Ye’cüc ve me’cüc Nedir? Zülkarneyn Aleyhisselamın yaptığı sed
Kur’an-ı Kerim’de geçen gaybi haberlerden ve en merak edilen konulardan birisi de ye’cüc ve Me’cücdür. İsmi bile tuhaf bu varlıklar nerededir? Şuan nasıl yaşamaktadırlar? Bunların hepsi merak konusu. Bizler, bize Kur’an’da bildirilen ve hadislerde verilen bilgi kadarını biliyoruz. İşte ayetlerle o ilginç varlıklara dair bilgiler.
Yüce Allah buyuruyor:
(Zülkarneyn) sonra yine bir yol tuttu. Sonuçta iki dağ arasına ulaştığında onların önünde (kendi dillerinden başka) hiçbir sözü anlamayan bir topluluk buldu. (Kehf, 92-93)
Kıyâmetin büyük alâmetlerinden olan Deccal, Dâbbetü’l-ard, Ye’cûc ve Me’cûc gibi olaylar gelecekle ilgili olduğundan gaybîlik (gizlilik) kapsamındadır. Bu nedenle gerek Kur’an-ı kerîmde ve gerek hadîs-i şeriflerde mübhem (kapalı) ifadelerle anlatıldığından, bunların gerçek anlamı ancak vakti gelince ortaya çıkacaktır. Neden mi?
Çünkü ok, kılıç ve kalkan döneminde yaşayan ortaçağ insanı ile uçak, tank ve füze döneminde yaşayan uzay çağı insanına aynı konuyu aynı kelimelerle anlatmak imkânsız olduğundan, genelde gelecekle ilgili konular, hakikat, mecaz, işaret ve kinâye karışımı mübhem ifâdelerle anlatılmıştır.
Hz. Zülkarneyn önce batının son noktasına kadar gitti ve karşısına Atlas Okyanusu çıkınca doğu tarafına yöneldi. Sonra doğunun son noktasına kadar gitti ve karşısına Büyük Okyanus çıkınca kuzeye doğru yöneldi ve iki dağ arasındaki bir geçide geldi. İki dağın eteklerindeki ovada yaşayan ve kendi dillerinden başka hiçbir sözü anlamayan bir toplumu gördü.
Yüce Allah buyuruyor:
O toplum (tercüman aracılığı ile) dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cûc ve Me’cûc bu yerde bozgunculuk (yağma ve çapulculuk) yapmaktadır. Bizimle onların arasına bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi?” (Kehf, 94)
Yakın çevreden getirilen bir tercümanın aracılığı ile Hz. Zülkarneyn toplumun ileri gelenleri ile konuştu ve şikâyetlerini dinledi. Toplumun ileri gelenleri: “Ey Zülkarneyn! Ye’cûc ile Me’cûc bizim arazilerimize saldırıp ekinlerimize zarar veriyor ve mallarımızı yağmalıyorlar. Sen çok güçlü iktidar sahibisin ve askerin de kalabalık. Biz sana dilediğin kadar vergi (para) versek ve sen de bizimle onların arasına bir sed yapsan olmaz mı?” dediler.
Yüce Allah buyuruyor:
(Zülkarneyn:) “Rabbimin bana verdiği nimet (iktidar) daha hayırlıdır. Siz bana gücünüzle yardım edin de sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım” dedi. “Bana demir kütleleri getirin”. Nihayet iki dağın arası (dolup) aynı seviyeye gelince: “Üfleyin (körükleri)” dedi. Neticede onu (demiri kıpkırmızı) ateş haline getirince: “Bana erimiş bakırı getirin, üstüne dökeyim” dedi. (Kehf, 95-96)
Halk büyük demir kütlelerini taşırken, askerler de iki dağın arasına bunları dizip geniş bir duvar ördüler ve aralarına kalın odun parçaları yerleştirdiler. Duvar iki dağın seviyesine ulaşınca odunları tutuşturdular ve körüklerle üflediler. Demirler ateş gibi kıpkırmızı kor haline gelince, üzerine erimiş bakırları dökmeye başladılar. Erimiş bakırlar bir yandan yanan odunlardan meydana gelen boşlukları doldururken, diğer yandan da ateş koru haline gelen kızgın demirlerle birleşip kaynaştılar ve tek bir demir kütlesi haline geldiler.
Yüce Allah buyuruyor:
Bundan sonra (Ye’cûc ve Me’cûc) onu ne aşabildiler ne de delebildiler. (Kehf, 97)
Büyük demir kütlelerinin birbirine kaynaması ile meydana gelen ve gerçekte ilâhî mûcize olan bu geniş ve yüksek demir duvarı, Ye’cûc ve Me’cûc toplumları çok uğraştıkları halde alt tarafından delemediler ve üstünden de aşamadılar ama,
Yüce Allah buyuruyor:
(Zülkarneyn:) “Bu Rabbimden bir rahmettir (mûcizedir). Rabbimin vaadi geldiği (kıyâmet yaklaştığı) zaman, onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi haktır” dedi. (Kehf, 98)
Ye’cûc ve Me’cûc denilen çapulcular çok uğraştıkları halde gerçekte bir mûcize olan demir seddi altından delemediler ve üstünden aşamadılar ama kıyâmet yaklaşınca ve takdir edilen vakit gelince, Allah (c.c.) o seddi paramparça edecek ve ardından o dönemde Ye’cûc ve Me’cûc denilen toplumlar dünyayı istilâ edecek.
Peki bu sed nerede?
Hz. Zülkarneyn doğuda son noktaya ulaşıp da önüne Büyük Okyanus çıkınca kuzeye doğru yöneldiğine göre, bu seddin Asyanın kuzeydoğusunda olması gerekiyor. Ayrıca tarihten çok önceki dönemlerde yapılmış olmasına rağmen âyet-i kerîmede, “Rabbimin vaadi geldiği (kıyâmet yaklaştığı) zaman, onu yerle bir eder” buyrulduğuna göre şu anda dimdik ayakta durduğu da kesindir. Ancak iki dağın arasında ve dağlarla aynı seviyede olan bu sed, kıyâmete yakın parçalanıp yerle bir olacağına göre belki de Allah (c.c.) onu şiddetli sel sularının getirdiği kum ve millerle doldurup insanların gözünden gizlemiş olabilir.
Kıyâmete yakın seddin yıkılması
Yüce Allah buyuruyor:
Nihayet Ye’cûc ve Me’cûc (sedleri yıkılıp) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman ve gerçek vaad (kıyâmet) yaklaşınca, inkâr edenlerin gözleri birden donakalır! “Eyvah bize! Gerçekten biz bundan gaflet içinde ve zâlimlerden imişiz” (derler). (Enbiyâ, 96-97)
Kıyâmete yakın hayâ kalkıp insanlar yarı çıplak yollarda dolaşınca, fuhuş ve eşcinsellik ayıp ve suç olmaktan çıkıp açıkça yapılınca, erkekler ve kadınlar sigara, alkol, kumar ve uyuşturucu bağımlısı olunca ve dinden kopan gençler tapınırcasına yuvarlak bir topun peşinde koşup gool diye birbirine saldırınca, Yeryüzünde doğal dengeler hızla bozulacak ve kıyâmetin sinyalleri bir bir gelmeye başlayacak. Allah’ın (c.c.) takdir ettiği vakit gelince Hz. Zülkarneyn’in yapmış olduğu mûcizevî sed de yıkılacak ve Ye’cûc, Me’cûc toplumları her tepeden yani havadan ve karadan akınlar düzenleyip her tarafa saldıracak ve korkunç katliamlar yapacak.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Allah Ye’cûc ve Me’cûc’ü gönderir, onlar tepelerden akın edip giderler. Öncüleri Taberiye Gölüne uğrar ve göldeki bütün suyu içerler. Arkadan gelenler oraya (göle) uğradıklarında, “Bir zamanlar burada çok su varmış” derler. (O zaman yeryüzüne tekrar inmiş olan) Nebiyyullah İsa (s.a.v.) ile yanındakiler Tûr Dağında mahsur kalırlar. (Şiddetli muhasaradan) onların her biri için bir öküz başı bugünkü paranızla yüz dînârdan (altından) daha kıymetli olacak. İsa (s.a.v.) ve yanındakiler bu belâdan kendilerini kurtarması için Allah’ü Teâlâ’ya yalvarırlar. Allah’ü Teâlâ da Ye’cûc ve Me’cûc’ün enselerine nugaf denilen kurtçukları musallat eder ve tek bir nefis gibi hepsi bir anda ölüp gider. Sonra İsa (s.a.v.) ve yanındakiler Tûr Dağından yere inerler. Ye’cûc ve Me’cûc’un kokmuş cesetlerinin olmadığı bir karış yer bulamazlar. İsa (s.a.v.) ve yanındakiler yine Allah’ü Teâlâ’ya yalvarırlar. Allah’ü Teâlâ deve boyunları gibi kuşlar gönderir, onlar leşleri alıp Allah’ın dilediği yerlere götürüp atarlar. Sonra azîz ve celîl olan Allah hiçbir evin ve çadırın engel olamayacağı bol bir yağmur gönderir; bu yağmur yeryüzünü ayna gibi pırıl pırıl temizler. (Müslim-Tirmizî-İbni Mâce) Hz. İsa, Ye’cûc ve Me’cûc olayından önce yeryüzüne inecek ve Deccal’ı öldürecek. Ye’cûc ile Me’cûc çıkınca, havadan ve karadan her tarafa saldırınca, Hz. İsa da yanındaki mü’minlerle birlikte Tûr Dağında muhasarada kalacak, sonra onların duası ile Ye’cûc ve Me’cûc’lar helâk olacak.
www.ihvanlar.net – Ahmet Tomor Hocaefendi