Yeni hoca olan talebe okutmak için yeterli mi?

medrese-hocalik   Medreseler… Kimimizin ömrünü verdiği, kiminin ömrünü aldığı kutlu mekanlar. Peygamberimiz zamanında Suffe adıyla temeli atılan ve günümüze kadar İslam’ın bozulmadan nesilden nesile aktarılmasını sağlayan, değişen dünyada maddeleşen insanlığa ve zamana meydan okuyan hoca fabrikaları.
   Osmanlı ile kurumsallaşan, İslam’ı Türkiye’den silmek isteyenlerin aşama aşama yıktığı medreseleri Mahmud Efendi Hazretlerinin tekrar ihya ettiği tartışma götürmeyen bir gerçektir. Elbette bu müddet zarfında karanlık, izbe, bodrum katlarda her an jandarmanın kapıyı kırarak içeri gireceği endişesiyle eğitim veren ve gören, bu uğurda mahkemelerde süründürülen ve hatta hapse düşen yiğit, fedakar, mücahid hoca ve talebeleri de unutmamak lazım.
   Camlara çekilen brandalarla gün yüzü görmeden, kuru ekmeğe kanaat ederek büyük fedakarlıklarla okuyan bu günün büyük hocaları her türlü takdiri hak etmektedirler.
MEDRESELER VE EKSİKLER
   İhvanlar.net olarak medreselerde gözümüze çarpan eksikleri ve “şöyle olsa daha iyi olur” gibisinden bazı hususları bir yazı dizisi şeklinde parça parça sizlerle paylaşmak ve görevli kardeşlerimizi bu konuda bilgilendirmek istiyoruz.
  Bu mesele çok önemlidir. Çünkü insanlar evlatlarını daha küçücükken Meryem’ce bu kurumlara adamakta, feda etmekte ve İslam’a hizmet için yetiştirilmesini beklemektedir.
   Bir kaç yazı ile sizlere arzedeceğimiz hususlardan ilki yeni hoca çıkmış talebeler olacak.
HOCA VE YETERLİLİK
   İlim yoluna giren bir talebenin en büyük nasipsizliği nedir diye sorulacak olsa çok sarih bir şekilde diyebiliriz ki, yeni acemi bir hocanın ilk talebe gurubu olmasıdır.
   Neden?
   Yeni hoca olmuş bir talebe evvela hamdır. Aldığı ilim zihninde daha yerli yerine oturmamıştır.
   Hoca verdiği ve vereceği her ders ile kendisini pişirecek ve hatta bazı konuları yeni yeni anlamaya başlayacaktır.
   Dolayısıyla talebelerin aldıkları derslerde büyük bir tatminsizlik yaşaması kaçınılmazdır. Talebeler sordukları sorulara yine ikna edemeyen cevaplar alacaklar, metnin tekrarlanmasından başka bir şey görmeyeceklerdir.
   Bunun sebeplerinden birisi de hocaların Türkçeye tam hakim olmayışı, Arapça ve Türkçe arasındaki bağı kuramayışıdır. Arapça ile Türkçe arasındaki bağı kuramadığı için talebelere misalleme yapamamakta ve dersi Türkçe ifadelerle onların seviyesine indirememektedir.
   Yine olgunlaşmamış bir hoca talebelere karşı empati kuramamakta, kendi anladığı için karşısındakinin de anladığını zannetmekte, dersi anlamakta güçlük çekenlere “nasıl anlamazsın” gibi çıkışabilmekte ve hatta “ileride anlayacaksın” diye geçiştirebilmektedir.
   Elbette bazı hususlar zamanla yerleşmektedir ve daha iyi anlaşılmaktadır. Ancak talebenin ders hususunda tatmin edilmemesi zamanla dersten soğumasına ve arapçayı “yapamayacağı” hususunda karamsarlığa düşmesine sebep olabilir, şeytanın vesveselerine kapı aralar.
   Dolayısıyla yeni hocalar için staj ve pratik yapacakları saha oluşturulmalıdır.
    Bizde icazeti alan bir talebeyi alelacele bir medreseye yerleştiriyorlar. Bunun yerine pretisyenlerin eğitim gördüğü araştırma hastanelerinde olduğu gibi mekanizma oluşturulsa…
   Yeni hoca çıkan talebeler tecrubeli bir hocaefendinin yanına yerleştirilse, tecrübeli hocanın gözetiminde talebelere ders verse,. Yanıldığı ve eksik kaldığı yerlerde hoca tarafından ikaz edilse… Yani eksiklikleri giderilip kendisine bir eğitici olma istikametinde yön verilse nasıl olur?
   Yani bu konuda en azından belli bir müddet veya ilk kitaplarda başında tecrübeli bir hoca bulunsa iyi olmaz mı?
   Çok iyi olur…
   Çünkü mevzu bahis burada kendini ilme adamış bir talebe gurubu. Sonra olan talebeye oluyor. Yeni hocanın yetiştirdiği ilk gurup mutlaka nakıs kalıyor ve içlerinden medreseyi bırakıp tamamlayamayanlar oluyor.
   Bir talebe bile bu sebeple ilim yolundan vazgeçse veya zayi olsa vebal kimindir?
   Bu bir öneridir elbette. Kabul eden veya etmeyen de olabilir. Bizler sadece söylüyoruz. İşin erbabı bu işi bir düşünse gerektir…
www.ihvanlar.net

PAYLAŞ