Sahabe ruhlu “şafak yağmurları” öncü kuşaklar olmadan aslâ!

Şu an Batı uygarlığının dışında yaşayan başka bir medeniyet yok. Neden yok? Diğer medeniyetler, Batı uygarlığından daha düşük, daha sığ, daha kötü, daha kabiliyetsiz oldukları için mi?

Hayır!

Aksine, Batı uygarlığı hem felsefî olarak hem de ahlâkî olarak İslâm medeniyetinden de, Çin medeniyetinden de, Hint medeniyetinden de daha üstün, faziletli ve değerli değil kesinlikle.

Sadece daha saldırgan, daha yıkıcı, daha barbar!

Bu o kadar âşikâr olmasına rağmen gören gözler kör edildiği için gören, görebilen hiç yok bunu nerdeyse!

ÇİFTE BATI SALDIRISI: FİİLÎ İŞGALDEN ZİHNÎ İŞGALE…

Düşünsenize…

Tanrı fikrini yok etmişsiniz. Hakikat fikrini yok etmişsiniz. Tabiatı tarumar etmişsiniz. Ozon tabakasını delmişsiniz. Bütün medeniyetleri tarihten silmişsiniz. Dünyayı celladına âşık tasmalı çekirgelere, gönüllü, epistemik kölelere dönüştürmüşsünüz!

Daha âdil ve hakkaniyetli bir dünya kurmak yerine daha öldürücü silahlar üretmişsiniz.

Bir düğmeye basarak bütün dünyayı, insanlığı, canlı hayatını yok edecek “smart” teknolojik silahlar geliştirmişsiniz, böylelikle bütün dünyayı gönüllü köleleriniz hâline getirmişsiniz.

Tarihte eşi benzeri görülmemiş bir saldırıyla karşı karşıya insanlık son üç asırdan bu yana: Batı saldırısı bu! Şimdiye kadar fiilî saldırıydı; emperyalist, sömürgeci, işgalci ve tecavzücü bir saldırı.

Şimdiyse, yaklaşık yarım asırdan bu yana, zihnî / kültürel bir saldırıya dönüştü. Celladına âşık eden ayartıcı, baştan çıkarıcı medyatik ve epistemik bir saldırıya.

Batı uygarlığının bu çifte saldırısının önünde İslâm’dan başka dimdik durabilecek, direniş, diriliş ve varoluş yolculukları geliştirebilecek, insanlığa uzun soluklu bir medeniyet fikri armağan edebilecek başka bir kaynak yok, kalmadı.

Batı uygarlığı; ülkeleri silahlarıyla, kitleleri uyutucu ve uyuşturucu popüler kültürüyle kendisine boyun eğdiriyor.

Her ne sûretle okursa olsun, öncelikle, Batı uygarlığının kültürel / zihnî saldırısını püskürtemezsek, insanlığın yok oluşun eşliğine sürüklenmesi önlenemeyecek.

Bu çürütücü, celladına âşık edici kültürel saldırının ve yıkımın önünde biz durabiliriz sadece, biz Müslümanlar, münhasıran da bu ülkenin inanmış, çilekeş çocukları. Durduğumuz yeri terketmediğimiz sürece. Durduğumuz yeri iyi muhkemleştirebildiğimiz takdirde.

Kitleleri, özellikle de genç kuşakları hızla kaybediyoruz… Hız, haz ve ayartıyı kutsayan, dekandansla danseden (çürümenin ortasında hazla ve hızla debelenip duran) teknopagan dromokratik kültür, en büyük küfür artık: Hem kitlelerin, kendi inançlarıyla, ülkeleriyle aidiyet biçimlerini ve bilinçlerini yok ediyor hem de celladına, dromokratik teknopagan kültüre âşık ederek yaşarken öldürüyor!

Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünyası gerçek oluyor, maalesef!

TEK SEÇENEĞİMİZ VAR: ÖNÜMÜZÜ AÇACAK ÖNCÜ KUŞAKLARI HAZIRLAMAK…

Tek seçeceğimiz var: Ülkenin kremasını yok olmaktan kurtarmak.

Biz burada üzerimize düşeni yaparsak, insanlığın yükünü omuzlarımızda taşıma yükümlülüğüyle yaşarsak, bizim burada ekeceğimiz tohumlar, yüzyıl sonra, iki yüzyıl sonra başka topraklarda ve kıtalarda meyveye duracaktır…

Ülkenin kremasını yok olmaktan nasıl kurtaracağız peki?

Piramidin en tepesini baronik masonik çetelerin elinden kurtarıp adam gibi yetiştirerek… Adam yetiştirecek adamları yetiştirerek…

İnanmış ve adanmış bir öncü kuşak yeşerterek… Dirençli, donanımlı, özgüveni yüksek, ruh sahibi, önümüzü açacak, yılıp yıkılmayacak güçlü şahsiyetler yetiştirerek…

Medeniyetimizi, birikimimizi yeniden keşfedecek, yeniden fethedecek, yeni bir dille, taze bir nefesle yeniden formüle edecek güçlü bir fikriyat ve zamanla da köklü bir külliyat ortaya koyacak; dünyanın birikimini kucaklayacak, yutacak; bize yeni bir dünya sunacak donanımda, inançta, kıvamda, aşkta bir öncü kuşak yetiştirerek…

Türkiye’nin olmazsa olmazlarından biri bu. Belki de birincisi.

Bir medeniyet fikri sunmamız lazım dünyaya…

Şikayet edip durmak yerine derin nefes alarak derin ve taptaze nefes üfleyecek bir hikâye inşa etmemiz gerek…

Umut vadeden, sarıp sarmalayıcı, kuşatıcı, vicdanın, merhametin, hakikatin sesi, adaletin nefesi kanatlandırıcı cihanşümûl bir hikâye.

Dünyanın umudu olacak bir öncü kuşak yapacak bunu. Susayan insanlığın hakikat pınarından kana kana içmesini sağlayacak bir öncü kuşak.

O öncü kuşak önümüzü açacak fikriyatı geliştirecek, külliyatı geliştirecek aşkla, şevkle ve çileyle…

Yeni fikir, oluş ve varoluş akıncıları yetiştireceğiz…

Her şeyi yeniden fethedip, yeniden inşa edecek, bu dünyada yaşayan ama bu dünyayı yaşamayan, bu dünyayı aşacak, çağrısı çağını kuracak sahabe kokulu, sahabe ruhlu “şafak yağmurları”… İnşallah…

YUSUF KAPLAN – YENİ ŞAFAK

PAYLAŞ