Mehmet Okuyan’ın cevap veremediği akademik makale
Bildiğiniz gibi Mehmet Okuyan bir videosunda hırsızın elinin kesilmesi meselesini, açık ayet olmasına rağmen çarpıtmış ve buradaki FAGDA’U EYDİYEHÜMA ifadesinin mecaz olduğunu, hırsızın elinin kesilmesi değil gücünün kesilmesi yani hırsızlık yapmayı gerektirecek bir ortam meydana getirmemektir gibi şahsi yorumlar yapmış hatta ben böyle düşünüyorum demişti. Kur’an’ın açık ayetlerini kendi hevasına uydurmuştu.
Yapılan bu yoruma baktığımız zaman hiçbir ilmi temelinin olmadığını, Kur’an’ın Arapça kural ve kaideleri ile ayetin kendisiyle de bağdaşmadığını görüyoruz.İşte bu noktada Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Temel İslam bilimleri bölümünden Doç Dr. Savaş Kocabaş Hoca 35 sayfalaık müthiş bir makalesiyle mehmet okuyan ve benzerlerinin iddialarını çürüttü.
MAKALEDEN SEÇMELER…
Bunlar Usul-i Fıkıh ve Fıkhu’l-luğa kitaplarında “dilde kıyas” ve “mecâzda kıyas” (gibi başlıklar altında ele alınan konulardır. Esasen hakikat ve mecâzın ayırt edilmesinde, her bir kelimenin anlamında, mecâzî kullanımlarda o dili kullananların ve dil alimlerinin beyanı esastır.Arapçada da elimizde bulunan onlarca Ansiklopedik sözlükte kelimelerin hakikat, mecâz ve benzeri kullanımlarıyla hemen tüm anlamları kaydedilmiş olduğuna göre kelimelerin anlamını tespitte bunları ölçü almak ve bunlarda yer almayan iddiaları geçersiz saymak bir zorunluluktur. Aksi takdirde birçok kelime hakkında asılsız ve mesnetsiz yeni anlam iddialarının önü alınamaz. Bunun dini metinlerde veya dini metinlerin dilinde yapılması halinde büyük tehlike doğrurur; zira o metinlerin tahrifine yol açar.
Hırsızları (sârik, sârika) konu edinen âyette “kat’ul-yed” emredildikten sonra bunun ilk sebep ve hikmeti “cezâen bimâ kesebâ” ifadesiyle açıklanmıştır. Yani; yapmış olduklarının cezası olarak. Buradaki “cezâen” ve “kesebâ” ifadelerinden herbiri âyetin bizatihi hırsızlık yapanlardan bahsettiğinin apaçık göstergesidir.
“Ceza” kelimesi Arapça’da “her türlü karşılık” anlamına gelmekte olup bağlama göre iyiliğe iyilikle karşılık vermek (yani mükâfat) veya kötülüğe kötülükle karşılık vermek (Türkçedeki “ceza”) anlamını ifade eder. Hırsızlıktan bahsedildiğine göre âyetteki anlamı elbette mükâfat değil cezadır; yani “…ceza olarak”. Ceza ise yapılacak değil bizzat yapılmış bir eylem için sözkonusu olabilir. Ceza kelimesi geçmişte yapılan hırsızlıktan bahsedildiğinin karinesi olduğu gibi, aynı zamanda emredilen “kat’u’l-yed”in yani el kesmenin kişiye acı veren bir uygulama olduğunun da açık göstergesidir. Oysa yorumcuların yorumu bunun acı veren bir uygulama değil, zenginlik ve refah gibi zıttı bir uygulama olmasını gerektirmektedir.
Geçmiş zamanda yapılan eylemi ifade etmek için kullanılan mâzî kipindeki “kesebâ” ise “ikisi yaptı/irtikap etti/işledi” anlamına gelir. Bu ifade de âyette bahsedilenin, hırsızlık yapacak, yapabilecek kimseler değil, bizzat hırsızlık yapmış kimseler olduğunun son derece açık delilidir. Yapılan tevilde cümlenin başıyla sonu (ceza) arasında büyük çelişki ve uçurum oluşmaktadır. Çünkü mânâ şöyle olmaktadır: “Hırsızlık yapabilecek erkek ve kadınların bunları yapmamaları için insanları zengin yapın, refah içinde yaşatın…. yaptıklarının cezası olarak” Çünkü tevile göre ne yapılmış bir hırsızlık eylemi, ne de buna yönelik bir ceza vardır. Aksine insanların zenginleştirilmesi ve konfor içinde yaşatılması sözkonusudur.
Başta zenginleştirmeden bahsettikten sonra ceza ifadesi tamamen anlamsızlaşmaktadır. Aynı çelişki cezadan sonra gelen ve bir sonraki başlıkta ele alacağımız ifade için de söz konusudur: “Hırsızlık yapabilecek erkek ve kadınların bunları yapmamaları için insanları zengin yapın, refah içinde yaşatın…. ve Allah’tan sert bir ders, ibret ve gözdağı olarak.” Buradaki çelişki de açıktır.
Bakalım Mehmet Okuyan bu makaleye cevap verebilecek mi?