Mustafa islamoğlu’nun Gerekçeli Mealinin gerekçesiz iddiaları

   “Kur’an yeter” “Meale okuyan herkes anlar” deyip insanları müfessir, muhaddis, fakih alimlerden uzaklaştırıp kendilerine bağladıktan sonra kendi anladığını dayatmak için gerekçeli meal yazan Mustafa İsalmoğlu’nun kitabını analiz eden bir kitap tavsiyesi.
Eser: Gerekçeli Mealin Gerekçesiz İddiaları, Mustafa İslamoğlu’nun Kur’ân Anlayışı
Müellif: Hidayet Zertürk
Yayınevi: Zafer Matbaası, İstanbul-2011


Hz. Peygamber (s.a.v) döneminden itibaren kısmen ve X. Asrın ikinci yarısından sonra tamamen tercüme edilen Kur’ân-ı Kerim, XX. Yüzyılda olduğu kadar hiçbir dönemde bu denli yoğun bir biçimde başka dillere tercüme edilmemiştir.
XIX. asır, Osmanlı’da yeniliğe doğru ilk adımların atıldığı bir çağ olup Tanzimat Fermanın’dan (1839) sonra Kur’ân’ın matbu Türkçe çevirilerinde bir artış olmuştur. Kur’ân’ın tamamını ihtiva eden bu tercümelerin hepsi de bir tefsir içerisinde yer almaktadır, müstakil süre tercümeleri de salt birer çeviri değil, bilakis küçük hacimli birer tefsir denemesidir, dolayısıyla bu dönemde bizim bugün meal diye isimlendirdiğimiz türdeki müstakil Kur’ân tercümeleri formu henüz ortada yoktur.

  1. Meşrutiyetin ilanıyla birlikte matbuat üzerinden sansür kalkmış ve ortalık adeta gazete ve dergilerden geçilmez olmuştur. Bu yayınlarda dikkat çekici bir biçimde Kur’ân’ın tercüme ve tefsirleri yer almaya başlamıştır. Ama yine de II. Meşrutiyetin ilanından Cumhuriyet’e kadar geçen bu dönemde tamamlanmış bir çeviri neşrolunmamıştır.

Cumhuriyetin ilanından sonra piyasaya sürülen birkaç tercüme hakkında lehte ve aleyhte birçok makale yazılmış ve 1925 yılında T.B.M.M.’ye verilen önergeyle Kur’ân’ın tercümesi Mehmet Akif Ersoy’a, tefsiri de Elmalılı Hamdi Yazır‘a havale edilmiştir. Mehmet Akif‘in bilahare tercümeden vazgeçip yaptığı tercümeyi yetkililere vermemesi sebebiyle tercüme işini de Elmalılı üstlenmiştir.
Elmalılı merhumun bu kıymetli eseri “Türkçe Kur’ân Tercümeleri” tarihi içerisinde bir dönüm noktasıdır. Elmalılı’nın kitaba verdiği “Yeni Mealli Türkçe Tefsiri” isminden sonra “Türkçe Kuran” sözü pek rağbet bulmayacak ve artık Kur’ân tercümelerine “Meal” isminin verilmesi başlı başına bir teamül halini alacaktır.
Hasan Basrî Çantay’ın “Kur’ân-ı Hakîm ve Meal-i Kerim” isimli üç ciltlik eserinin Elmalılı‘nın tefsirinden sonra kendisine en çok başvurulan kaynaklardan biri haline gelmesi hasebiyle 1950’li yılların yayınlanmış en ciddi tercümesidir.
27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra yeni kurulan hükümet Kur’ân-ı Latin harfleriyle bastırma işine el atar, ama bunda başarılı olamaz.
Bu dönemden sonra Kur’ân mealleri giderek artmıştır. Fakat bu meallerin büyük bir kısmı Elmalılı Hamdi Yazır ile Hasan Basri Çantay‘ın çevirilerinin gölgesi altında kalmış olup, dil bakımından da onların iyi ya da kötü birer redaksiyonu durumundadır. Biçim yönünden ise, hemen hepsi standart meal formunu esas almayı sürdürmüşlerdir.
Yukarıda ülkemizdeki seyrini çok özlü bir şekilde verdiğimiz ve günümüzde sayısı yüzleri aşan meal çalışmalarının en büyük sıkıntısı, Allah kelamı olan ve içinde fesahatten belağata, geçmişten geleceğe, mucizevî olaylardan kevnî ayetlere, muhkemattan müteşabihata birçok farklı alanla ilgili bilgi ve ilim barındıran Kur’ân’ın beşer eliyle başka bir dile aktarılması problemidir. Bu sebeple de Kur’ân’ın başka bir dile yapılan tercümelerine örneğin “Türkçe Kur’ân” yerine tefsir ile tevil arasında bir manaya gelen ve asla Kur’ân’ın yerini tutamayacak olan “Meal” ismi verilmiştir.
Tercüme edilen Kur’ân’ın Allah kelamı olması yanında meallerin problemleri arasında, müteşabih ayetlerin, bağlaç, edat ve vakıfların, deyimsel ifadelerin tercümesi, hazifli ifadeler ve meallerde parantez içi açıklamalar, kelimenin luğavî ve dinî anlamlarının doğru tespiti, geleneksel terminolojinin meallere yansıtılması, çokanlamlılık (el-vucûh) ve meallere yansıtılması, dilin imkânlarının kullanılması gibi konular da yer almaktadır.
Tüm bunlara mütercimin ilmî yetersizliği ve su-i kastı da eklendiğinde yapılan tercüme meal olmaktan uzaklaşmakta ve okuyucuyu yanlış yönlendirmektedir.
İşte günümüz meal çalışmalarında rastlanan bu ve benzeri hatalara işaret edip okuyucuları uyarmak üzere hazırlanan bir tenkit çalışmasından bahsetmek istiyoruz.
Hidayet Zertürk‘ün hazırladığı ve “GEREKÇELİ MEAL’İN GEREKÇESİZ İDDİALARI Mustafa İslamoğlu’nun Kur’ân Anlayışı” adını verdiği ve yukarıda bahsettiğimiz noktalar ve diğer bazı konularda mütercimin hatalarına işaret eden eseri Kur’ân’ı mealden öğrenmek isteyenlere bir uyarı niteliği taşımaktadır.
Zertürk çalışmasının hedefi şu şekilde açıklıyor:
“…Müslüman toplum için bir uyarı ve irşat kabilinden olarak Mustafa İslamoğlu’nun “Gerekçeli Meal”ini, girişiyle beraber baştan sona, Bakara Sûresi’ni detaylı diğer sûreleri de gerekli yönleriyle tarafsız ve ilmî bir usûlle, özellikle çevirmenin metodunu ve anlayışını da göz önüne alarak bir eleştiriye tabi tuttuk.
Aynı zamanda Muhammed Esed‘in “Kur’ân Mesajı” adlı eserini, söz konusu mealle paralellik arzeden noktalarda eleştiri kapsamına aldık.
(…) Dipnotlarda refarans gösterilen yahut da gizlenen kaynakların tamamına işaret edip eşyayı aslına döndürmeye gayret gösterdik. Gerekli durumlarda Elmalılı, Çantay, Konyalı Mehmet Vehbi ve Ö. Rıza Doğrul‘un çevirileri ile mukayeselerde bulunduk ki okuyucu, piyasadaki meallerin konumunu daha net bir şekilde görsün.
(…) Benim böyle bir eleştiriden amacım eleştiri konusu olan çevirmenleri şahsi yönden itham edip rencide etmek değildir. Aksine onların dinimizle direkt ilgili olan görüş ve yorumlarını yine dinimizin kutsal ölçüleri içerisinde değerlendirmektir.
Nitekim İslamoğlu mealin girişinde sonsöz olarak şöyle demektedir:

“Bazı hata ve kusurlar vardır ki onları sahibi değil, başkaları görür. Bazı zuhul, hata ve kusurlar vardır ki, olanca titizlik bile kişiyi onlardan arındırmaya yetmez. Sanki onlar birilerinin katkısını celp etmek için oraya konulmuşlardır. O zuhul, kusur ve hatalara muttali olup da katkıda bulunacak olan işin erbabına peşinen teşekkürlerimi arz ederim.”

Ben de aczime bakmayarak değerli yazarın bu temennilerini gerçekleştirmek için ona katkıda bulunmak istedim.”
Zertürk önsözdeki bu ifadelerinden sonra Mustafa İslamoğlu‘nun mealdeki metodunu anlattığı Meâle Giriş bölümünde eşanlamlılık, edatlar, deyimler, ziyade edat, hazf ve takdir gibi konularda verdiği bilgilerin sağlamasını yapmakta ve bunlar hakkında bahsettiği metoda ne kadar sadık kaldığını yeri geldikçe ifade edeceğini belirtmektedir.
13 sayfa kadar süren bu bölümden sonra mealin eleştirisine geçen Zertürk kendisinin de ifade ettiği üzere Bakara Sûresi’ni detaylı bir şekilde (304. sayfaya kadar) diğer sûreleri de gerekli yönleriyle ele alır.

Eleştiride şu noktaların öne çıktığını görüyoruz:
1.) İslamoğlu’nun mealiyle Esed’in meali arasındaki paralellik.
Zertürk birçok ayetin tercümesinde İslamoğlu’nun meali ile Muhammed Esed‘in tercümesi arasındaki paralellikleri tespit edip İslamoğlu’nun adeta Esed’in tercümesini kopyaladığını ortaya koymaktadır.
2.) Mealde kullanılan kaynaklardan yapılan aktarmalardaki hatalar.
Örneğin Bakara Suresi 21. ayete verdiği mealde İtkan‘dan yapmış olduğu nakildeki hatası. (s. 51-53)
3.) Başka kitaplardan alıntı yaptığı halde kendi ifadesiymiş gibi verdiği bilgiler.
Örneğin Bakara Sûresi 60. ayetin dipnotunda kaynak göstermeden verdiği bilgiler için (s. 155), 73. ayetin dipnotunda verdiği bilgiler için de (s. 180).
4.) Kur’ân’da anlatılan bazı kıssaların tevili.
Bakara Sûresi 73. ayette Yahudilere kesmesi emredilen buzağının, kesildikten sonra etinin bir kısmıyla ölüye vurulmasını emreden ayete yine Esed’i taklit ile verdiği meal ve getirdiği yorum. (s.180-187)
5.) Bazı mucizelerin fasit tevillerle inkâr edilmesi.
Örneğin Bakara Sûresi 63. ayette yer alan Tur Dağı’nın Yahudilerin başına kaldırılmasının inkârı. (s. 164-171)
Âl-i İmran 46. ayette yer alan Hz. İsa‘nın beşikte iken konuşmasının dipnotta Esed‘ten ilhamla “hal dili” olarak tevil edilmesi. (s. 306)
6.) Bazı ahkâm-ı ilahiyyenin asılsız teville farklı manalara çekilmesi.

  1. a) Miras ayetlerine getirdiği yorum için Nisa: 7 (s. 327-330)
  2. b) Zina edenlerle ilgili ayetlere verdiği meal ve getirdiği yorum için Nisa: 15-16 (s. 330-334)
  3. c) Maide: 33’te yol kesenlere verilecek cezanın işlendiği ayete verdiği meal, düştüğü dipnot ve eleştirisi için (s. 354-356)
  4. d) Çok evlilik ve cariyelerle ilgili meal ve dipnotu için Nisa: 3 (s. 325-327 )

7.) Lügat ve gramer konusunda yapılmış bilinçli veya bilinçsiz sapmalar.
Örnek olarak, Fatiha: 4’te “Ve iyyake nesteîn” ayetindeki vav harfine verdiği mana ve düştüğü dipnotun eleştirisi için (s. 13-14). Bakara Suresi 21’deki “Ya eyyühe’n-nas” ayetine yaptığı meal ve bununla ilgili olarak İtkan’dan yaptığı yanlış nakli verdiği dipnotun eleştirisi için (s. 51-53)
8.) Dini kavramlara ve bazı kelimelere farklı manaların yüklenilmesi.
Örneğin Bakara Sûresi 45. ayette yer alan ve dini bir kavram olan namazı “dik durmak” olarak tercüme ederek dini kavramlarla oynaması (s. 123-124).
Örneğin, Bakara 40 ve 41’de yer alan “ve iyyaye ferhebun” ve “iyyaye fettekun” ayetleri “Kaygınızın… ve sorumluluğunuzun merkezinde ben olayım” şeklinde meallendirip kelimelere lazimi manalar yüklemesi ve böylece başta verdiği usûlüne muhalefet etmesi.
İslamoğlu‘nun bu tavrı meal boyunca en çok başvurduğu, kelime ve kavramlara yeni manalar yüklemeye yönelik bilinçli bir yaklaşım tarzı olarak karşımıza çıkmaktadır.
9.) Zayıf ve şaz görüşleri asıl görüşmüş gibi verip meşrulaştırma çabası.
Örneğin Bakara: 275’te faiz yiyenlerle ilgili ayete verdiği meal ve eleştirisi için (s. 298-300), Nisa: 23’te yer alan üvey kızların nikâhıyla ilgili hükme düştüğü dipnot ve eleştirisi için (s. 335-337)
10.) İslamoğlu’nun girişte verdiği usulüne birçok yerde muhalefet etmesi.
Zertürk eleştirisinde, İslamoğlu’nun özellikle de parantez kullanmama ve ayet mealine Kur’ân nassında olmayan şeyleri katmama konusundaki prensibini sık sık çiğnediğini örnekleriyle göstermektedir.
400’den fazla ayet üzerinden yapılan eleştiri, İslamoğlu’nun mealinde azımsanamayacak kadar çok ve önemli hataların, ayrıca yanlış yönlendirmelerin yer aldığını ortaya koyarak meallere ihtiyatla yanaşmamız gerektiği kanaatini pekiştirmektedir.
Eleştiriyi incelediğimizde, İslamoğlu’nun nesh, mucizeler, kadınların mirası, bazı ceza-i müeyyideler, Kur’ân’da geçen bazı mucizat ve kıssaların tevili gibi konularda tam bir modernist yaklaşım sergileyerek asılsız tevillere başvurduğu çok net bir şekilde anlaşılmaktadır.
Zertürk kitabını, Kur’ân çevirileri bağlamında Fransız bilim adamı Maurıce Bucaille‘nin şu sözüyle bitirmektedir:

“Kur’ân’ın her çeşit tabiat olaylarından sık sık bahsettiğini Kur’ân çevirilerinden biliyordum. Ama bu mevzuda özet bir bilgiye sahiptim. Bunu, ancak Kur’ân’ı çok dikkatli olarak Arapçasından okuyup inceleyerek keşfettim.”


Orhan Ençakar – musellem.net

PAYLAŞ