Dövme Yaptırmanın hükmü, Kalıcı dövme gusül abdestine engel midir?
Öncelikle gusül için var olan bu hassasiyetin aynı şekilde dövme yaptırmanın hükmüyle ilgili de olması gerekmektedir.
Dövme yaptırmak caiz olmayıp haramdır. Dövme, yaratılışta vücutta olmayan bir şeklin, motifin, resmin vücut derisine iğneyle bir tür kazıyarak, hayat boyu kalacak şekilde işlenmesi demektir.
Dinimizde insanın yaratılışından gelen özellik ve şeklini değiştirmek, yani fıtratı değiştirmeyi hedef alan müdahaleler ve tasarruflar haramdır. Dinimiz, insanın tabii yaratılışını gereksiz yere bozan müdahalelere izin vermez. Dövme yaptırmak ALLAH’ın insana koyduğu fıtratı beğenmeyip değiştirmek manasını taşımaktadır. Bu sebeple dövme yasaklanmıştır. Dövme; hem eziyet, hem de ALLAH Teâlâ’nın yarattığı güzel sureti değiştirip bozmak olduğu için çirkin bir harekettir. İnsanları bu kötü işe teşvik eden şeytandır.1
Dövme yaptırma, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin hadis-i şeriflerinde yer alarak yapılması şiddetle yasaklanıp lânetlenmiştir. Ebû Hüreyre (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:
“İğreti saç takana da, taktırana da, bedene dövme yapana da, yaptırana da ALLAH lânet etsin!”2 buyurdular.
Ebu Cuheyfe (R.A.) den rivayete göre:
“Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz kan mukabilinde alınan bedelden, köpek bedelinden, fuhuş kazancından men etti. Dövme yapanı, dövme yaptıranı, faiz yiyeni, faiz yedireni ve musavvirleri lanetledi.”3
Bu sebeple bazı âlimler dövme yaptırmayı büyük günahlardan saymışlardır. Lânet edilen bir hareketin ne derece kötü olduğu ortadadır. Hadis-i şerifte sadece kadınların zikredilmesi, bu hareketin bilhassa kadınlar arasında yaygın olmasından dolayıdır. Kadınlar için yasak olunca erkekler için de yasak olacağı tabiidir.
Yasağın bu derece şiddetli olması özellikle ALLAH Teâlâ’nın yarattığı tabii güzelliği beğenmeyip bozmaya kalkışmaktan dolayıdır. İslâmiyet insan tabiatına en uygun din olduğu için insanların her hal ve hareketlerinden daima tabii olmalarını, suni ve sahte hareket ve fiillerden sakınmalarını istemektedir. İnsanın şekli fıtrîdir. ALLAH Teâlâ’nın bahşettiği bu tabii şekil ve güzelliğin üstünde bir güzellik var mıdır?
Dövme günümüzde maalesef yaygın haldedir. İnsanın tabii halini bozup zaman zaman çok gülünç ve iğrenç hallere girmesi günümüzde çokça görülmektedir. Ruh ve ahlâk güzelliğinin değerini kavrayamayanlar, kendilerini iman, ilim ve edeple süsleyecekleri yerde, çürüyüp toprak olacak fâni vücutlarını süslemekle meşguldürler.
Dövme, insanın asaletine ve saygınlığına uygun değildir. Dövme İslâm toplumunun bir geleneği ve örfü değil; yabancı kültürlerin bir örfüdür. Yabancı kültürlerin insan fıtratına uygun olmayan uygulamalarını taklit etmek ise, her zaman, arkasından başka olumsuz tavırlara ve gelişmelere de kapı açma riski taşımaktadır.
Dövme yaptırmak guslün sıhhatine engel midir sorunuza gelecek olursak;
Dövme derinin dışına değil, içine yapılan bir muamele olduğundan, abdeste, gusle ve ibadete mâni teşkil etmez. Çünkü abdestte ve gusülde farz olan, derinin dışını yıkamaktır. Dövme yapılmış bir vücuda gusül abdesti aldırılması anında gusül suyunun cildin, yani vücudun üzerinden geçmesiyle ıslanma şartı yerine gelir.
Bilmeyerek, cahillikle dövme yaptıran kardeşlerimiz bu durumda nasılsa gusle engeli yok diyerek vücutlarında dövmelerin kalmasına izin verebilirler mi?
Bir hata sonucu yaptırılmış dövmenin mümkün olan en yakın zamanda silinmesi “vücut” adlı eserin tek sahibi olan Yüce ALLAH Teâlâ’nın hilkatine, yaratışına duyulan saygının ve kulluğun gereğidir.
Ayrıca âlimler, dövme yapılan yerin necis olduğuna hükmederler: Zira orada akan kan hapsolmuş ve kurumuştur. İmkân olduğu takdirde ortadan kaldırılması gerekir, yaralama pahasına da olsa temizlenmesi vaciptir. Ancak temizlik işleminin onarımı güç yaralanmaya sebep olacağından veya uzvun zarara uğrayacağından korkulursa, olduğu şekilde kalması da caizdir. Dövme yaptırmış olmanın günahından kurtulmak için samimi bir şekilde pişman olup tövbe edilmelidir.
Bu meselede kadın ve erkeğin hükmü aynıdır.
dipnot
(1) Nisâ Sûresi:118,119
(2) Buhârî, Libas:86, Tıbb:36; Müslim, Libas:119, NO:2124; Nesâî, Zinet:25, 8/148
(3) Buhârî, Büyû:113, 25, Libas:86, 96; Ebu Davud, Büyû:65, NO:3483