Nasihat Etmek Hakkında ayet hadis ve kıssalar
AYET-İ KERİMELER
Bakara / 66. Bu ibret dolu cezayı öncekilere ve sonrakilere bir ders, korunacaklara da bir nasihat, bir öğüt yaptık.
Araf / 145. Ve onun için o levhalarda her şeyden yazdık, nasihat ve hükümlerin ayrıntılarına ait her şeyi (belirttik). Haydi bunlara sıkı sarıl, kavmine de emret, onlar da en güzeline sarılsınlar. Size yakında o fasıkların yurdunu göstereceğim.
A’raf / 164-165. İçlerinden bir topluluk, “Allah’ın helâk edeceği, ya da çetin bir azapla cezalandıracağı bir kavme ne diye nasihat ediyorsunuz” dediği vakit, o uyarıda bulunanlar dediler ki; “Rabbiniz tarafından mazur görülmemiz için, bir de belki günahlardan sakınırlar diye.” Onlar yapılan bunca nasihatı unuttukları zaman, o kötülükten sakındıranları kurtardık, o zalimleri de fena hareketlerinden dolayı şiddetli bir azaba uğrattık.
Tevbe / 91- Allah ve Resulü adına nasihat ettikleri takdirde ne zayıflara, ne hastalara, ne de verecek birşey bulamayan yoksullara savaştan kalmaktan dolayı bir günah yoktur. İyilik edenleri ayıplamaya bir yol yoktur. Allah gafurdur, rahîmdir.
Kehf / 57- Rabbinin âyetleriyle nasihat edilip de onlardan yüz çeviren ve daha önce işlediği günahları unutandan daha zalim kim olabilir? Biz onların kalpleri üzerine (Kur’ân’ı) anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik. Ey Muhammed! Sen onları doğru yola çağırsan da onlar asla hidayete ermezler.
HADİS-İ ŞERİF
* Temîmu’d-Dâri radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Din nasihatten (hayırhahlıktan) ibarettir!” demişti. Biz sorduk: “Ey Allah’ın Resûlü! Kimin için hayırhah olmaktır?” “Allah için, Allah’ın kitabı için, Resûlü için ve müslümanların imamları ve hepsi için!” buyurdular.”
* Ebu Hüreyre radıyallahu anh hazretleri anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Din nasihatten (hayırhahlıktan) ibarettir!” Yanındakiler sordu: “Kimin için ey Allah’ın Resulü?” “Allah için, kitabı için, Resulü için, Müslümanların imamları ve hepsi için! Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona yardımını kesmez, ona yalan söylemez, ona zulmetmez. Herbiriniz, kardeşinin ayinesidir, onlara bir rahatsızlık görürse bunu ondan izale etsin.”
* Kime ilme müstenid olmayan bir fetva verilmişse, bunun günahı ona fetva verene aittir. Kim, bir kardeşine, gerçeğin başka olduğunu bile bile, farklı bir irşadda bulunursa ona ihanet etmiş olur.”
* Hazreti Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Bir adam: “Ey Allah’ın Resûlü! Bana kısa bir nasihatta bulun, uzun olmasın! Tâ ki nasihatini unutmayayım” demişti (ve birkaç kere tekrar etmişti). Aleyhissalatu vesselam (bir kelimeyle): “Öfkelenme!” cevabını verdi!”
* Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:”Müslümanın, Müslüman üstündeki hakkı beştir: “Selamını almak, hasta ziyaretine gitmek, cenazesine katılmak, davetine icabet etmek, hapşırınca yerhamükallah demek.”
Müslim’in bir rivayetinde şu ziyade vardır: “Eğer seni davet ederse icabet et, senden nasihat taleb ederse ona nasihat et.”
* Kâsım İbnu Muhammed anlatıyor: “Hanımım vefat etmişti. Bana, Muhammed İbnu Ka’b el-Kurazi, taziye (baş sağlığı dilemek) maksadıyla uğradı. Ve şunu anlattı: “Beni İsrail’de fakih, alim, abid, gayretli bir adam vardı. Onun çok sevdiği karısı vefat etmişti. Onun ölümüne adam çok üzüldü, öyle ki, bir odaya çekilip kapıyı arkadan kapattı, yalnızlığa çekildi, kimse yanına giremedi. Onun bu halini, Beni İsrail’den bir kadın işitti. Yanına gelip: “Benim onunla bir meselem var, kendisine bizzat sormam lazım” dedi. Halk oradan çekildi. Kadın kapıda kalıp:
“Mutlaka görüşmem lazım” dedi. Birisi adama seslendi: “Burada bir kadın var, senden birşeyler sormak istiyor, “mutlaka bizzat görüşmem lazım, bizzat sormam lazım” diyor. Herkes gitti kapıda sadece o kadın var ve ayrılmıyor.” İçerdeki adam “O’na müsaade edin gelsin” dedi. Kadın yanına girdi. Ve: “Sana bir şey sormak için geldim” dedi. Adam: “Nedir o?” deyince, kadın anlattı: “Ben komşumdan iâreten bir gerdanlık almıştım. Onu bir müddet takındım ve iâreten kullandım. Sonra onu benden geri istediler. Bunu onlara geri vereyim mi?” Adam: “Evet, vallahi vermelisin!” dedi. Kadın: “Ama o epey bir zaman benim yanımda kaldı. (Onu çok da sevdim)” dedi. Adam: “Bu hal senin, kolyeyi onlara iâde etmeni daha çok haklı kılıyor, zira onu iare edeli çok zaman olmuş” demişti(ki, bu cevabı bekleyen kadın) atıldı:
“Allah iyiliğini versin! Sen Allah’ın sana önce idâre edip, sonra senden geri aldığı şeye mi üzülüyorsun? O, verdiği şeye senden daha çok hak sahibi değil mi?” dedi. Adam bu nasihat üzerine içinde bulunduğu duruma baktı (ve kendine geldi). Böylece Allah, kadının sözlerinden adamın istifade etmesini sağladı.”
Ahirzaman’da İslâm’a hizmet edecek topluluğun en önemli vasıflarından biri de vaizliktir. Bunlar, cami kürsülerinde veya başka yerlerde vaaz ve nasihatlarla dinin ruhunu aksettireceklerdir.
İslâm’da müeyyidat denilen “cihad”, “emr-i bi’l-ma’ruf, nehy-i ani’l-münker”, İslâm’ın koruyucu zırhı ve surları hükmündedir. Bunlar yapılmadığı zaman, İslâm binasının er veya geç yıkılması mukadderdir. İşte, nasihat, her yönüyle bu surların tamamını ifade etmektedir denebilir.
Nasihat, Allah içindir; Allah için yapıldığı için de, nasihatta herşeyden evvel Allah anlatılmalıdır. Zira, eğer Allah tarafından sevilmek istiyorsanız, Allah’ı insanlara sevdirmelisiniz. Sonra, Rasûlullah anlatılmalıdır. Evet O’nu tanıtmak ve sevdirmek bir mü’minin ikinci derecede işi olmalıdır. Nasihat, ayrıca “mü’minler içindir” deniyor ki, onların aydınlatılmaları hedeflenerek yapılmalıdır
Körlerin rehberliğine kalanlar, yol yürüyeceklerine oldukları yerde kalsalar hedefe daha yakın olurlar.
Gönüllerin anahtarı, yumuşak huy ve yumuşak kelimelerdir.
Her zaman davranışlarla anlatma, sözlerle anlatmadan daha inandırıcı olmuştur.
Yumuşak konuş ki, kalblerin kapıları açılsın; sıcak kalbli ol ki, vicdanlar düşüncelerine “buyur!” etsin; ihlâslı davran ki, te’sirin sürekli olsun..!
Bütün sözlerin havada kaldığı zaman, muhataplarına iyilikle itab etmeyi denemek de yararlı olabilir…
MAHZENDEKİ KANLI ÇUVAL
Lokman Hekim vefatından önce oğlunu çağırıp bir nasihatta bulunmak istemiş. Genç ve tecrübesiz oğul, her ne kadar nasihata ihtiyacı olmadığını belirtmek istemişse de tecrübeli baba:
— Oğul, çok değil, sadece şu iki nasihatimi dinle., diyerek anlatmış:
— İşte ben gidiyorum, artık hayatını bensiz yaşayacaksın, karşılaştığın hâdiselere bensiz çare bulacaksın. Dikkatli ol, başını derde sokmamaya gayret et. Bunun için iki şeyi hiç unutma: Biri, insan kıymetini bilmeyenden borç alma, ikincisi de hiç kimseye sırrını açma.
Aradan zaman geçmiş, Lokman Hekim vefat etmiş. Oğul bu iki nasihati kıymet verilecek söz olarak görmemiş. Ama babasının Lokman Hekim olduğunu hatırlayarak bir tecrübe yapmayı faydalı görmüş. Gidip sonradan görmüşün birinden bir miktar borç para istemiş. Parayı hemen veren adam:
— Borcunu ödemek için acele etme, mühim değil! diyerek de teminatta bulunmuş.
Bunun arkasından da, bir koyun kesip çuvala koyarak eve getirmiş, gecenin karanlığında hanımına teslim etmiş:
— Aman hanım, kimselere söyleme. Aramızda sır olarak kalsın. Elimden bir kaza çıktı, kavgaya tutuştuğum birini öldürdüm, cesedini bir yere saklayıver!
Kadın hemen evin mahzenine kanlı torbayı indirmiş.
— Sen hiç üzülme, benden sır çıkmaz, cesedi burada çürütür, kimseye sezdirmeyiz, demiş.
O günün sabahında kadınla basit bir şeyden münakaşa etmişler. Kadın feryadı basmış:
— Komşular, yetişin bu katil adamdan beni kurtarın, evin mahzeninde öldürdüğü adamın cesedi beklerken benimle kavga ediyor.
Bir anda evin önü insan kalabalığıyla dolmuş. Bir de bakmış ki, borç aldığı adam da başucunda.Teklifi şu:
— Sen bir adam öldürmüşsün. Şimdi cesedi sakladığın yerden çıkaracak, seni de öldürecekler.Çabuk paramı ver. Ölmeden paramı almış olayım. Mirasçılarından alıp almayacağım şüpheli.
Yalvarmaya başlamış:
— Sevgili arkadaşım, ben canımla uğraşıyorum, bak öldürüleceğimi sen de söylüyorsun. Hayatımın bahis-mevzuu olduğu anda üç kuruşun sözü mü olur, hele bir bekle bakalım?
İnsan kıymetini bilmeyen sonradan görmüş adam ısrar etmiş:
— Bana ne senin ölümünden. Ben paramı isterim, paramı. Sen paramı ver de gerisine bakma. İster öl, ister hapsol bana ne?
Alacaklıdan dönüp hanımına yalvarmaya başlamış:
— Hanım gel, iddiandan vazgeç, saka yaptım de. Yoksa beni öldürecekler!
Kızgınlığı henüz geçmemiş olan hanım:
— Hele zalime bak. Bana yaptıkların yetmiyormuş gibi, şimdi bir de başkalarına yaptığım gizletmek istiyorsun değil mi? diye bağırmaya başlamış.
Böylece bir yanında alacaklı, bir yanında da polis beklediği sırada itiraf etmiş:
— Ceset şu mahzende, merdivenin altındaki çuvalın içindedir, çıkarın da rahmetli babamın nasihatinin ne kadar doğru olduğunu göstersin.
Mahzendeki kanlı çuvalı çıkaranlar bir de bakmışlar ki, içinde kesilmiş vaziyette bir koyun..
Herkes hayrette iken ellerini açıp dua etmeye başlayan oğul. şöyle yalvarmış:
— Ey benim hikmetli konuşan babacığım, sen daima doğru şeyler söylermişsin, ama ben idrak etmezmişim. Beni afveyle. İşte bugün fiilen söylediğinin haklılığını gördüm. İnsan kıymetini bilmeyenden borç istememeli, hiç kimseye de mühim sır vermemeliymişim.
AĞLAMAKTAN GÖZLERİ KÖR OLAN AKILLI KIZ
Bir gün bir zât, Hasan Basri Hazretlerine gelerek yalvarır. Elini ayağını öpeyim diyerek Hazreti İmamdan yardım istirham eder:
— Aman efendim! Ne olur? Allah için bize bir yardımda bulununuz der. Hazreti İmam:”Nedir derdin? Ne hususta yardım edelim? Önce derdini ve ihtiyacını, isteğini şöyle ki sana yardım edebilelim” der. Adam:
—Efendim! Benim çok akıllı bir kızım vardı. Onu çok severdim. Şimdi ise, bu akıllı kızıma bir şeyler oldu. Gece gündüz durmadan ağlıyor. Kur’anı okuyor ağlıyor. Namaz kılıyor, ağlıyor, Hadis-i Şerif okuyor, ağlıyor. Ve bugünlerde gözleri görmez oldu. Korkuyorum ki, gözleri kör olacak.
Sizden rica ediyorum. Gelseniz de bir baksanız. Ona (kızıma) bir nasihat etseniz, biraz öğüd verseniz diye rica eder.
Hasan Basri Hazretleri kabul eder. Adamın evine kadar giderler. Eve vardıklarında Hasan Basri Hazretleri:
—Yavrum, neden ağlıyorsun? Gözlerin ağlamaktan kör olabilir. Onun için, neden ağlıyorsun sebebini bize söylersen sana yardımcı olabiliriz, benden rica etsem sebebini söyler misin? dedi.Kız şu cevabı verir:
—Efendim, benim hiç bir hastalığım yoktur. Sıhhatim gayet yerindedir. Gözlerimin ağlayarak kör olmasının iki sebebi vardır.
Bu gözlerimiz, Âhiret âleminde Allâhü Teâlâ’yı görecek veya görmeyecektir.Eğer, Cenâb-ı Hakkı görme nimetine ererse, böyle binlerce göz, onu görmek için feda olsun. Eğer görmezse, o zaman Allâhü Teâlâ kendi zâtını görmeğe layık kılmadığı gözleri kör etsin. Allah’ı görmeyecek gözü, gözüm var deyü neylersin der.
Hasan Basri Hazretleri bu cevabdan çok duygulanır. Gözlerinden yaşlar gelir. Ve şöyle der:
—Nasihat etmeye geldik. Kendimiz nasihat aldık. Hekim olmaya geldik, hekimimizi bulduk demiştir.