Talha Hakan Alp nereye gidiyor?
Değerli kardeşlerimiz, bu yazımızdaki amaç Talha Hakan Alp Hoca’yı yermek veya tenkit etmek değildir. Belki bizim vesilemizle bir yanlış düzletilir diye umud ediyoruz.
Talha Hoca’nın ilmi, ahlakı ve sakin üslubu gerçekten de takdire şayandır. Ancak kendisinin bazı şeylere hafifçe felsefi bir yaklaşım sergilediğini görüyoruz. Bunun neticesinde yanılmalar olabiliyor.
Talha Hakan Alp’in en son yaptığı paylaşım yine tartışma konusu oldu. Kendisiyle beraber aynı çatı altında olduğu Ebubekir Sifil Hocaefendiye’de muhalif düştüğü anlaşılan Talha Hakan Hoca Ehli Sünnet’in = İslam olarak algılanmasından rahatsız olmuş ve bunun tekfirciliğe kapı açtığından dem vurmuş.
İşte o paylaşımlar:
EHLİ SÜNNET EŞİTTİR İSLAM DEĞİLSE İSLAM NEDİR?
Tekfir etmek “İslam dairesi dışında” görmek demektir. Ancak Ehli Sünnetin temel kaidelerinden birisi de “ehli kıble tekfir edilmez”dir.
Talha Hakan Alp, “Ehli Sünneti İslam’a eşitleyenler var” diyor ve bu düşüncenin “indirgemeci olup” diğer mezhep ve fırkaları “İslam dışılaştırmak yani kafir saymak” olduğunu söylüyor.
Ehli Sünneti İslam’a eşitliyoruz. Ehli Sünnet İslam’ın ana caddesidir diyoruz. Çünkü Ehli Sünnet Peygamberimiz ve Eshabı nasıl inanmış ise öylece inanmak demektir.
İnanç konuları hepinizin bildiği üzere amel gibi değildir. Amelde mezhepler ve ihitlaflar vardır. Namazda Fatiha’yı okumak farz mıdır? Vecip midir? Kimisi farz derken kimisi vacip demiştir. Hepsinin kendine göre delili vardır ve haktır. Amelde ihtilaf rahmettir, genişliktir.
İtikatta ise hakikat birdir, ihtilafa yer yoktur. (İhtilaf varmış gibi görünüyor ama aslında yoktur. İhtilafı Peygamberimiz ve ashabından yıllar sonra gelip bid’at görüş ortaya atan şahıslar çıkartmışlardır)
Bir misal verelim: Kader var mıdır? Yok mudur? Resulüllah ve Ashabının inancına göre vardır. Kaderiyye’ye göre ise yoktur. O halde “İslam” dininin inancı hangisidir?
Elbetteki “Ehli Sünnet” inancıdır. Çünkü Resulüllah ve ashabı öylece inanmış, kaderi inkar sonradan türemiştir. O halde İslam inancı = Ehli Sünnet desek yanlış yapmış mı oluruz? Hayır, yanlış yapmış olmayız bilakis hakikati söylemiş oluruz.
Peki biz inançta bid’at sahibi olanları tekfir mi ediyoruz? Hayır. İnançta Resulüllah ve eshabından ayrıldıklarını söylüyoruz ki bu sözümüz de Resulüllah’ın hadisine dayanıyor. Efendimiz buyuruyor ki:
“Dine sonradan sokulan her şey bid’attır, her bid’at dalalettir, her dalalet ateştedir.” (Müslim: 867, Nesei: 3/188)
Ehi Sünnet alimler bu hadisi “imanını kurtarması şartıyla, itikattaki sapıklığın ateş ile temizleneceği” olarak da yorumlamışlar, bid’at sahibi olanların kafir olduklarını iddia etmemişlerdir.
Her Müslüman Resulüllah ve ashabı gibi inanmak ile mükelleftir. Ayet-i Celilede buyrulduğu üzere: “Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar; dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar.” (Bakara 137)
O halde, itikatta düşülen bazı hatalar bid’at olmakla birlikte “küfrü” gerektirmiyor ise ana caddeden “sapmak” olur. Ve bu sapma (küfrü gerektirmiyorsa) kişiyi dinden çıkarmaz ama “bid’at” sahibi yapar.
Ehli Sünnet görüşü böylecedir. Ehli Sünnette tekfir yoktur.
TALHA ALP’İN GÖZÜNDEN BAKARSAK
Talha hocanın yukarıdaki görüşlerinden yola çıkarsak Kaderiyye de İslam’dır, Mutezile de İslam’dır, Şia da İslam’dır. O halde Resulüllah ve Eshabının yolunun, onların inancının ne değeri vardır? Herkes kendi uydurduğu yola “İslam” diye tabi olsun ve biz de ses çıkartmayalım. “Bu inanç İslam’da yoktur” demeyelim. Çünkü Talha Hoca’ya göre “tekfircilik” yapmış oluyoruz.
EBUBEKİR SİFİL HOCAEFENDİ ANLATMIŞTI
Ehli Sünnetin en güzel tariflerinden birini Ebubekir Sifil Hocaefendi yapmıştı. Talha Hoca’ya cevap niteliğinde bir konuşma, izleyelim: