Musafaha yapmanın (El sıkışmanın) fazileti ve yasakları – Kadınların eli sıkılabilir mi?

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
   İki müslüman karşılaştıklarında musâfaha yapar (el sıkışır) larsa, birbirlerinden ayrılmadan önce (küçük) günahları bağışlanır. (Tirmizî – Ebû Dâvûd – İbni Mâce)
   İki el ile yapılan karşılıklı el sıkışmaya musâfaha denir. İki müslüman karşılaştığı zaman önce selâm verilir ve sonra musâfaha yapılır. Çünkü  selâm, müslümanlar arasında iletişimi sağlayan bir köprüdür. Bu nedenle önce iletişimi sağlayan köprü kurulur yani “es-selâmü aleyküm” diye selâm verilir ve sonra musâfaha yapılır.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
   İki müslüman musâfaha yaptıkları zaman, elleri birbirinden ayrılmadan önce ikisinin de (küçük) günahları bağışlanır. (Taberânî)
   Selâm ve musâfaha sadece müslümanlar arasında geçerlidir. Çünkü
selâm dua ve musâfaha da din kardeşliğinin sembolüdür. Müslüman olmayanlara hidâyet (doğru yola ulaşmalarını) dilemenin dışında dua yapılması yasaklandığı için onlara selâm verilmez ve iki el ile musâfaha yapılmaz.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
   İki müslüman karşılaşıp da bunlardan biri arkadaşına selâm verdiği zaman, hangisi arkadaşına karşı daha güleç yüzlü ise Allah katında o daha sevimlidir. Musâfaha yaptıkları zaman da Allah onlara yüz rahmet (sevab) indirir. Bu yüz rahmetin doksanı musâfaha için önce elini uzatana, on rahmeti de elini sonra uzatanadır. (Tirmizî – İbni Hibban)
   İslâm kültürünü yaygınlaştırmak için hayırlara öncülük edenler ve başkalarının da hayırlar yapmasına (sevab kazanmasına) neden olanlar, kuşkusuz Allah katında daha değerlidirler. Bu nedenle musâfaha ederken bile elini önce uzatana, elini sonra uzatandan daha fazla sevap verilir.

   Müslümanların dinlerini özgürce yaşayabilmeleri ve yavrularını Allah’ın emirleri doğrultusunda yetiştirebilmeleri için birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olmaları zorunludur. Müslümanlar arası birlik, beraberlik, sevgi ve dayanışmayı sağlamak için, Aramızdaki kırgınlıkları unutalım, dedikoduları bırakalım ve grup taassubunu aşalım. Birbirimize bol bol selâm verelim, güleç yüzle hal, hatır soralım, birbirimizin dertleri ile ilgilenelim ve birbirimize sarılıp can-ı gönülden musâfaha yapalım.

Erkekler kadınlarla musâfaha yapabilir mi?
   Erkekler sadece, anneleri, büyükanneleri, kızları, torunları, kız kardeşleri, halaları, teyzeleri, gelinleri ve kayınvâlideleri gibi evlenmeleri ebedî yasaklanmış olan mahremleri ile musâfaha edip el sıkışabilirler. Bunların dışında kalan, amca kızı, hala kızı, dayı kızı ve teyze kızı gibi akrabalar, amca, dayı, büyük ve küçük kardeşlerin hanımları (yengeler) ve komşu kadınları gibi ebedî mahremleri olmayan kadınlarla, kızlarla musâfaha yapmak ve el sıkışmak günahtır.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
   Elin zinası (mahremi olmayan kadınlara) dokunmaktır. (Buhâri – Müslim – Ebû Dâvûd)
   Üreme kanunu gereği Yüce Allah’ın erkeklere ve kadınlara vermiş olduğu
şehvet duygusunun, meşruiyet çizgisi içinde kontrol altında tutulması çok güç olduğundan,
   Cinsel dengelerin korunması, eşlerin birbirini aldatmaması, yuvaların yıkılmaması, çocukların sokağa atılmaması ve toplumsal düzenin bozulmaması için Yüce Allah erkek-kadın ilişkilerinde bazı kısıtlamalar koymuş ve bazı konularda aralarına kalın çizgiler çekmiştir.
   El zinası, dil zinası ve kulak zinası gibi günahlardan kaçınmak ve fitnelere sebep olmamak için erkekler erkeklerle ve kadınlar kadınlarla musâfaha yapmalı ve herkes İlâhi emre boyun eğmelidir.
   Yarı çıplak kadınlarla el ele tutuşup gezmeyi ve sarılıp öpüşmeyi ilericilik sanan ve erkek-kadın ilişkilerini düzenleyen İlâhi kanunlara çağ dışı diyen gâfiller,
   Âhiret âlemine oranla gerçekte çok kısa ve çok kısıtlı olan geçici dünya hayatına aldanan zavallı çağdaşlar,
   Yüce Rabbimizin “Her canlı ölümü tadacaktır” kanununu, çağ dışı diye neden yürürlükten kaldırmıyorlar? Neden yaşlanmayı durdurup, sürekli genç ve zinde yaşamıyorlar?
   Sonuçta Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın onbinlerce yıl önce giymiş olduğu ilkel kefeni giymiyorlar mı? En ilkel araca (tabuta) binmiyorlar mı? Câminin yanındaki musalla taşının üstünde yatmıyorlar mı? Ve sonra çılgınca yaşadıkları dünya hayatı, kabir denilen bir çukurda noktalanmıyor mu?
Ahmet Tomor Hocaefendi – www.ihvanlar.net

PAYLAŞ