Demokrasi Değil İslam Nizamı
Demokrasinin Yunanca δημοκρατία (dēmokratía) sözcüğünden geldiği, halk idaresi anlamında olduğu malumumuz.(Dêmos:halk+ kratos:güç) ἀριστοκρατία(aristokratia) -aristokrasiye-yani elitlerin idaresine zıt bir anlayış anlamını barındırdığı da bilinen bir şey. Gerek kökeni itibarıyla gerek ihtiva ettiği manalar açısından ve gerekse uygulanış keyfiyetinden İslâm ile bağdaşmadığı bilinmesi gerekenler arasında. Bu yazıda üzerinde durmak istediğimiz husus demokrasinin hangi yönleriyle İslam’a zıt olduğunu ortaya koymak değil. Belki bir noktaya temas etmekle yetineceğiz.
Cinayet ve hırsızlık gibi bir takım haberleri duyduğumuzda adalet arayışına giriyoruz hep birlikte. Ve bunu ifade ederken de ülkede demokrasinin tam anlamıyla uygulanmadığını ve bütün bu arızaların bundan kaynaklandığını dillendiriyor bazılarımız. Oysaki demokrasi denen şeyin temelinde adaletsizlik yatar. Zira çoğunluğun azınlığa hükmetmesi ve çok olan tarafın tercihinin uygulamaya konulması demokrasinin bir gereğidir.
Oysa Kur’an-ı Hakim çoğunluğun hiçbir zaman ölçü olamayacağını hatta yeryüzündeki çoğunluğa uymanın bizi doğru yoldan saptıracağını bildirmektedir. [1] Beri tarafta cihad farz kılındığında azların savaşa gittiğini, [2]azların imtihanı kazandığını, [3] nice az toplulukların çok topluluklara galip geldiğini, [4] şükreden kulların az olduğunu, [5] işlerinde ortaklık yapan kişilerden az kimselerin bu ortaklığı düzgün sürdürebildiğini[6]haber vererek “az” larda çok meziyetlerin olduğunu ortaya koyan yine Kur’an-ı Hakimdir. O halde meseleye İslami veçheden bakarsak çokluğun her zaman hakkın ölçüsü olamayacağını görürüz.
İslam’a göre bir şeyin hakikat olması hakkın mizanında tartılmasıyla ortaya çıkar. Bu ölçüye uygun olan şey velev ki bir kişi tarafından dahi savunuluyor olsa da yine haktır. Bu ölçüye uymayan ise tüm insanlığın savunduğu şey olsa bile batıldır. Dolayısıyla hak, hakikat, adalet gibi kavramlar İslam’ın nazarında tamamen vahye, akla, fıtrata uygun olmasıyla zeminine oturmuş olur. Sayıca az olduğu için temsili olmayan, hakkı zayi edilen azınlık İslam’a göre mazlumdur. “Çok”, çok olmasından hareketle “az”ın hakkını perdeleyemez. Velev ki bir kişi dahi olsa azınlığın hakkı bâkidir ve başkalarına haramdır.
Bunu bir ayet-i kerime üzerinden örneklendirmemiz mümkündür.
Kur’an-ı Kerim’de Davud (aleyhisselam) ve Süleyman(aleyhisselam)’ın bir muhâkemesinden bahsedilir. İlgili âyet-i kerimeleri görelim: “(Ey Muhammed!), Sana davacıların haberi ulaştı mı? Mâbedin duvarına tırmanmışlardı. Davud’un yanına girmişlerdi de Dâvud onlardan korkmuştu. “Korkma! Biz birbirine hasım iki davacıyız, aramızda adaletle hükmet, haksızlık etme; bize doğru yolu göster” dediler. (Onlardan biri şöyle dedi:) Bu, kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benimse bir tek koyunum var. Böyle iken “Onu da bana ver” dedi ve tartışmada beni yendi.” [7]
Hadise açık ve net. Adam çoğunluğun hakim olmasını isteyerek doksan dokuz koyunu olan kendisinin geri kalan bir koyuna da sahip olabileceğini, olması gerektiğini savunuyor. Yani tıpkı demokratik anlayışta olduğu gibi azınlığın hakkının çoğunluğun egemenliğinde eriyip gitmesi gerektiğine inanıyor.
Ne var ki esas mühim nokta Davud (aleyhisselam)’ın bu istek karşısındaki tutumudur. Şöyle cevap veriyor Davud (aleyhisselam): “Andolsun ki, (bu adam) senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur.” [8]
İşte İslam’ın, Kur’an’ın ve Peygamberlerin yolu budur. Doksan dokuz koyuna sahip olan kişinin gücüne, kudretine, imkanlarına bakıp bir koyun sahibi zavallıyı ezemezsin kardeşim! İslâm, bu bir koyun sahibi garibanın hakkını savunmak, onun zulme uğramaması için mücadele etmek, gönlünü şâd etme yoludur.
Emperyalist ve kapitalist demokrasi anlayışı ise güce inanıp büyük balıkların küçüklerini yemesi ve garibanların devamlı ağlamasının adıdır. Aradaki fark bârizdir. Ve bu kıssa bir yandan bizlere bugünkü mesuliyetimizi hatırlatırken diğer yandan dünyadaki müstazafların yüzünün gülebilmesi için “Yalnız İslam” a muhtaç olduğumuzu gözler önüne sermektedir.
ÖMER FARUK KORKMAZ
———————————
[1]En’âm, 116
[2]Bakara, 246
[3]Bakara, 249
[4]Bakara, 249
[5] Sebe’, 13
[6]Sâd, 24
[7]Sâd, 21-23
[8]Sâd, 24