Türkleri tarihinden ve ecdadından kimler uzaklaştırdı?
Fransız yazar Claude Ferrere’den tarihle ilgili hayret verici ifadeler:
“Size tuhaf birşey söyleyeceğim: Günümüzün cumhuriyetçi Türkleri, kendilerini Bayezid’in torunları değilde Timurun torunları sayıyorlar.
Cumhuriyet donanmasında bir zırhlı var. Almanların eski ‘Goben’ zırhlısı… Bu geminin adını değiştirmek ve milli bir isim vermek gerekti. Çok haklı olarak ‘YAVUZ SELİM’ adı teklif edildi. Ama çankaya hükümeti buna razı olmadı. Kısaca ‘YAVUZ’ denmesini uygun buldu.
Osman’ın (Osman Gazi’nin) kanı Ankradaki adamlar için tarihten silinmesi gereken, nefret edilecek bir şey haline geldi. Tahripkar ve hain Cengiz’le, Timur; sayısız saraylar yaptıran, mabetler inşa ettiren, yollar açan, bunca eyaleti Türk topraklarına katan hükümdarlara (padişahlara) tercih edilmektedir… Cumhuriyet Türkleri cetlerinin mirasını hor görmeye başladılar”
Yabancıları bile dehşete düşüren bu redd-i miras, sadece şahsiyetlere münhasır kalsaydı, belki tahribat bu seviyede olmayacaktı. Hazin ki aşiretten beylik, beylikten devlet çıkaran ve devleti enaz 300 sene cihanın hemen yarısına hakim kılan temeller-ki en başta din gelir-de tahrip edildi.
Akif’in hicranla dile getirdiği gibi “inkilap ümmetinin şanı yakıp yıkmaktı”
Eski adına ne varsa yerle bir edilmeliydi ki enkazın üzerinde yeni bir devlet kurulabilsin. Yeni devletin tellakileri gibi insanları da ‘modern’ olacaktı.
Örnek vardı Avrupa…
Her vesileyle kuyumuzu kazan, her fırsatta haçlı güruhunu üzerimize saldırtan Avrupa… Onun gibi giyinecek, onun yazısıyla yazacak kendi kültür kaynaklarımıza sırt çevirip tarihimizi inkar ederek onun kaynaklarına yönelecektik. Papanın teklifini kabulle hıristiyan olmadığı için Fatih’i kınayacak ,Yavuz’u ‘kanlı katil’ ilan edecek, Abdulhamid’e ‘kızıl sultan’ diyecek, bütün tarihi ‘hanedan tarihi’ ilan edip Etilerden Sümerlerden, Moğollardan ecdad arayışına çıkacaktık. Nazarlarında Tarih bir ilim değil bir sanattı.Objektif olmasının önemi yoktu. Sadece ‘milli’ olmalıydı bunun içinde ‘dini’ unsurlardan ayıklanması gerekiyordu.
Yani geçmiş reddediliyor, yok ediliyor ‘yok’un üzerine geleceği inşa etmek gibi imkansız bir hayalin peşinde koşuluyordu.
Üniversitelerdeki tarih kitaplarında bu milletin nasıl böyle yozlaştırıldığına dair çarpıcı ifadeler var.Bir kısa bölümü aktarıyoruz:
“Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı okuma yazmanın yaygınlaşmasını kolaylaştırmak değildir”
“… Devrimin temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapısını kapamak, Arap-islam dünyasıyla bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Milliyetçiler yeni bir toplum meydana getirmek isteğindeydiler.Toplumun geçmişiyle bağları ne kadar kuvvetli olursa,toplumu değiştirmek o kadar güçlü olurdu.”
Yeni nesiller eski yazıyı öğrenemeyecekler yeni yazıyla çıkan eserlerin muhtevasını ise milliyetçiler denetleyebileceklerdi. Türk yazısı ile arap yazısı başka olduğundan, Araplarla kültür bağı zayıflayacak ve Türkiye batıya yönelecekti.
Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunamayacak,dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.
Maalesef dinin toplum üzerindeki etkisi azaldı. Millet, batı istikametinde 60 küsür yıl yürüdü veya cebren yürütüldü.
SONUÇ; Kültürden kaçan, kütüphanelere mezarlık gözüyle bakan,günlük sadece 2,5 – 3 milyonu gazete okuyan bir toplum…
Şark’ı küstüren, garp tarafından da reddedilen az gelişmiş bir ülke ve boşlukta bırakılan nesillerin batının ”izm” leriyle birbirlerini vurması.
İşin en acı tarafı ise bu tablodan mes’ul bulunanların hala alkışlanıyor olması…….
Yavuz Bahadıroğlu’nun YAVUZ SULTAN SELİM adlı eserinden alınmıştır…
www.ihvanlar.net