Evlatlığın mahremiyeti konusunda Mustafa islamoğlu’na reddiye
Mustafa İslamoğlu Nisâ Sûresinin 23. âyet-i kerîmesinde geçen:
﴿ وَرَبَائِبُكُمُ اللَّاتِي فِي حُجُورِكُمْ مِنْ نِسَائِكُمُ اللَّاتِي دَخَلْتُمْ بِهِنَّ ﴾“Kendileriyle zifafa girdiğiniz eşlerinizden olup himâyenizde bulunan üvey kızlarınız(ın nikâhı haram kılınmıştır)..” kavl-i şerîfinin 10 nolu dipnotunda aynen şöyle diyor:“Kişinin önceki kocasından olma kızının yasak kapsamına girmesi için ‘aynı evde bir arada’ yetişmiş olma şartı öngörülmektedir.Bu şartın dışında kalanların yasak kapsamına girmediği görüşünü İbn-i Hazm, Ali ve Ömer (Radıyallâhu Anhümâ)ya nisbet eder.” (Gerekçeli meal-tefsir 1/152)
Görüldüğü üzere; İslamoğlu bu beyânıyla bir adamın, kendi nikâhı altında bulunan kadının başka kocasından olma kızıyla yâni üvey kızıyla evlenmesini câiz görüyor. Oysa dört mezhebin yâni Hanefî[1], Şafi‘î[2], Mâlikî[3], ve Hanbelîlerin[4] ittifakıyla âyet-i kerîmedeki ( اللَّاتِي فِي حُجُورِكُمْ) “Himâyenizde bulunan” kaydı, üvey kızların genel durumunu beyan etmek içindir, yoksa hükmü bu şarta bağlamak için değildir.
Yâni üvey kızların, üvey babalarının evlerinde bulunup onların terbiyeleri altında büyümeleri, aralarındaki ebedî mahremiyetin şartı değildir. Bunun mahremiyet hükmüne hiçbir tesiri yoktur. Dolayısıyla üvey kızlar, üvey babalarının ellerinde büyümeseler de aralarında ebedî mahremlik bulunur. Bu mahremiyetin oluşmasındaki şart, üvey babanın, üvey kızının annesini nikâhladıktan sonra onunla cinsel ilişkide bulunmasıdır.
Görüldüğü üzere; İslamoğlu bu meselede cumhurun (dört mezhep imamının) görüşünü terk etmiş, hattâ böyle bir görüş yokmuş gibi davranmış ve İbn Hazm’ın Ali(Radıyallâhu Anh)dan rivâyet etmiş olduğu görüşü yegâne görüş olarak öne çıkartmıştır.Hâlbuki İslamoğlu çok iyi bilmektedir ki ülkemiz insanları ya Hanefî ya da Şâfi‘îdirler. İbadetlerini, bu iki mezhepten benimsedikleri mezhebin görüşleri doğrultusunda yerine getirirler.
Durum bu iken, Hanefî ve Şâfi‘î mezheplerinin, hattâ Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinin görüşlerini bile dikkate almadan sâdece İbn-i Hazm’ın Ali(Radıyallâhu Anh)dan yaptığı bir nakli öne çıkarması aslâ yanılgı veyâ bilgi noksanlığı değildir. Bilakis son derece bilinçli bir şekilde, îtikatta Ehl-i Sünnet’in, amelde dört mezhebin dışındaki sapık fırkaların görüşlerini yayarak, öncelikle insanların kafasını karıştırmak, sonra da Ehl-i Sünnet mensuplarının sapık fırkalara meyletmelerini sağlamaktır.
Ayrıca İslamoğlu bu âyeti kerîmenin 9 nolu dipnotunda “Evlatlık alınan anasız, babasız veya analı- babalı yetim ve öksüz kimselerin evlat edinilmesi sırasında oluşabilecek mahremiyet problemlerini aşmada bir çıkış yolu olarak görülebilir.” demektedir. Heyhât! Mahremiyet sebeplerinin anlatıldığı mezhep kitaplarının hiçbirinde, “anasız-babasız veyâ analı-babalı yetim ve öksüz çocukları evinde büyütüp yetiştiren kişilerle bu çocuklar arasında mahremiyet meydana gelir, mahremiyet sebeplerinden biri de budur” diye bir ibâre yoktur.Denilebilir ki; İslamoğlu da zâten böyle bir şey demiyor. Sâdece “bir çıkış yolu olarak öngörülebilir” diyor. Evet, biz de bunu anlatmaya çalışıyoruz. Bunların görevi “önce kafaları karıştır, sonra da duruma göre değiştir”. Hiç kimsenin öngörmediği bir hüküm hakkında “öngörülebilir” demenin başka nasıl bir mânâsı olabilir?!
İslamoğlu bu âyetin 10 nolu dipnotunda şu ifâdeye de yer veriyor: “âyetin ikinci kelimesi olan “Kızlarınız” öz ve üvey kızların hükmünü açıkladığı için “Yanınızda yetişen kızlarınız” ile öz ve üvey kızlar dışında birileri kastedilmelidir. Bununla herhangi bir sebeple âilenin yetiştirmek için alıp, bakım ve terbiyesini üstlendiği evlatlık kızlar kastedilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. (Gerekçeli meal-tefsir 1/152) Heyhât! Eğer İslamoğlu fukahânın âyet-i kerîmeden çıkarmış olduğu mahremiyetin sebeplerini doğru anlatmak isteseydi, böyle bir sonucu aslâ açıklayamazdı. Zîra mahremiyet sebepleri üçtür: 1) Neseb (soy bağı) 2) Süt 3) Sıhriyet (hısımlık) Âyet-i kerîme’nin başında neseb sebebiyle, ortasında süt sebebiyle, son kısmında ise sıhriyyet sebebiyle nikâhı haram kılınan kadınlar anlatılmaktadır.Bu inceliği anlamazdan gelip, kafaları karıştırmak isteyen İslamoğlu, “ayet-i kerimenin ikinci kelimesi olan (وَبَنَاتِكُمْ) “Kızlarınız”kelimesi, öz ve üvey kızların hükmünü açıklamıştır”deme gafletini göstermiştir. Yâni nesep sebebiyle nikâhlanması haram olan kadınların beyan edildiği bölüme, âyeti kerîme’nin sonunda beyan edilecek olan sıhriyet sebebiyle nikâhı haram olan kadınlardan bir kısım olan üvey kızları da sokmuştur. Böyle yapınca da, hiç kimsenin yapmadığı ve yapamadığı hattâ aklından bile geçiremeyeceği bir bâtıl ortaya atarak: “Herhangi bir sebeple âilenin yetiştirmek için alıp, bakım ve terbiyesini üstlendiği evlâtlık kızları” üvey kızların yerine koymuş ve bunun kuvvetle muhtemel olduğu vurgusunu da ihmal etmemiştir. Şecaat arz edeyim derken sirkatını izhar etmiştir. Hâlbuki Allâh-u Te‘âlâ:﴿وَمَا جَعَلَ أَدْعِيَاءَكُمْ أَبْنَاءَكُمْ ذَلِكُمْ قَوْلُكُمْ بِأَفْوَاهِكُمْ وَاللَّهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّبِيلَ اُدْعُوهُمْ لِآَبَائِهِمْ هُوَ أَقْسَطُ عِنْدَ اللَّهِ ﴾“Evlatlıklarınızı da (öz be öz) oğullarınız kılmamıştır (ki, evlatlıklarınızın boşamasının ardından iddetlerini dolduran kadınlarla evlenmeniz haram olsun)!İşte size! Bu (şekildeki konuşmalarınız), (hiçbir dayanağı olmaksızın) ağızlarınızla (söylediğiniz) sözünüzdür (ki, böyle demekle evlatlığınız çocuğunuz olmaz)! (Siz böyle aslı astarı olmayan sözler konuşursunuz ama) Allâh (dâima, her yönden gerçeğe tıpatıp uygun olan) hakkı söyler ve Kendisi o (dosdoğru) yola hidâyet eder.(Artık kendi lakırdılarınızı bırakıp, O’nun buyruğuna sarılın.) Onları (o evlatlık edindiklerinizi, gerçek) babalarına nispet ederek çağırın! Çünkü Allâh katında bu pek doğrudur.” (Ahzâb Sûresi:4-5) kavl-i şerîfinde evlâtlıkların nesep çocuğu gibi mahrem olmadığını açıklamıştır. Yine böylece Allâh-u Te‘âlâ:﴿ لِكَيْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ أَدْعِيَائِهِمْ إِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا ﴾“Tâ ki (boşayarak) kendilerinden istekleri(ni) bitirdikleri zaman, evlâtlıklarının eşleri(yle evlenmeleri) hakkında müminler üzerine hiçbir günahbulunma(dığı anlaşıl)sın!” (Ahzâb Sûresi:37) buyurarak da, bir insanın evlâtlığının boşadığı bir kadınla evlenmesinin helâl olduğunu sarâhaten ifâde buyurmuştur.
Hakkında âyet-i kerîmelerden nasslar bulunan, kimlerin mahrem olup olmadığı gibi ciddî bir konuda hakikatten nasibi olmayan ihtimallere mebnî olarak Allâh-u Te‘âlâ’nın helâl dediğine haram, haram dediğine de helâl diyebilmek sâdece İslamoğlu’na yakışan bir iş olsa gerektir!Çünkü İslamoğlu böylece: “İnsanın bakmak üzere evine aldığı evlâtlığıyla kendi çocuğuymuş gibi halvet yapmasının helâl olduğunu ve onunla evlenmesinin haram olduğunu” söylemiş olmaktadır.Oysa âyet-i kerîmelerin açık beyânı, evlâtlığın, kendisini evlât edinen kişiye mahrem olmayacağı, dolayısıyla onunla halvetinin haram olduğu, evlenmesinin ise helâl olduğu yönündedir.
Nitekim Rasûlüllâh(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) evlâtlığı olan Zeyd(Radıyallâhu Anh)ın boşadığı eşi olan Zeyneb binti Cahş(Radıyallâhu Anhâ) ile evlenmiştir. Bu durumda Rasûlüllâh(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de mi haram işlemiştir?!!Biz İslamoğlu’nun bu yaptıklarını yadırgamıyoruz. Fakat akıllarını kiraya verip de onun sözlerini huccet kabul eden hoca taslaklarına ve akıllı geçinen diğer Müslümanlara çok şaşırıyoruz!
Gerekçeli meâlinde bu ve benzeri birçok yanlışlık yapan bir kimsenin, büyük sorumluluk gerektiren Kur’ân’ı tefsir işine kalkışması hangi niyete dayanmaktadır?Diyelim ki bu (meal), son derece hüsn-ü niyetle hazırlanmıştır. O zaman da şunu sormak gerekir ki, Ehl-i Sünnet’in görüşlerini hiçe sayarak birçok amelî ve itikadî mesâilde yapılan bu tahribat, hüsn-ü niyetle tamir edilebilir mi? Aslâ!Meali yazdıktan sonra, piyasaya sürmeden önce, yere göğe sığmayacak bir edayla reklamını yapan İslamoğlu’nun böyle bir hüsn-ü niyet taşımadığı ve böylece insanları bâtıla sevkettiği âşikârdır.Rasûlüllah(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ve ashâbının yolu olan Ehl-i Sünnet’in yolundan sapma gösterenlerin yaptığı bu çalışmalar Müslümanlar için bir hizmet değil aksine tam anlamıyla bir hezîmettirAllâh-u Te‘âlâ cümlemizi Kur’ân-ı Kerîm’i tahrîfe yeltenen bu gibilere kanmaktan muhâfaza eylesin! Âmîn!
5El-Hidâye[2]Hâşiyetü’l-Büceyremî[3]Hâşiyetü’s-Sâvî[4]Keşşâfü’l-Kınâ‘
Hüsamettin Vanlıoğlu Hocaefendi