, s. 496-497.

kaynak: ismailaga.org.tr

PAYLAŞ