İfrat-Tefrit Tutumlar Arasında Hadis
Özellikle “Üçaylar” gibi belli zaman dilimlerinde bir kısım hadislerin dolaşıma girmesi vaka-yı adiye haline geldi maalesef. Bu ayların faziletleri, bu aylardaki belli gecelerde namaz kılmanın sevabı, kılınacak namazın hususiyetleri… ile ilgili birçok rivayet “Resulullah (s.a.v) buyurdu ki…” denilerek naklediliyor.
Öte yandan “Hadis” dendiğinde adeta kimyası bozularak kırmızı görmüş gibi davranan bir kısım çevreler de bu durumu bahane ederek Hadis/Sünnet alanına salvo atışına geçiyor. Bu ümmet bu iki uçtan birine mahkûm mudur? Bu işin bir ortası, bir hakikati yok mudur?
Elbette vardır. Mesele önyargılarımızdan sıyrılma ve her ilmi ehline havale etme dirayetini gösterebilmekte…
Üçaylar ve kandillerle ilgili olarak kitaplarda ne bulduysa “hadis” diye nakledenler, tutumlarını garantiye alabilmek için tehlikeli bir söyleme başvuruyor ve “Bakın bu hadisi İmam Gazzalî kitabına almış. Sen buna “uydurma” dersen onu yalancılıkla itham etmiş olursun. Ahirette İmam Gazzâlî gibi bir veliyle hasımlaşmak ne büyük felakettir!..” türünden tahditler savuruyor. Bundan daha tehlikelisi, bir kısım kitaplarda “Kime Allah’tan bir (amelin) fazilet(iyle ilgili bir haber) ulaşır, o da kendisine ulaşan o faziletle amel ederse, o fazileti ona nakleden kişi yalancı bile olsa Allah ona o amelin sevabını verir” tarzında nakledilen bir rivayeti delil getirerek insanları sahih-uydurma demeden ellerine geçen her rivayetle amel etmeye teşvik edenlerin aymazlığı.
Hemen belirtelim ki bu rivayetin senedinde bulunan Ebû Ma’mer Abbâd b. Abdissamed el-Basrî hakkında İmam el-Buhârî “münkeru’l-hadis’tir” demiştir. Ehlince malumdur ki İmam el-Buhârî, “Kimin hakkında münkeru’l-hadis’tir” demişsem, ondan rivayette bulunmak helal değildir” demiştir.
Yine bu rivayetin senedinde bulunan Muhammed b. el-Kasım el-Muhâribî, Eb.u’l-Hasen b. Hammâd, el-Hâris b. el-Haccâc isimli raviler de muhtelif açılardan cerh edilmiş kimselerdir.
Bir yanda Efendimiz (s.a.v)’in, Kim benim üzerimden bilerek yalan uydurursa cehennemdeki yerine hazırlansın” tarzındaki tüyler ürperten tehdidi ve “Kim bizim emrimize (hükmümüze) dayanmayan bir amel işlerse, o amel merduttur” tarzında sahih hadisler, diğer yanda uydurmaya uydurmayla getirilen deliller!!
İmam Takiyüddîn İbn dakik el-Iyd şöyle der: “Mâlikîlerden bir zat regaib gecesi namaz kılan bir cemaatle, haram fiiller işleyen bir grup görmüş, haram fiiller işleyenlerin durumunun, namaz kılanlardan daha iyi olduğuna hükmetmiş. Zira haram fiil işleyenler yaptıkları işin farkındadırlar ve tevbe etme ihtimlleri mevcuttur; diğerleri ise yaptıkları işin taat olduğuna inandıkları için tevbe etmeleri de söz konusu değildir.”
Hadis alimleri bir hadise “uydurma” dediğinde, onu eserine almış kimseyi değil, uyduranı itham etmiş olurlar. Onu eserine alan kişi bunu çeşitli sebeplerle yapmış olabilir, hatta bundan mazur da görülebilir. Ama o rivayetin uydurma olduğu ortaya çıktınktan sonra sırf d alim bunu eserine almıştır diye rivayetin üstüne kapanmaya devam etmek, Efendimiz (s.a.v)’in tehdidine muhatap olmayı da beriberinde getirecektir. Herkes hesabını buna göre yapmalıdır.
İnsanları uydurma hadisten sakındırmak yerine, uydurma hadisle amele teşvik etmek, ancak ahir zamanda görülebilecek bir garabet olsa gerek. Bunu yapanlar, “ben kaynağını veriyorum” diyerek bu işin sorumluluğundan kurtulabileceklerini sanıyorlarsa fena halde yanılıyorlar.