Kur’an Namazsız Neslin Tehlikesine Dikkat Çekiyor
KUR’AN NAMAZSIZ NESLİN TEHLİKESİNE DİKKAT ÇEKİYOR![1]
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا
“Onlardan sonra, namazı zâyi eden, şehvet ve dünyevi tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü cehennemdeki “Gayya Vadisi”ni boylayacaklardır” (Meryem, 19/59).
Dinimiz İslam, bizlere meşru şekilde evlenerek temiz bir nesil yetiştirmeyi emretmektedir. Bu yükümlülükle hedeflenen, kıyamete kadar Müslüman neslinin devam etmesidir. Çocuklarımız, Allah’ın bize bahşettiği en güzel birer nimeti, hediyesi ve emanetidir. Bu bakımdan Allah Teâlâ bizleri, bu emaneti en güzel şekilde yetiştirip muhafaza etmekle yükümlü tutmuştur.
Çocuklarımıza karşı olan sorumluluğumuza işaretle Canâb-ı Hakk, “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır” buyurarak, onların asıl yaratılış gayeleri doğrultusunda dünya ve ahiretteki kurtuluşları için çalışmamızı emretmiştir.[2] Aynı konuya işaretle Hz. Peygamber (s.a.v.) de, “Hepiniz çobansınız, hepiniz sürünüzden sorumlusunuz…” buyurmuşlardır.[3]
İslâm alimleri, çocukların eğitimine daha evlenmeden önce, hayırlı bir anne adayı seçimi ile başlanması gerektiğini ifade etmişlerdir. Evlilikten sonra ise, çocuk doğup büyümeye başladıktan itibaren anne babanın asıl eğitim sorumluluğu başlamaktadır. Bu bağlamda, eğitim çağına göre çocuklarımızı, dünyevi bilgilerin yanı sıra, asıl yaratılış gayesini öğretecek dini bilgilerle de donatıp bilinçli hale getirmek zorundayız. Dinimizin inanç esaslarını, ergen yaşa gelmiş akıl sahibi bir mü’minin dini görev ve sorumluluklarını, örneğin Kur’an okumayı, namaz kılmayı, oruç tutmayı, camiye ve cemaate gitmeyi, haramı ve helali onlara öğretip, bu sorumluluklara alıştırmalıyız. Milli değerlerin yanı sıra, Allah (c.c.), Hz. Peygamber (s.a.v.), Kur’an, Ehl-i Beyt ve sahabe sevgisi gibi manevi değerlerin sevgisini de onlara aşılamalıyız. Güzel isim koymak, inançlarına bağlı ve güzel ahlaklı olarak terbiye etmek, helal kazanç sağlayacak bir meslek kazandırmak, dindar ve ahlaklı bir eşle evlendirmek, anne babanın Allah’a ve çocuklarına karşı en mühim vazifeleri arasında yer alır.
Namaz nur’dur,[4] ışıktır; müminin kalbini, yüzünü ve dünyasını aydınlatır. İyi davranışlar, diğer salih ameller ve erdemlilikler, namaz sayesinde korunur. Namaz zâyi edildiğinde bu değerler de yok olmaya mahkûm olur. Bütün bu değerleri ayakta tutan direktir.[5] Bu bakımdan namaz, İslâm’ın beş temel unsurundan biri olarak, müminin diğer amellerini de ayakta tutan en önemli dini vecibesidir. Namaz aynı zamanda, Allah’ın yüceliğine karşı saygının, nimetlerine karşı da şükrün bir ifadesidir. Namaz ibadetiyle asıl olarak, Allah Teâlâ’nın hatırlanarak onun emir ve yasaklarına riayet edilmesi amaçlanmıştır.[6] Bu surette namaz, kişiyi kötülüklerden uzaklaştırır,[7] toplum asayişine de katkı sağlar.
Namaz kılan kimsenin elinden ve dilinden herkes emin olur, hiç kimse zarar görmez.[8] Namaz kılan kimse, Allah’a dayanma psikolojisi içerisinde kendine güven kazanır, dünyada huzur ve erdemliliğe, âhirette de kurtuluşa erer.[9]
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), kıyamet gününde kulun ilk hesaba çekileceği sorumluluk olarak, namaza işaret etmiştir.[10] Bu bakımdan, yedi yaşından itibaren çocukların, anne babaları tarafından namaza alıştırılmaları tavsiye edilmiş, on yaşından itibaren ise ergenliğe hazırlık olması bakımından düzenli bir şekilde namaz kılmaları üzerinde de ısrar edilmiştir.[11] Ergenlikten itibaren ise, namaz ve diğer bütün dini sorumlulukların başladığı hepinizin malumudur.
Allah Teâlâ, “Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et. Senden rızık istemiyoruz. Sana da biz rızık veriyoruz. Güzel sonuç, Allah’a karşı gelmekten ‘sakınma’nındır” ayetiyle, namaz konusunda kendimizin titiz olması gerektiğine işaret etmesi yanında, aile ehlimize de namazı emretmemizi açıkça bildirmiştir.[12] Bu ayetle birlikte yukarıda anlamlarını verdiğimiz diğer ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde görüldüğü gibi, çocuklarımızın dünyalarını mamur etme uğruna ahiretlerini ihmal etmememiz gerektiği konusunda Rabbimiz bizi özellikle uyarmaktadır.
Allah Teâlâ tarafından bize en değerli emanet olarak bahşedilen, gözümüzün nuru, geleceğimizin umut ve aydınlığı olan yavrularımızı, gençliğimizi, namaz bilinci ve namazdan beklenen erdemlilikle yetiştirip topluma hazırlarsak hem kendimizin hem onların hem de toplumun kurtuluşuna vesile oluruz. Maddi ve manevi tüm donanımıyla yetiştirdiğimiz çocuklarımız, Mevlâ’nın izin ve inayetiyle, dünyada da ahirette de gözümüz aydın olacaktır.[13]
Onların işledikleri salih amel ve yaptıkları hayır dua sayesinde amel defterimiz kapanmaz.[14] Onların işledikleri hayrın sevabının bir misli bize yazılır. Biz öldükten sonra onların dünyadaki hayatı bizlere müjdeli haber olarak gösterilir. Bu suretle onlarla ilgili hesabımızı kolayca verip, onlardan dolayı mükâfatlandırılırız. Bunun için “ağaç yaş iken eğilir”, “demir tavında dövülür” atasözlerini daima hatırda tutarak, özellikle küçük yaştan itibaren çocuklarımızı İslam terbiyesi ile yetiştirmemiz gerekir. Allah korusun, haram helal tanımayan bir nesle sahip olmamız durumunda hem onların dünyası hem bizim ve hem de toplumun dünyası cehennem olmakla kalmaz, yukarıdaki ayette haber verildiği gibi, ahiretteki “Ğayya Vadisi/cehennem çukuru” da buradayken hazırlanmış olur. Bizim ihmalimizden kaynaklanabilecek kötü hallerinden dolayı, kıyamet günü onlar ayrıca bizden şikâyetçi olurlar.[15]
Cenâb-ı Hakk hepimize, hesabını verebileceğimiz, yaptıklarıyla dünya ve ahirette gözümüzü aydın kılacak hayırlı nesillerle bizleri mükâfatlandırsın. Bizi de iyi halimizle onlara örnek eylesin!
20.12.2017
Dr. Ahmet GELİŞGEN
[1] DİYK Uzmanlığı görevimizde, 2007 yılında, Kur’an-ı Kerim’in 16. cüzü tefsiri bağlamında DİB’na verdiğimiz yazılardan biri esas alınmıştır.
[2] Tahrîm, 66/6.
[3] Buhâri, Cum’a, 11; Müslim, İmâre, 20.
[4] Müslim, Taharet, 1; Tirmizi, Deavât, 85; 86; Nesâi, Zekat, 1; Dârimi, Vudû, 2; Ahmed, IV/260, V/342, 343, 365, 370, 372.
[5] Tirmizi, İman 8; Ahmed, V/231, 237.
[6] Tâ-hâ, 20/14.
[7] Ankebut, 29/45.
[8] Buhârî, Îmân, 4, 5; Rikâk, 26; Müslim, Îmân, 64, 65; Ebû Dâvud, Cihâd, 6; Tirmizî, Kıyâme, 52; Îmân, 12; Nesâî, Îman, 8, 9, 11; Dârimî, Rikâk, 4, 8; Ahmed, II/160, 163, 191, 192, 195, 206, 209, 212, 215, 224, 379; III/154, 372, 391, 440; IV/114, 385; VI/21, 22.
[9] Mü’minûn, 23/1, 2; Tirmizî, Salât, 188.
[10] Tirmizî, Salât, 188; Ebû Dâvûd, Salât, 144, 145; Nesaî, Salât, 9.
[11] Ebû Dâvûd, Salât, 26; Tirmizî, Salât, 182; Ahmed b. Hanbel, II, 180, 187.
[12] Tâ-hâ, 20/132.
[13] Bkz. Furkan, 25/74.
[14] Müslim, Vasıyye, 14; Ebu Davud, Vesâyâ, 14; Nesâî, Vesâyâ, 8.
[15] Sâd, 38/61.