Yeni dinin mabedi halkevleri

Devletin resmi ideolojisini halka ulaştırmak için 1932’de CHP’ye bağlı olarak Halkevleri kuruldu. Eskiden, mabed ve tekke ne ise, şimdi Halkevi oydu. Bir başka deyişle yeni dinin mabediydi.

Ekrem Buğra Ekinci

1912’de kurulan Türk Ocakları’nın yeni rejime hizmet edebileceği hususundaki şüphelerin artması, bu müessesenin sonunu getirdi. 1931’de Gazi’nin direktifiyle Türk Ocağı kapatıldı. Malları, CHP’ye devredildi.

Yeni trent: Faşizm

Avrupa’da yükselen faşizm, Halkevleri’ne ilham kaynağı olmuştur. Halkevi talimatnamesinde Rusya, Almanya, İtalya, Çekoslovakya, Romanya ve Macaristan’daki benzer faşist müesseselere açıkça ve hayranlıkla atıf yapılmıştır. CHP’nin 6 okundan üçü (laiklik, milliyetçilik, cumhuriyetçilik) Fransız; diğer üçü de (halkçılık, devletçilik, inkılapçılık) Rus ihtilalinden mülhemdir.

Halkçılık, (Rusya’daki ismiyle Narodnik), inkılap tarihi derslerinde okutulduğundan çok farklıdır. Bütün sivil cemiyet teşkilatlarını tek elde, tek partinin elinde toplayarak, halkı partiye entegre edip kullanmak demektir. Böylece, Türk Kadınlar Birliği’nden Türk Masonlar Cemiyetine kadar, memleketteki bütün cemiyetler kapatılmıştır.

Bu cümleden olarak, halkı terbiye, inkılapları yerleştirme ve azınlıkların asimilasyonu maksadına hizmet etmek üzere 1932’de CHP’ye bağlı olarak Halkevleri kuruldu. Eski cemiyette mabed ve tekke ne ise, yeni cemiyette de Halkevi oydu. Bir başka deyişle yeni dinin mabedi idi. Nitekim Necip Ali, Behçet Kemal, Kamuran Bozkır gibi Kemalist ideolojiye mensup meşhurlar bunu açıkça ifade etmiştir.

1920 ve 30’larda Rusya’ya giden, Muhiddin Birgen, Falih Rıfkı Atay gibi Kemalist kadro, karnı yarı aç işçi köylü Rusların, rejimin kurduğu Halkevi’nde konser, opera ve tiyatro seyretmesine hayran olmuşlar; Halkevi fikrinin, hatta isminin bile Ruslardan ilham alındığını ifşa etmişlerdir.

Resmi ideoloji

Kurucular arasında Şevket Süreyya Aydemir, Recep Peker, Münir Hayri Egeli (Gazi’nin vecizelerinin yazarı), Sadi Irmak, Behçet Kemal Çağlar vardır. İdare, CHP kültür ve gençlik kolları idare azası Reşit Galip’e verildi. 1931’de kapatılan Türk Ocağı’nın el konulan malları buna verildi. Pek çok yerde kapatılan camiler, medreseler, Halkevleri’ne tahsis edildi.

19 Şubat Halkevi Bayramı ilan edildi. Şube açılışlarında festivaller yapıldı. Bugün Ankara’da Resim Heykel Müzesi olan eski Türk Ocağı, artık Halkevleri’nin merkezi idi. 1932’de kütüphane memuru olarak bu binada çalışmış Niyazi Berkes, “Fakir, çıplak Anadolu’nun ortasındaki bir Amerikan misyonerinin parasıyla yapılan bu gülünç binanin bu binanın mobilyası Türkçülük önderi Hamdullah Suphi’nin Türkçülük anlayışına göre düzenlenmişti.” (Unutulan Yıllar, 71)

Hemen her şehir ve kasabada birer halkevi; küçük yerlerde de halkodası; ayrıca 1942’de de Londra’da bir şube açıldı. Masraflar, CHP’ye aitti; ama devlet bütçesinden de hatırı sayılır yardım alırdı. Zaten o zaman devlet demek, parti demekti. 1932-1951 arasında 478 halkevi, 4322 halkodası açıldı. 1936’da 55 bin azası vardı. Ancak sadece CHP’liler idareci olabiliyordu.

Dil, tarih, edebiyat, güzel sanatlar, temsil, spor, içtimaî yardım, halk dershaneleri ve kurslar, kütüphane ve neşriyat, köycüler, müze ve sergi olmak üzere 9 şubeye ayrılıyordu. Neşriyat yaptı. Kütüphaneler kurdu. Kurslar açtı. Konferanslar verdirdi. Piyesler sahneledi. Folklor ekipleri kurdu.

İdeolojik sınırların elverdiği kadar, atasözleri derlemesi gibi halk kültürü araştırmaları yaptırdı. Edebiyat müsabakaları tertipledi. Spor salonları açtı. Ülkü mecmuası başta olmak üzere 40’tan fazla neşriyatı vardı.

Bunlar o zamana kadar görülmeyen şeyler değildi. Şu kadar ki, din ve ananelerin belli belirsiz kontrolünün yerini, aktif bir resmi ideoloji sansürü almıştı. Kitaplarda Kemalist ideolojinin dışında kalan, din, yabancı fikirler, hurafe, bıkkınlık, cinayet, intihar, aşk, ihtiras, gençliği sağlığa zararlı alışkanlıklara özendiren hususlar olmayacaktı.

Dağ Türkleri

Hemen her halkevinde icabında halkın da dinleyebileceği birer radyo bulunurdu. Kütüphanelere, ancak rejimin ideolojisine uygun kitaplar konurdu. Piyesler, milli hisler ve inkılaplar istikametinde seçilir; ama oynayacak kadın bulunamadığı için, erkek oyuncular oynardı.

En mühim faaliyeti danslı ve içkili Halkevi balolarıydı. Bu balolar, garp yaşantısına uzak her şehirde modernliğin sembolü ve bu işin meraklılarının vahası oldu. İnkılapların yasak etmediği çarşafla Halkevleri mücadele etti. hatta bazı yerlerde mülki amirlerin de yardımıyla elinde makasla gezen Halkevi mensupları, sokakta rastladıkları çarşafları keserdi.

Halkevleri’nin en sıkı faaliyeti, kendi tabirleriyle “Türklüğe dair ipuçlarının az olduğu” Şarki Anadolu’da, “dağ türkleri”ni ve Mardin, Siirt gibi şehirlerde “Osmanlılar yüzünden Türkçeyi unutup Arapça konuşmaya başlamış Türk vatandaşları”nı, Türkçe öğretmek maksadıyla asimile etmeye çalışmak olmuştur.

Vatandaşları, yabancı dil, dağ Türkçesi veya ev dili dedikleri anadilinde konuşmaktan alıkoyma faaliyeti için en çok kurslar ve radyodan istifade edilmiş; Türkçe öğrenenlere inek, koyun, para gibi mükâfatlar va’dedilmiş; evlere gidilerek halk kontrol edilmiştir.

Halkevi’nin hakikati

1930’larda Ankara Halkevi’nde kütüphaneci olarak vazife yapan Niyazi Berkes anlatıyor (Unutulan Yıllar):

Halkevi birçok komisyonlara bölünüyordu ve çoğu o zaman henüz “lafta” vardı. Üyelerinin çoğunu uzun süre göremedim. Kütüphane komisyonunun başkanı olan İhsan Sungu’yu ise bir kez bile göremedim. (s.74)

Halkevi’nin çalışına bölümlerinden birinin adı “Köycülük Şubesi”ydi. Üyelerin köylere gitmesi şöyle dursun, tek köylünün oraya gelmesi akla bile gelecek bir şey değildi. O zaman “halk” kavramının içine “köylü” kavramı girmiş değildi. Gerçekte asıl “halk” bir tür “parya” idi. Halkçılık bölümü toplantılarında bir alay halkçılık yapılır, Behçet Kemal’in palavraları ve şiirleri dinlenirdi. (s.88)

Halkevi binasında müdür Ziya Gevher Bey de beni gezdirip her şeyi gösterdi. Bu çok nazik kişinin; çok süslü merdivenleri çıkarken gördüğüm bir davranışı beni çok şaşırtmıştı. Kılık kıyafetinden “halktan” olduğu belli olan biri geçiyordu. Bunu gören Ziya Gevher adeta bir histeri geçirdi. Bağırıp çağırıyor, adamı koğuyor, hademeler koşuşuyordu. Adamı yaka paça dışarı attılar. Zavallı meğer tiyatro bileti almaya gelmiş. Başkan, hademelere sıkı tenbihler etti, böyle ne olduğu bilinmeyen kişiler içeri sokulmayacaktı. (s.72)

Sabaha yakın saatlarda Halkevi’ndeki odamda alışık olmadığım, inlemeye benzer, kulakları tırmalayan gıcırtılı sesler de çıkaran kağnı sesleri ile uyanırdım. Bunlar köylerden Hergele Meydanı denen yere satılacak şeyler getiren köylülerin kağnılarıydı. Yerli ya da yabancı efendiler görmesin diye bunların herkesin uyuduğu bir zamanda kente girmelerine izin veriliyormuş. Atatürk’ün çevresini saran kişilerin modernlik anlayışı böyleydi! (s.88)

Ta baştaki eğilim, Halkevleri, Türk ulusunun çoğunluğu olan köylü halkın değil, aydınlar ile şehirli halkın işine yarayan yerler olarak kalmıştır sonuna kadar. Bir yanı ile politikaya girecek ve onda yükselecek kişilerin ilk seki taşı, öte yanda tiyatro görmek, konser dinlemek isteyen aydın kent halkının bilet almaya geldiği bir yerdi Halkevi. (s.89)

Hayalin sonu

Halkevleri, çok parlak ideallerle kurulmuş olsa bile, 40’larda parasızlık, kadrosuzluk ve halkın alakasızlığı sebebiyle sönükleşmiş; faaliyetlerinin çoğu akamete uğramıştır.

Demokrasinin gelişiyle, bazı mensupları muhalefet tarafına kayınca, kan kaybetmiş; üstelik siyasi kaygılarla din politikasından taviz vermek mecburiyetinde kalan CHP, Halkevleri’ni gözden çıkarmıştır. Öyle ki, 1949’da Türk Ocağı tekrar kurulmuş; bunlar da Halkevleri’ne verilen mallarını geri istemişlerdir.

Demokrasiye geçilince, Demokrat Parti, siyasi rekabette eşitsizliği temsil ettiği gerekçesiyle Halkevleri’ne karşı çıktı. “Varlığını halktan toplanan paralara borçlu Halkevleri, CHP’nin siyasi gayeleri için çalışıyordu.” İktidara gelince de, 1951’de Halkevleri’ni kapattı; mallarını hazineye geri verdi.

27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Türk Kültür Derneği adıyla tekrar açıldı. Ama ismi gibi kendi de cılız kaldı. 1964’de Halkevi adını aldı. Bu sefer Tahsin Banguoğlu başa geçti. 8-10 tane şubesi vardı. 12 Eylül 1980 darbesiyle tekrar kapandı. 1988’de mahkeme kararıyla tekrar açıldı ve sosyalistlerin eline geçti.

PAYLAŞ