"Allah dostunun huzurunda durmak 150 yıllık ibadetten daha sevaptır" sözü ne demektir?


   Bir hoca yüzlerce kişi karşısında “Allah dostunun huzurunda bir an bulunmak 150 yıllık ibadetten üstündür” diyerek hem bu sözü anlamayan “art niyetli” cahillere fırsat doğurdu hem de bilgisiz Müslümanların kafasının karışmasına sebep oldu.
   Tarikat düşmanları bu sözü kullanarak cahillerin kafasını karıştırıp tarikata/tasavvufa/Allah dostlarına/Tasavvuf ehline karşı kışkırtıyorlar.
   Ama aslında bu sözün (150 yıl ibaresi hariç) çok büyük bir hakikati yansıttığını bilmiyorlar. Şimdi size Selefilere cevap verme alanında doktora yapmış Ali Hoşafcı Hocamızın konuyla alakalı DELİLLERLE DOLU yazısını aktarıcaz ancak öncelikle konuyu kısaca özetleyelim istedik.
-Bu sözün hakikatinin 2 boyutu var:
1- Ruhi olgunluk
2- Tefekkür ile Allah’ı hatırlamak
  Birinci kısmı sitemizde daha önce yazmıştık. İkinci kısım ise daha dikkat çekicidir.
   Bir anlık tefekkürün bin yıllık ibadetten üstün olduğuna dair hadisler var. Zaten ayetlerde de tefekkür çok övülen bir ibadet. Peki tefekkür ne için yapılır? Allah’ı hatırlamak için yapılır. Bir taşa bakarsınız, bir ağaca… Ondan yola çıkarak Allah’ı hatırlar ve büyüklüğünü idrak ederseniz bu bir ibadet olur ve bin yıl nafile ibadetten bile efdal olabilir.
    Allah dostunun huzurunda durmak da insana hiçbir gayret gerektirmeden Allah’ı hatırlatıyor ve Allah sevgisine ulaştırıyor. Dağa taşa bakıp tefekkür ederek zoraki bir şekilde Allah’ın büyüklüğünü idrak etmek ve Allah dostunun huzurunda doğal bir şekilde Allah’ı hatırlayıp Allah’ın sevgisine yoğunlaşmak…
   Sözün tefekkür ile alakalı yönü de böyle… (Ancak bunu izah etmeden avama direk olarak söylemek çok büyük bir hatadır)
İşte delilleri ile o yazı
   “Şüphesiz biz o Kur’an’ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesi nedir bilir misin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. O gece melekler ve ruh Rabbinin emriyle herbir iş için veya herbir kişi için inerler de inerler. O gece tan yeri ağarıncaya kadar selam ve esenliktir.” (Kadir: 97/1-5)
Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurur: “En güzel hediye; hikmetli bir sözü iyice anlayıp, din kardeşine anlatmaktır. Bu, aynı zamanda bir senelik ibadete karşılıktır.” Benzeri için bk. Aclunî, Keşfü’l-Hafa, 2, 161, (Nr: 2180).
“Bir an tefekkür bazen bir sene ibadetten daha hayırlıdır.”
Suyutî, Camiu’s-Sağir, II/127; Aclûnî, I/310)
Gece ve gündüzün farklılığındaki bir saatlik(anlık) düşünce (tefekkur) , bin senelik ibâdetten daha hayırlıdır” (ed-Deylemî, Musned, 2 / 46)
“Bir saat (an) düşünmek (tefekkur) , altmış sene ibâdetten daha hayırlıdır “
(Ebu eş-Şeyh, el-Azame, 1 / 297 / 42)
Ebu’d-Derdâ (r.a) şöyle buyurur
“Bir bir an tefekkür; kırk gece nâfile ibâdetten üstündür.” (Deylemî, II, 70-71)
– İbn Hibban, Deylemî bunu bir hadis olarak rivayet etmiştir.
İbn Hibban “el-azamet” adlı eserinde bir yıl yerine altmış yıl, Deylemi ise seksen yıl tabirini kullanmıştır. (bk. Zeynu’l-Irakî, Tahricu ahadisi’l-İhya -ihya ile birlikte -, 4/409-410).
Zeynu’l-Irakî, bu rivayetlerin zayıf olduğuna işaret etmiş, fakat asla mevzu dememiştir.
-Hatta “Tezkiretu’l-mevzuat” adlı eserde el-Irakî’nin “zayıf” dediğine işaret edilirken, “bunun şevahidi vardır” denilmek suretiyle bu zayıf rivayetleri güçlendiren başka rivayetlerin söz konusu olduğu vurgulanmıştır. (bk. Tezkiretu’l-mevzuat, 1/189).
mevzu değil, zayıf da olsa- hadis olarak değerlendiren âlimlere güvenmiş ve onların fikrini benimsemiştir. Yüzlerce hadis, bazı alimler tarafından mevzu olduğu iddia edilirken, diğer bazıları tarafından sahih kabul edilmiştir. Özellikle İbn Cevzi’nin bir çok sahih hadise zayıf veya mevzu dediği bilinmektedir.
– Önemli bir nokta da şudur ki; değişik yollardan gelen bir hadis, senetlerinden bazısına göre, mevzu veya zayıf iken, diğer bazı rivayetleri itibariyle sahih olabilmektedir.
Bazıları Eğer bir Hadiste Resulullahın sözü olma ihtimali kokusu varsa uydurma demekten kaçınır.
Burdaki tefekkür ile evliyanın yanında durup onu düşünmek hatırlamakla ne ilgisi var derseniz izah edelim.
“Allah’ın mahlukatı hakkında tefekkür edin. Allah’ın Zatı hakkında tefekkür etmeyin. Zira siz O‘nun kadrini takdir edemezsiniz. (Öz Zatını düşünmeye güç yetiremezsiniz.)”
Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, VI, 67; Alî el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, (no: 5076), III, 106.
Allah’ü teala buyuruyorki:
   İnsan yediğine tefekur ile baksın. (Abese 24 – 32) kadar
    Allahu teala deveye semaya dağlara düzlük yerlere tefekkür ile bakılmasını emretmektedir. (Ğaşiye 17 – 20)
   Zira bu ayetlerde zikri geçen nazara (bakmak) fiili ila harfi ceri ile kuıllanılarak ortaya tefekkür ile bakmak manası çıkmaktadır
    Yediğimiz hıyara patlıcana bakmak oradan Allah’ın zikrine ve kudretine ulaşmak Allah’ın nimetlerinin başında gelen dostlarına bakıp tefekkür etmekten dahamı üstündür.
    Yahut Allah’ın en büyük niğmetlerinden olan dostlarına tefekkürle bakmak hıyara soğana tefekkür ile bakmaktan daha mı aşağıdır.
    Evvel odur ahir odur zahir( görünen )odur batın (zatıyla gizli ) olan odur. (Hadit 3)
Peki burada görünenin Allah olduğu söyleniliyor. Allah nasıl ve nerede görünüyor. İsim ve sıfatlarının bu alemin aynasında görünmesinden başka bu ayete hangi mana verilebilir. Taşlar ağaçlar dereler denizler gökler ve gök cisimleri bütün bu görünen şeylerin Allah olduğunu söyliyecek haliniz olmadığına göre bunların Allah ın ilim hakim bedî’, cemal gibi sıfatlarının görünüp seyredildiği aynalar olduğunu söylemek zorundasınız.
   Allah’ın varlığını tefekkür etmemize bilmemize Allah’ın sıfatlarının bu kainattaki mahlukatlarında bır aynaya bakar gibi görmemiz bizi Allah’ın varlığını tefekkür etmemize bilmemize sebep oluyor.
   Allah cc. Hadise göre, yaratıkları düşünmek emredildi tavsiyye edildi. Peki mahlukattan hangilerini düşüneceğiz hayvanlarımı düşüneceğiz bitkilerimi cansız varlıklarımı yoksa diğerlerini mi hangisini düşüneceğiz.
   Buna da açıklık getiriyor Allah (Celle Celalühü) kimi düşüneceğimizi aşağıdaki ayet ve hadislerde belirtiyor tavsiyye ediyor.
   Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. (Tin Suresi 4)
   “Ve andolsun ki; Âdemoğlunu kerem sahibi (şerefli) kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Ve onları helâl şeylerden rızıklandırdık. Ve onları yarattıklarımızın birçoğuna üstün kıldık.” (İsra 70)
   “Ey insanlar! Allah katında en değerli olanınız, en değerli, en üstün olanınız, takvâda (Allah’ı tanıyıp, O’na karşı gelmekten sakınmada) en ileri olanınızdır.” (Hucurat 13),
Allah en şerefli yaratıığn insanın olduğunu söylüyor
Hâkim’in sözünü ettiği şâhid iki tarikle yaptığı şu rivâyettir:
Alî’ye (Radıyallahu anh) bakmak ibadettir.
Hâkim, el-Müstedrek, sahihtir: III, 141.
   Bu hadis, sahih, hatta bazı âlimlerin mütevâtir tariflerine uyan mütevâtir bir hadistir. Hâkim bu hadisi İmran b. Husayn’den rivâyet ettikten sonra, bu Buhârî ve Müslim şartlarına göre isnâdı sahih bir hadistir. Abdullah b. Mes’ud’tan rivâyet edilen “Şahidleri de sahihtirler” demiştir. Bazıları hadisi zayıf görmüştür.
   Münâvî (v. 1032/1623) ise bu hadisin şerhinde Hâkim Tirmizî’den şu nakli yapar:
“Kendilerine bakıldığında sana Allah’ı hatırlatan kimseler öyle kimselerdir ki onların üzerinde Allah tarafından verilmiş zâhirî bir görüntü vardır. Allah’ın nuru, kibriya ve heybeti, vakar unsü onları kaplamıştır.
Bu durumda onlara bakan kimse Allah (Celle Celalühü)’ı hatırlar Çünkü, O’nun melekût aleminin eser ve nurları vardır. Bunlar velilerin sıfa¬tıdır. Kalp bu şeylerin madeni ve yerleştiği yerdir. Yüz, kalpte olanı (bir şekilde) çekip dışa yansıtır. Kalpte Allah (Celle Celalühü)’ın marifet nuru ve ilahî emirlere itaat ziyâsı hakim olunca bu nur yüze etki eder, dışa yansır ve sen böyle bir yüze bakınca sana hayır ve takvayı hatırlatır.
Bu da sende iyi hal ve ilme meyli artırır. Bunlar ise sıdk ve hakka sevk eder.
Böylece sende istikamet oluşur. Kamil insanın yüzünde parlayan Allah’ın (Celle Celalühü) celal ve cemalinin azametini hatırlatır. Böyle bir nuru görmek insanı nakıs (ve rezil) işlerden alıkoyar. Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 111 467-468.
Şurası akıllı ve insaflı herkesçe bilinebilecek bir şeydir ki, bir veliyi kafa gözüyle görmek, kişiye Allah’ın (Celle Celalühü) celal ve cemalinin azametini hatırlatıyorsa, gönül gözüyle yani hayali olarak görmesi de Allah (Celle Celalühü) Allah’ın (Celle Celalühü) celal ve cemalinin azametini hatırlatınıp Allah’ın (Celle Celalühü) tefekkür olunmasına vesile olur.
Alî’ye (Radıyallahu anh) bakmak ibadettir. Anladığımız manada namaz oruç gibi bir ibadet değildir.
Tefekkür ibadettir. Allah’ın mahlukatının en şereflisi üstünü insan insanların en üstünü peygamberler ve ümmetinin içindeki takva ehli Allah dostlarını düşünmek hatırlamak ibretle bakmak 54 farzdan birinin içine girermi
54 farzdardan biri helalinden yemek helalinden kazanmak
54 farzdardan biri Allah rızası için yemek yedirmektir
54 farzdardan biri Aleme, ibret nazarıyla bakmak,
En şerefli mahlukattan olan takva ehli dostlarına ibretle bakmak ne olur
54 farzdardan biri Allahü teâlânın varlığını tefekkür etmek,
Yukarda tefekkür ile ilgili yazdıklarımız buraya girermi
Bir allah dostunu düşünmek tefekküre vesile etmek namaz oruc gibi bir ibadet değildir ibadetlere basamak olma bakımından ibadetlle ilişkilendirebilinir.
54 farzdardan biri Aleme, ibret nazarıyla bakmak,
54 farzdardan biri Allahü teâlânın varlığını tefekkür etmek,
Allah’ın mahlukatının en şereflisi üstünü insan insanların en üstünü peygamberler ve ümmetinin içindeki takva ehli Allah dostlarını düşünmek hatırlamayı bu iki farzın gerçekleşmesine bir sebep vesile araç alet olabilir. .. Asıl farz olan düşünmek tefekkürdür.
   Yukarıdaki hadislerden ve âlimlerimizin onlar istikametindeki izahlarındanda anlaşıldığı gibi aslında ibadet olmaya mübahlar iyi maksat ve niyetlerle ibadet olur.
İmâm Birgivi, Hamevî ve Akkirmânî öyle dediler. Hâfız Aynî, şeyhi Hâfız Irâkî’den maksadlara göre bazı mübahların güzel olacağını kabullenerek nakletmiştir.
ALLAH (Celle Celalühü)’nün emri ve rızası istikametinde yapılacak her iş tarlada çalışmak, hanımıyla cinsi ilişkide bulunmak bile olsa geniş manada ibadettir. badetlerin namaz ve oruç gibi bir kısmı vardır ki, manası ve muhtevâsı yanında zamanı ve şekli de ta’yin ve tesbit edilmiştir.
   Öyleyse, iyi maksatlarla yapılan ve iyi amellere sebep olma ve ibadete vesile olması yönüyle ibadettir. Maksut olan bir ibadet namaz oruç gibi farz olan bir ibadet değildi. işte 150 yıllık ibadetten kasıd namaz oruç zekat gibi ibadet olmadığı anlamak isteyen için anlatılmış oldu.
    Allah Teâlâ da kullarından, gerek îmânın, gerekse ibâdetlerin yüksek bir şuur ve idrâk içinde tezâhürünü istemektedir. Bu da ancak ilâhî azamet ve kudret akışlarını tefekkür ile mümkündür. Tefekkürde derinleşmek ve böylece rûhu inkişâf ettirmek, kulun en mühim mes’ûliyetlerinden biridir. Zîrâ ibâdetlerde huşûya, kalbin rikkat kazanmasına, muâmelâtta nezâkete ve ahlâkta kemâle erebilmek, ancak rûhu inkişâf ettirecek bir tefekkür ile mümkündür.
Hayat ve kâinâtı ibretle seyrettiğimizde, cevapları rûhumuzun derinliklerinde gizli daha pek çok suâl ile karşılaşırız: Bu cihâna nereden geldik? Niçin yaratıldık? Bu cihân nedir? Kimin mülkünde yaşıyoruz? Nasıl yaşamalıyız? Nasıl düşünmeliyiz? Nereye gidiyoruz? Fânî hayatın hakîkati nedir? Ölüm gerçeğinin sırrı nasıl çözülür? Ona nasıl hazırlanılır?..
İşte bu nevî tefekkürler, Kur’ân ve Sünnet’in rehberliği ile ilâhî kudret ve azamet tecellîleri karşısında kulu hiçlik ve acziyetini idrâke sevk eder. Yoktan var edilen insana, varlık ve benlik iddiâsında bulunmanın ne büyük bir yanlış olduğunu hatırlatır. Tefekkür ile ulvî bir ruh kıvamına eren mü’minin ise kulluk hayatında ve ibâdetlerinde yüksek bir feyz ve rûhâniyet hâsıl olur. Tefekkürle inkişâf eden rûh idrâk eder ki: Bedenin kıblesi Kâbe, rûhun kıblesi ise Cenâb-ı Hak’tır.”
Bunun içindir ki Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:
“İlimsiz ibâdette ve tefekkürsüz Kur’ân tilâvetinde fayda ve feyz azalır.” buyurmuştur. Zîrâ Hak’tan gâfil bir gönülle yapılan ibâdetler, derece derece kıymetini yitirir, hattâ bâzen bir yorgunluktan ibâret kalır.
Bunun içindir ki Hak dostları; namazı, son namazmış gibi düşünerek kılmayı; orucu, nîmetlerin kadrini ve muhtaçların ıztırâbını tefekkür ederek tutmayı, yâni bütün ibâdetleri mutlakâ tefekkür cihetine de riâyetle edâ etmeyi öğütlemişlerdir.
“Tefekkür gibi ibâdet yoktur.” (Ali el-Müttakî, XVI, 121)
Bir an tefekkür bazen bir sene ibadetten daha hayırlıdır.”
(Suyutî, Camiu’s-Sağir, II/127; Aclûnî, I/310)
   İbadetlerini yerine getiren bir insan, vazife-i ubûdiyetini eda etmiş olur, ne var ki o, tefekkürden hâsıl olan derinliği elde edemez. İşte bu mânâdaki tefekkür, bin sene ibadete mukabil demektir.
İşte böyle bir tefekkürle bazen insan gider, bin sene ibadet yapıp da ancak bu türlü bir tefekkürden mahrum kimselerin varabildiği ufka varır. Böyle bir anlayış ve şuur içinde, Rabbine teveccüh etmeyen biri, bin sene bir yerde dursa da düşünüp derinleşemediğinden kat ettiği mesafe bir saat tefekkürle kazanılan mesafeye müsavi gelmeyecektir.
   Ancak bu, onun bin sene yaptığı ibadetin boşa gittiği şeklinde de kesinlikle anlaşılmamalıdır. Zira Allah karşısında ne bir rükû, ne bir secde, ne bir kavame, ne de bir celse boşa gider.”Zerre ağırlığınca hayır yapan onu bulur. Zerre ağırlığınca şer yapan da onu bulur.” âyet-i kerimesinin ifadesiyle, herkes kazancına göre bir kısım şeylere mazhar olur. İbadetlerini yerine getiren bir insan, vazife-i ubûdiyetini eda etmiş olur, ne var ki o, tefekkürden hâsıl olan derinliği elde edemez. İşte bu mânâdaki tefekkür, bin sene ibadete mukabil demektir.
   Rabbine teveccüh etmeyen biri, bin sene bir yerde dursa da düşünüp derinleşemediğinden kat ettiği mesafe bir saat tefekkürle kazanılan mesafeye müsavi gelmeyecektir. Zihni, bir saat Allah’ın azametiyle meşgul etmek, onun isim ve sıfatlarının kâinattaki yansımalarına çevirmek, Allah’ın emir ve yasakları çerçevesinde çizilmiş hukukullah ve hukuku’l-ibad (Allah ve kul hakkı) konusundaki taksiratını düşünmek, bir yıl nafile ibadet yapmaktan daha hayırlıdır.
Bu külli kaide, her zaman herkes için aynı sonuç doğuracağı anlamına gelmez. Anlaşılması gereken husus; bir sene nafile ibadetlerden daha sevaplı olan bir saat tefekkürün var olduğu ve bu kapının herkes için açık olduğudur. Kişilerin ilmi, takvası, aklı, marifeti ve tefekkür kapasitesinin bunda büyük rolü vardır. ayet-i kerimesinin ifadesiyle, herkes kazancına göre bir kısım şeylere mazhar olur. İbadetlerini yerine getiren bir insan, vazife-i ubudiyetini eda etmiş olur; ne var ki, o tefekkürden hâsıl olan derinliği elde edemez. İşte bu manadaki tefekkür, bir sene ibadete mukabil gelebilir.
Hz. Mikdat bin Esved (r.a.) bir gün Efendimiz (s.a.v.)’e gelir ve sorar.
Ya Rasûlullah üç arkadasim da sizden üç ayri sey rivayet ediyor. Hangisi dogru?
– Ebu Hureyre (r.a.) diyor ki: “Bir saat tefekkür bir yillik ibadete denktir.”Ibn-i Abbas (r.a.) diyor ki: “Bir saat tefekkür üç yillik ibadete denktir.” Ebu Bekir Siddik (r.a.) diyor ki “Bir saat tefekkür yetmis yillik ibadete denktir.” Hangisi dogru ey Allah’in Rasûlü?
Efendimiz onlari çagirmasini buyurur. Mezkûr üç sahabi gelir ve Efendimiz sorar:
– Sizler neyi tefekkür ediyorsunuz?
Ebu Hureyre (r.a.) cevap verir:
– Ya Rasûlallah, yaratilisi düsünüyorum. Yeryüzünü, gökyüzünü varliklari, kâinati tefekkür
ediyor, ibret almaya çalisiyorum.
– Iste bu tefekkür bir yillik ibadete denktir. buyurur. Sonra Ibn-i Abbas (r.a.) cevap verir:
– Ya Rasûlallah, ben de öldügümü düsünüyorum. Kiyameti, hasri, mizani orada nasil hesap verecegimi kendime soruyor, nefsimi hesaba çekiyorum.
– Iste bu tefekkür üç yillik ibadete denktir. Son olarak Hz. Ebu Bekir Siddik (r.a.):
– Ya Rasûlallah, ahiret gününde mizanin kuruldugunu ve insanlarin bölük bölük cehenneme atildigini düsünüyorum ve diyorum ki, ya Rabbi beni cehenneme at ve orada gövdemi öyle büyüt, öyle büyüt ki oraya benden baska kimse girmesin.
Kâinatin Efendisi ve bütün insanligin terbiye edicisi (s.a.v.):
– Iste bu tefekkür de yetmis yillik nafile ibadete denktir buyurur.

PAYLAŞ