Köklü medeniyet tasavvuru ve yabancılaşmış üniversite tasallutu

Konuşlandığınız yer, konuşmanızın içeriğini belirler: Konuşlandığınız yer, konuşmanızın dilini, yerini ve yönünü tayin eder. Bu tek cümle, bir medeniyet yolculuğunun yol haritasını ve medeniyet felsefesinin kışkırtıcı sütunlarını sunar bize.

MEDENİYET FİKRİ: DİL, YER VE YÖN VEYA 3Z FORMÜLÜ

Dil, aklın ve kalbin aynasıdır, demişti Doktor Râzî. (El-luğa mir’âtü’l-akli ve’l-kalbi).

Dil, zihninizin, kalbinizin ve ruhunuzun anlam gramerini verir. Ve medeniyetlerin mekke sürecine tekabül eder.

Yer, medeniyetlerin zihin ve anlam dünyasının hayata geçirilmesini sağlayan zemin’i, Bourdieu’nun habitus’unu ifade eder.

Yön de, zihin ve zemin’le inşa edilen yaratıcı ruhu ve kurucu iradeyi, zamanlar ve mekanlar ötesine taşıyacak kalıcı, köklü bir istikamet tayin eder: Medeniyet budur işte.

En mükemmel örneğini mekke ve medine süreçlerinin hâsılasında gördüğümüz Sünnet-i Seniyye’dir Medeniyet.

Medeniyet olarak Sünnet-i Seniyye, Müslümanların hem tarihsel, tarihin belli bir kesitinde hayata geçirilmiş; hem de evrensel, âlemşümûl, zamanı, mekânı aşan bilme, bulma ve olma ilkeleriyle yapılan hakikat yolculuğudur. Hakikat medeniyeti seyr-ü seferi. Geliş-gidişi. Akış-bakışı. Med-ceziri…

Burada kısaca özetlediğim medeniyet tasavvuru felsefesi, sadece Müslümanların değil; bütün insanlığın medeniyet yolculuklarını açıklama imkânı sunan kavramsal araçlar koyar önümüze.

Bir toplum, teorik açıdan köklü ve güçlü bir medeniyet tasavvuruna, bu medeniyet tasavvurunun inşa ettiği tarihe, hafızaya, entelektüel dinamizme, kültürel zenginliğe, felsefî derinliğe sahipse, bu toplum, esen rüzgârlara, fırtınalara karşı sağlam direnç noktaları geliştirir. Yoksa, esen rüzgârlar, fırtınalar tarafından oraya buraya sürüklenir ve silinir gider tarihten.

TOPLUMLARIN İNTİHARI VE DİRENÇ NOKTALARI

Sadece insanlar intihar etmez. Toplumlar da intihar eder. Toplumların intiharı, her şeyi alt üst eder, tarihin akışını değiştirir. Sadece söz konusu toplumun, ülkenin kaderini değil, o toplumun ait olduğu medeniyet havzasının kendisiyle ve o havzaya mensup toplumlarla beşerî irtibatlarını ve ilişkilerini tersyüz eder, beşerî-kültürel-tarihî konumlanışlarını tepetaklak eder.

Medeniyet tasavvuru, bir toplumun ait olduğu medeniyetin sunduğu bilme, bulma ve olma yolculuklarının ve bu yolculukları mümkün kılan teorik araçlara ve pratik imkânlara sahip olmasını sağlayan kaynağıdır. Yeniden toparlanma imkânlarını da, her tür saldırıya karşı dimdik ayakta durmasını sağlayan direnç noktalarını da işte bu köklü ve güçlü medeniyet tasavvuru sunar bir topluma.

Zihin, gök ekini kök’lerde köksalmıştır. Kendi dünya tasavvurunu her şeye adım adım nakşedecek bir zemine sahiptir. Ve zamana yön verecek bir umuda, ufka, tarih şuuruna, tarihötesi bakışa…

Çağrı’yı inşa edecek zihnini, çağrının çağını kurmasını sağlayacak zeminini ve çağrının Mekke’de hayat bulduğu, Medine’de hayat olduğu hakikat tasavvurunu Medeniyet sürecine taşıyarak bütün insanlığa hayat sunacak zaman idrakini diri tutan toplumlar, esen fırtınaların önünde sürüklenmezler; bilakis, bu fırtınaları aşma iradeleri ve imkânları geliştirirler ve bu saldırılardan güçlenerek çıkarlar.

Türkiye iki asırdır medeniyet temellerini sarsan, direnç noktalarını ağır hasara uğratan büyük saldırlarla boğuşuyor. Müslümanca düşünme (zihin), Müslümanca yaşama (zemin) ve Müslümanca duyma (zaman) melekelerini yitirdiğimiz için, bırakınız fırtınaları, esen rüzgârlar bile bu toplumun direnme, dirilme ve varolma temellerini sarsmaya yetiyor.

Tanzimat’la yönünü, Cumhuriyet’le yörüngesini yitiren ve Özal’lı liberalleşme politikalarından sonra da ruhunu yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalan bu toplumun zamanla tarihten silinmesi için dışardan işgal edilmesine gerek yok; içerden, zihnen kolayca işgal edilebilir ve ele geçirilebilir bir toplumdur bu toplum artık.

RUHSUZ ÜNİVERSİTE, ÜLKENİN ALTINI OYUYOR!

Üniversite deyince ilk akla isimlerden biridir Harvard. Harvard’ın dekanlarından Harry Lewis, Excellence without a Soul / Ruhsuz Bir Başarı başlıklı bir kitap yazmış, Batı uygarlığının en köklü ve güçlü üniversitelerini kıyasıya eleştirmişti.

Batı’da yaşanan bu. Bizde yaşanansa, Lewis’in kıyasıya eleştirdiği Batılı eğitim sistemini kutsayan, celladına âşık, bu ülkenin ruh kökleriyle, medeniyet dinamikleriyle kavgalı adamlara ve kurumlara dokunulmaz kutsal inek muamelesi yapıyor olmamız!

Boğaziçi Üniversitesi etrafında yaşanan tartışmalar, imajinatif, özgün ve köklü bir medeniyet fikrine sahip olmadığımız için, bu ülkede üniversitenin nasıl Batılıların gönüllü acentalığını yaptığını görmemizi engelliyor.

Üniversite, bir ülkenin önünü açacak öncü kuşaklarını yetiştirir. Bunun için, o topluma ruh kazandıracak köklü fikrî, estetik, ahlâkî yapıtaşlarını döşer. Toplumun medeniyet dinamikleri ekseninde yüzyıllardır ortaya koyduğu zorlu mücadele ile inşa ettiği ruhu, hem diri tutar hem de çağa sunar; çağın düşünce, sanat, bilim ufkuna açar…

Bizim böyle üniversitemiz yok, ne yazık ki. Bu ülkenin tersaneleri, limanları, toprakları işgal altında değildir. Bu ülkenin zihni, beyni işgal edilmiştir, ruhu bitkisel hayata mahkûm edilmiştir.

Bu ülke dışarıdan fiilen işgal edilmedi,içeriden ele geçirildi, zihnen işgal altında.

Köklü bir medeniyet tasavvuruna sahip olamayan aksine kendi medeniyet dinamiklerini dinamitlemekten, başka medeniyetlerin bakış açılarını sorgusuz sualsiz bizim genç kuşaklarımıza bir sömürgeci gibi zerketmekten başka bir şey yapamayan bir üniversite, ülkenin geleceğini yok ediyor, altını oyuyor demektir.

Bana Kant mı yetiştiriyorsun, Bach mı?

Heidegger mi yetiştiriyorsun, Picasso mu?

Kant’ın zihinde / felsefede yaptığı şeyi, Bach’ın ses’te / müzikte yaptığını anlayacak derinliğe, çapa sahip cins kafalar mı yetiştiriyorsun sanki!

Bu ülkeye, bu öncü kişileri hakkıyla anlayacak, tartışacak ve aşacak çapta yeni İbn Sina’lar, Gazâlî’ler, İbn Haldun’lar, İbn Arabî’ler, Sinan’lar, Itrîler yetiştiremeyen bir üniversite, epistemik köledir ve ülkenin temeline dinamit döşüyor demektir.

Türk eğitimi pozitivist, üniversitesi taklitçi Batılı zihin kalıplarının tasallutu altında can çekişiyor, Batı’ya epistemik köleler yetiştiriyor.

Mesele budur!

Gören var mı?

YUSUF KAPLAN – YENİ ŞAFAK

PAYLAŞ