İbrahim b. Ethem olup dünya sevgisini terketmek ister miydiniz?
Bir sarayımız, malımız mülkümüz de yok ama insanın bazen İbrahim b. Ethem olup dünyayı terkeyleyip yaylalara çıkası geliyor. Çünkü yaşadığımız dünyada insanlar yapmacık, yalan dolan ve talan her yerde. Samimiyet yok, riya çok.
Buyrun önce İbrahim b. Ethem’in sarayı terk edişini izleyelim:
İŞARET Mİ GEREK?
Bize Hızır gelmeyebilir, çatımızda birileri de dolaşmayabilir. Ama mutlaka Allah’ın sevgi ve muhabbetine sevkedecek hadiseler yaşarız. Kah külfet gelir kah nimet gelir. Bazen çok dar anımızda O’nu yanımızda hissederiz. Kendimizi çok garip hissettiğimiz zamanlarda O’nun sevgisine sığınırız.
Şayet her işten bir hikmet çıkartmayıp Allah’ın (Celle celaluhu) yolundan, sevgisinden, aşkından uzak durup O’na yol aramazsak, gönlümüzü O’na çevirmezsek, gönlümüzdeki ‘ondan başkalarını çıkartmazsak çok geç olabilir.
Bu yakınlığı bulamadan ölmek büyük bir kayıp olmaz mı?
70 sene yaşayıp bir kere bile bütün benliğinle, tüm hücrelerinle hissederek bir Lailahe illallah diyememek!
Allah’a (Celle celaluhu) karşı olan muhabbetten dolayı başka hiçbir şeye gönlünü kaptırmamak!
Gönlünde Allah’tan başkasının muhabbetine yer kalmamak?
Secdeye vardığında Allah’ın huzurunda olduğunu hakiki manasıyla hissedip dünyalık hiç birşeyi hatırlamamak
Bir hata işleyeceğin zaman birinin seni gördüğünde hissettiğin utançtan daha fazlasını hissetmek.
Bunları ve nice güzel duyguları yaşayamadan gidersek, vay halimize kardeşler.
NEFİS MERTEBELERİNİ AŞARAK OLUR
Bu sayılanlar ve nice güzel sırlı duygular ancak nefsin ıslahı ve ruhun dirilmesi ile ilahi feyzin kalbe akmasıyla hasıl olur ki bunun da yolu tasavvuftur.
Tasavvufu illaki malı mülkü terk ederek yaşamak gerekmez. Tasavvuf kalp ile yaşanır. Kalpteki güzellik ve olgunluk dışa da yansır.
İnsanın yapması gereken şey tabi olduğu mürşidin emirlerine itaat etmek ve en önemlisi de kalbine yönelmektir.
Mürid kalbine yönelmezse, nefsini tanımazsa yol kat edemez. Çünkü kendi kalbini görmeyen göz başkasına ve dünyaya bakıyor demektir. Kendine bakmayan dünyayı görür.
Kendine bakan nefsini farkeder, nefsinin ayıplarını görmeye başlar. Gördükçe hayrete düşer. “Benim neden böyle kötü bir huyum var” demeye başlar. Ve bu kötü huylarının izalesi/ıslahı için yol arar, çare düşünür. Kendisine çeki düzen verir.
Mertebeler bir anda aşılmaz. Emmaredir önce fuhşiyatı emreder. Levvame oluverir bir bakarsın günahı işler ama tövbe eder. Tövbe etmezse kendisini eksik sayar. Sonra mülhimedir Allah’tan ilham alır, doğruya yönelir her daim. Bir ötesi de mutmeinnedir ki karar kılmaktır Allah sevgisinde.
İşte onlar Allah’tan razı, Allah da onlardan razıdır. Tek gaye de rızaullah olmuştur.
Yukarı da yazdığımız ve nice güzel, sırlı, dolu dolu hisleri yaşarlar.
Rabbimiz cümlemize nasip eylesin…
www.ihvanlar.net