İslam’ın hükümleri zamanla değişir mi?
Kavramlarımızın değiştirilmesi ve başka mefhumlarla manalandırılmasıyla başımızın belada olduğunu vurguluyoruz sürekli. Şimdi de gündemimiz “zamanın değişmesiyle hükümlerin değişip değişmeyeceği” başlığıyla meşgul edilmekte. Kimileri bu kaidenin Mecelle’de yer aldığını söyleyerek savunuyor mezkur söylemi. Kimileri ise böyle bir şeyin hiçbir şekilde olamayacağını iddia ederek bir başka cehalet örneği sergiliyor büsbütün. Her iki bakış açısından kat’ı nazar ederek meseleyi ilmi zeminden ele alarak tahlil etmekte fayda var. Zira konumuzun başlığı usûlî bir meseleyle taalluk ettiği için doğal olarak hadisenin o zeminde ele alınarak incelenmesi gerekiyor.
[İslâm’ın Hükümleri Değişir mi?]
İslâm’ın hükümlerinin değişip değişmeyeceğini tartışırken bu meseleye tekdüze bir cevap vermek doğru olmaz. Konunun tafsil edilmesi gerekir. Her şeyden önce İslam’ın hükümlerinde sebatın, değişmemenin asıl olduğunun ifade edilmesi gerekir.[1] İtikadî ve amelî noktalarda usule taalluk eden, sübûten ve delâleten kat’i naslarla sabit olmuş hükümlerin değişime maruz kalması asla mümkün değildir. Zira hükümlerin kendilerine ait illetleri vardır ve bu illetler yaşadığımız hayat var olduğu sürece kıyâmete dek bâkidir. Kur’an ve Sünnet’te haramlılıkları kesinkes vurgulanmış olan zulüm, içki, zina, faiz gibi cürümler bu kabildendirler.
Bu tarz hükümlerin bir kısmında da değişiklik olabileceğini savunan “maslahatçılar”ın ıskaladığı veya görmezden geldiği hakikat illet ve hikmet farkıdır. Onlar İslam’ın temel ahkâmının hikmetlerine bakarak bu hikmetleri illet olarak gösterip zamanımız açısından bu gerekçelerin kalmadığı düşüncesiyle İslâmî hükümlerde değişikliği savunmaktadırlar. Oysa bu ilmî perspektiften bakıldığında hiçbir şekilde izah edilemeyecek mesnetsiz bir iddiadır. Şu halde İslâm’ın, aslî naslarla tesis etmek için vaz ettiği “ahkâm-ı esâsiyye”, dinde zarureten sabit olan esaslar, itikadi hükümler ve kendisinde re’y ve içtihadın geçerli olamayacağı ahkâm-ı İslamîyede herhangi bir değişkenlik hayal dahi edilemeyecek bir şeydir.[2]
[Hangi Hükümler Değişir? ]
“Zamanın değişmesiyle ahkâmın değişebileceğini” ifade eden kaide kavaid-i fıkhiyye kitaplarımızda mevcuttur, bu doğru. Ancak bu kaideyi her meseleye uygulanabilecek bir ebata sokarak bindörtyüz yıl önceki İslam’ın zamanımıza uyarlanması gerektiğini, o günün şartlarındaki İslam’ın bugün yaşanamayacağını söylemek bir kavram mesabesindeki bu kaidenin içini boşaltmak olur. Zira bu kaideyi vaz eden ulema bunun hangi çerçevede uygulanabileceğini de beyan etmiştir.
Mecelle Şarihi Haydar Efendi’nin şu ifadeleri mevzuyu açığa çıkartmakta gayet nettir: “ Zamanların değişmesiyle değişebilecek hükümler örf ve adet üzerine bina edilmiş hükümlerdir. Zira zamanların değişmesiyle insanların ihtiyacı değişir. Bu değişkenliğe binaen, örf ve adet de değişir ve örf ve adetin değişmesiyle de geride izah ettiğimiz üzere hükümler değişebilir. Örf ve adet üzerine bina edilmemiş, şer’î delillere dayanan hükümler böyle değildir. Çünkü bunlar değişmezler.
Bunun misali şudur: Kasten adam öldürmenin cezası ölümdür. İşte şer’î deliller üzerine bina edilmiş olan bu hüküm zamanların değişmesiyle değişmez. Değişebilecek olan hüküm örf ve adet üzerine bina edilmiş olan hükümdür. Mesela: Önceki alimlere göre, bir kişi bir evi satın aldığında bazı odalarını görmekle yetinir. Sonraki alimlere göre ise (adamın muhayyerlik hakkının zail olabilmesi için) evin tamamını görmesi gerekir. Bu ihtilaf bir delile dayanmamaktadır. Bilakis, binanın yapılışındaki örf ve adet değişikliğinden kaynaklanmaktadır. Nitekim eski zamanlarda binalar her yeri eşit şekilde aynı tarz üzere yapılmaktaydı. Bu yüzden odaların bir kısmını görmek diğer yerleri görmekten müstağni bırakmaktadır. Ancak, yaşadığımız çağda evler, odaları hacim ve şekil bakımından farklı inşa edildiği için satış esnasında odalarının tek tek görülmesi gerekir.[3]
İslâmî hükümlerin hangilerinin değişebileceği noktasında gayet net bir manzara arz eden şu misal her şeyi ortaya koyarken meseleyi mutlaklaştırarak başka taraflara çekmek son derece tehlikeli bir tutumdur. Örften başka zaruret, ihtiyaç, sedd-i zerî’a gibi sebeplere bağlı ahkam değişmeleri de vardır elbette.[4] Lakin bu mevzu böylesine küçük çaplı bir yazıyla ele alınamayacak kadar mufassal olduğu için bu kadarla iktifa ediyoruz.
[Esas Mühim Nokta]
İslâmî hükümlerin değişebilirliği etrafında gündeme getirilen bu tartışmalarda esas önemli olan nokta meselenin usûlî boyutundan ziyade hedeflediği açıdır. Bugün bu söylem üzerinden hareket edenelerin tam da kadınlar gününde meseleyi gündeme taşımaları, kadının dövülmesi noktası üzerinden hareket etmeleri ve asansör fetvası üzerinden bu cenaha yüklenmeleri hal karinesiyle kadınlara dair hükümlerin değiştirilmesi gerektiğini anlatıyor bizlere. Peki, bu mahalde sorulması gereken soru şu: “Kadınlara dair hangi hükümler değiştirilmeli, Kadınlar üzerinden tartışmaya açılan hükümlerin illetleri örf- adet ilkesi üzerine mi mebnidir?” Bu sorunun cevabı elbette ki “hayır” olacaktır.
Somut bir misal üzerinden hareket edecek olursak; kadının namahrem erkeklerle aynı ortamda bulunmaması gerektiği hükmünü değiştirmeye karar verdiniz diyelim. Ahzâb süresi 53. Ayet-i kerimede yer alan “Peygamber’in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin” ifadesini ne yapacaksınız? Öyle ya, bizzat Kur’an-ı Kerim tarafından müminlerin anneleri olarak ilan edilen[5] peygamber hanımlarından bir şey istendiğinde bu işin perde arkasından yapılması gerektiği emrediliyor ayet-i kerimede? Sebep olarak zikredilen kısım ise daha vurucu: “Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır.”
Şimdi dürüst olalım ve düşünelim: Asansör fetvası gibi fıkıhta yer alan meseleleri kesip kırparak, cazgırlıkla saptırarak vaveyla edenlerin şu ayet-i kerimedeki sebebi bütün hissiyatıyla kabul edebilmesi mümkün mü? Bu tarz meseleleri anlamaktan öte, İslam’a saldırabilmek için bir araç olarak kullanan sözüm ona marka Müslümanlarının şu ayet karşısında “Aman canım, sahabe bu kadar sapık mıydı (hâşâ). Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) hanımından bir şey isteyecekleri zaman perde arkasından istemeleri emrediliyor. Hem bir şey istemek ne kadar bir zaman alır ki? Birkaç dakika. Bu kadar kısıtlı bir zaman diliminde annemiz mesabesindeki bir kadından neden yüz yüze bir şey istemeyelim. Böyle şey olur mu?” demediklerini mi sanıyorsunuz?
Asansör fetvası üzerinden haber yaparak İslam’a saldıran malum gazetenin kadın muhabirinin deneme yaparak telefonundan dakika tutup asansörle sekizinci kata çıkması ve bunun üzerinden de millete “kırk saniye kadar süren bu müddet zarfında kadına meyletmek nasıl bir sapıklıktır” mesajı vererek tam bir şovmenlik sergilemesi bu ayet üzerinden sergilenemez mi sizce? Ne dersiniz?
Kadınlarla ilgili ahkâmın değişmesi gerektiğini dillendirenler peygamber hanımlarına hitaben “Evlerinizde yerleşin”[6] emrini ne yapacaklar? İslam’ı o günün şartlarına göre yaşayamayacağımızı ve artık hükümlerin yenilenmesi gerektiğini söyleyenler umarız bu âyetler üzerinden bir tarihselcilik vartasına düşmezler. Düşmezlerse bu ayetleri ne yapacaklar? Bugünün şartlarına nasıl uyarlayacaklar? Bu uyarlamayı kim, hangi ölçülere göre, nasıl ve ne şekilde yapacak? Cevaplandırılması gereken esas sorular bunlardır.
Ayrıca İslamiyet, bir kısmını hali üzere bıraktığı, bir kısmını tanzim ettiği ve bir kısmını da kaldırdığı cahiliye ahkâmının içinde tamamı rahmanî olan hükümler vaz etti. Hz. Peygamber ve sahabe bugüne nispetle İslamî hükümlerin uygulanması açısından daha zor bir ortamda yaşadılar. Ne var ki tüm baskılara, eziyetlere ve işkencelere rağmen zerre taviz vermediler, veremezlerdi de. Bizler bugün bedeli o gün canlarla ödenmiş esâsî hükümleri bedava bulmuşçasına harcayabilir miyiz? Böyle bir tavır uhrevi anlamda hesabını ödeyemeyeceğimiz veballerin içine düşürmez mi bizleri?
[Hadisenin Geldiği Radde]
Cemil Meriç’in ifadesiyle tamamı dış menşe’li bilumum “izm”lerin bizi yaşamaya mahkum ettiği temel sabitelerine artık tam manasıyla teslim olmaya başladık. Kendi esaslarını vaz ederken hiçbir şekilde İslam’ın ne dediğine bakmayan ideolojilerin hatırına İslam’ı yeniden uyarlamak söylemlerine sarılmaya başladık. Kadın erkek münasebetlerindeki “mahremiyet” esaslarımızı kazanım sandığımız dünyevî menfaatler uğruna kurban ettik.
Öylesine daldık ki bu hülyalara, kimimiz önümüzde engel gibi duran ayet ve hadislerin bugünkü şartlara uymayacağını kimimizse bunları artık farklı anlayarak yeniden yorumlamamız gerektiğini savunmaya başladı. Beyler! Toprak kayıyor ayaklarımızın altından toprak! Akidemizden ameli esaslarımıza varıncaya kadar bilcümle müktesebatımız görülmedik bir dejenerasyon furyasının bel kesen kasırgalarıyla bir o yana bir de bu yana savrulmaya çalışılıyor. Zira ahkâmın değişmesini tamamen fer’iyyâta hasreden ulemamızın mezkur kaidesi üzerinden “mahremiyet” vb. gibi aslî hükümlerde başka düşüncelere perde aralamanın başka bir anlamı yok. En azından ben bulamıyorum…
ÖMER FARUK KORKMAZ
———————————
[1] eş-Şâtıbî, İbrahim b. Musa, el-Muvâfakât fi Usûli’ş-Şerî’a, Daru’l-Ma’rife, Beyrut, 1995, Baskı: I, II/573
[2] Vehbe Zühayli, el-Kavâidu’l-Fıkhiyye ale’l-Mezhebi’l-Hanefî ve’ş-Şafi’î, s. 319
[3] Haydar Efendi, Düreru’l-Hükkâm Şerhu Mecelleti’l-Ahkâm, I/47, Daha fazla tafsilat ve misal için bkz. Ahmed Muhammed Zerkâ, Şerhu’l-Kavâ’idi’l-Fıkhiyye, Daru’l-Kalem, Dımeşk, 1989, Baskı: II, s. 227
[4]Ahzâb, 6
[5] Bkz. Muhammed Taki el-Usmânî, Usûlü’l-İftâ ve âdâbuhû, Mektebetu Me’ârifi’l-Kur’ân, 1436, Baskı: III, s. 296-329
[6] Ahzâb, 33