Tarikattaki bazı söylemlere dikkat etmek gerekiyor

  Öncelikle şu hususun altını çizelim. Bizler ibadetlerimizi, görevlerimizi ve vazifelerimizi Vehhabi Selefi veya tarikat inkarcılarına göre şekillendirecek, delilleri onlara şirin görünmek için yok sayacak, ayetleri onların istediği gibi anlayacak değiliz. Zaten bu düz mantıklı insanları ikna etmek mümkün değildir. Onlar Kur’an-ı Kerimdeki ayetleri hiçbir ilim sahibi olmadan kendi heva ve heveslerine göre yorumlayabilmektedir. Nerede hadisleri ve selefin nakillerini kabul etsinler?
   Ancak mutasavvıflar da bu konuda dikkatli olmalıdır. İnkarcıların, saf kalpli Müslümanları aldatmak için kullanacakları kozları ellerine vermemelidir. Bu konuda hem misal vereceğiz, hem cevap vereceğiz hem de öz eleştiri yapmış
   İnternette vehhabi selefilerin dillerine doladıkları bazı hususları gördük. Onlardan bir kaçı şunlar:
ALLAH DOSTUNUN HUZURUNDA BULUNMAK
    Efendi Hazretlerini görmeye gelen kalabalığa orada bulunan bir hocaefendi şöyle sesleniyor: “Allah dostunun huzurunda bir an bulunmak 150 yıl ihlasla kılınan namazdan daha efdaldir.”
   Bu sözün aslını ve ne için nakledildiğini söylemeden önce şunu belirtmek isteriz. Bu gibi sözler kesinlikle ilmi kitaplara alınmamalıdır. Çünkü ilim erbabı haklı olarak yüz yıllık ve ihlasla kılınan namazdan daha efdal sayılan bir şey için ayet ve hadisten delil isteyecektir. Bu konuda ise ayet ve hadisten bir delil mevcut değildir.
   Bu söz ne için ve nasıl söylenmiştir:
   Bu sözün aslı Mesnevi’de şöyle geçmektedir. “yek zamani sohbeti ba evliya bihter ez sadsal ibadet bi riya”
   Manası şöyledir: Allah dostunun sohbetinde bir zaman bulunmak, yüz yıl riyasız ibadetten daha iyidir”
   Peki bu söz ne manaya gelmektedir?
   Mevla’nın mesnevisinde namaz değil ibadet olarak geçiyor. Bu mana, tevile daha uygundur. Çünkü “ibadetin” karşılığı daha geniş bir saha olmakla birlikte namaz hususi bir ibadettir.
 Bu sebeple “yüz yıl namaz kılmaktan efdaldir” sözü yanlış bir ifade olabilir.
   Mevlana Hazretleri muhtemelen burada ibadet derken de zikretmeyi kasdetmiştir. Çünkü Kur’an-ı kerimde bir çok yerde Allah’ın zikredilmesi emredilmiştir. Biz Mevlana’nın sözünden yola çıkarak cevap vereceğiz:
   Bu söz ibadet ile Allah dostunun huzurunda bulunmayı kıyaslamamaktadır. Yani Allah dostunun huzurunda bulunmayı bir ibadet olarak yansıtmamaktadır. Bu sözde ruhsal olgunluğa işaret vardır. Şöyle ki:
   Bir insanın çektiği zikirler elbette onun sevap hanesine yazılacaktır. Ancak tasavvufun amacı olan ruhsal olgunluk ve nefis terbiyesi çok farklı bir durumdur.
   Kişi yüz yıl zikir çekse lakin an itibariyle yaptıklarını beğense, ameline güvense veya ihlasla yaptığı bu ibadetleri bir kimseye anlatıp riya yapmış olsa zikirlerinden bir şey alamayacaktır. Ki, kuru zikir sahibine çok da fayda vermemektedir.
   Allah dostunun sohbetinde olmak, onların sözünü dinlemek ise Allah ile beraber olanla beraber olmaktır. Bu sebeple ruhani olgunluğa kavuşturan bir an duruş, yüz yıllık zikirden iyi olabilir.
   Bu açıdan söylenmiş bir sözdür. Yoksa ibadetin sevabıyla kıyaslanıp, Allah dostunun huzurunda beklemeyi daha büyük bir ibadet sayan bir söz değildir.
   Ayrıca bu bir ayet veya hadis değildir. Bu söze bir ayetmiş gibi itikat etmemek gerekir. İnsanları da böyle yönlendirmemek gerekir.
SÖYLENMEMELİ
   Söylense bile şerh üzerine şerh isteyen bir sözü, alim cahil – avam herkese açık bir alanda ve ayetleri bile kendi arzularına göre yorumlayan sapkınların, mutasavvıflar aleyhine fırsat kolladığı bu ortamda zikredilmesi hiç de uygun değildir. Tasavvuf düşmanlarını geçtik bu sözün hakikatini anlamayan insanların ve müritlerin bile yanlış itikada düşmesi ihtimaldir.
   Bu söz söylendiği zaman müride bir şey kazandırmaz, söylenmediği zaman bir şey kaybettirmez. Her hâlükârda söylenmesi ve bir kitapta zikredilmesi uygun değildir.
   Şöyle bir takdim yapılsaydı daha güzel olurdu: “Şimdi Allahu Teala’nın bir dostu geliyor. Sükunet ve vakar ile, bize yakışan edep ile bekleyelim”
   Böyle olsaydı elbette çok daha makbul olurdu.
CİMA ANINDA SALİH KİMSELERİ DÜŞÜNMEK
   Cübbeli Hocamızın rabıtayı delillendirmek için yazdığı “Tarikatı aiyyede rabıta-i celiyye” adlı eserinde şöyle bir hususu dile getirmiş: “Bazı ulema , doğacak çocuğa bereketi sirayet eder ümidiyle kişinin, cima halinde Salih kimseleri düşünmesini güzel görmüşlerdir.’ diyor.
   Cübbeli Hoca bunu bir kaynağa dayandırarak almış. Kaynağı ile beraber cümlenin tamamı şöyle: “Herhangi bir işi , severek ve kalbi istila edecek şekilde düşünmek o işi yapmak gibi insana tesir eder. İyilikleri düşünmek iyi , kötüleri hayal etmekse kötüdür. Bazı ulema , doğacak çocuğa bereketi sirayet eder ümidiyle kişinin, cima halinde Salih kimseleri düşünmesini güzel görmüşlerdir. O halde düşünceyi haram ve mübahlardan çevirip , iyilere yönlendirmek , hiçbir akıllının inkara kalkışmaması gereken şeylerdendir ki rabıta da bu hayali sohbetten ibarettir. ( Muhammed Salih , Beğiyyetül- Vacid , Sayfa . II)
   Cübbeli hoca burada cima anındaki düşünmeyi değil de rabıtanın hayali sohbetten ibaret olmasını ve iyiyi düşünmenin iyi olmasını almıştır. Vehhabilerin fikir atası İbni Teymiyye’de aynı görüştedir. Kişi sevdiği ile beraberdir yorumlamasında bakın ne diyor:
   “Bu hadis haktır. Zira sevenin, sevilen ile beraber olması fıtrî bir iştir, başka türlüsü olamaz. Kişinin, sevdiği ile beraber olması demek, onun muhabbeti üzere devam etmesi demektir. Binaenaleyh muhabbet, mütevassıt seviyede veya buna yakın olursa, kişi de sevdiğiyle bu ölçüde beraber olur. Eğer muhabbet kâmil olursa, kişi de sevdiği ile kâmil bir beraberlik içinde olur. Kâmil muhabbet, sevilenin sevdiği her-şeyde ona muvafakat etmeyi (sevdiğimizin sevdiği herşeyi sevmemizi) gerektirir. Tabii eğer seven buna kadir ise…” (İbni Teymiyye, Mecmû’u’l-Fetâvâ, 10/752)
   Selefi vehhabiler şimdi İbn-i Teymiyye’yi de zaten gözden çıkarmış durumdalar. O’nun da işlerine gelen beyanlarını alıyor diğerlerini sallıyorlar.
ALINMASA DAHA İYİ OLURDU
   Cübbeli Hoca’nın adı geçen eseri rabıtanın ilmi boyutta ele alındığı bir eser olması hasebiyle her rivayetin bu kitaba alınmaması daha iyi olurdu. Çünkü en başta da dediğimiz gibi anlayan var, anlamayan var. Konuyu itikadi yanlışa sürükleyecek insanlar var, tasavvufun aleyinde kullanacak insanlar var. Dikkatli olmak gerekirdi diye düşünmekteyiz.
İLİM, ŞERİAT, İHLAS, İSTİKAMET
   Sofi kardeşlerimizden, ihvanlarımızdan, hocalarımızdan rica ediyoruz. Artık internet çağındayız bir odada bir arabada söylediklerimiz söylediğimiz yerde kalmıyor. Cahiller tarafından yanlış anlanıp, tarikat düşmanları tarafından da kullanılıyor.
   Artık ilim anlatalım, şeriatı anlatalım, Peygamberimizin ve şeyhimizin örnek alınası güzel ahlakını anlatalım. Şeyhimizden anlatacaksak teşvik edici sözlerini ve şeriattaki istikametini anlatalım.
   Müridlere ilim lazım, şeriat lazım, ders aşkı lazım, istikamet lazım. En önemlisi peygamberimizin ahlakı ile ahlaklanmak lazım. Tasavvuf yolu ancak bu şekilde canlanır ve fayda sağlanır.
   Önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz gibi müride “müridin yatakta kaç kere döndüğünü bilmeyen şeyh kamil şeyh olamaz” gibi şeyleri anlatmanın müride kazandıracağı bir şey yoktur. Böyle şeyler cahiller tarafından yanlış anlaşılıyor, farklı yerlere çekiliyor, art niyetliler tarafından da kullanılıyor. İlim ehli tarafından da tenkit ediliyor.
   Dolayısıyla çok dikkat etmek zorundayız. Tasavvufun özüne inmemiz lazım. Bu da kalbi Allah’tan başka şeylerden temizlemek, nefsi tezkiye etmekle mümkün olur. Zühd, takva, vera yolunu tutmakla olur.
   Bir mürid Müslüman kardeşini kendisine tercih edemiyorsa daha alması gereken çok yol var demektir. Çünkü bu yolun temelinde Mümin kardeşinde erimek vardır. Ancak bakıyoruz bırakın birbirinde erimeyi herkes birbirini eritme peşinde koşuyor.
   Demek ki öncelikle nefsi tezkiye yolunda çok yol almamız lazım. Şeyhimizin işte bu yönlerini ele almamız gerekiyor. Ahlakı, takvası, istikameti nasıl buna bakmamız gerekiyor.
VEHHABİLERE LAF ANLATILMAZ
   Yukarıda da dediğimiz gibi adamlar ayeti bile kendilerine göre yorumluyor, senin söylediğin bir sözün tevilini düşünür mü? Düşünmez, hemen tekfir eder.
Onların tekfir etmesiyle elbette kimse kafir olacak değil ama saf ve temiz kalpli Müslümanların zihinlerini bulandırmaya çalışıp bu vesileyle de kendilerine taraftar toplamaya çalışıyorlar.
   Zıvanadan da çıkmış durumdalar.
   Sofilerin arabası bile onları çileden çıkartıyor. Müslümanların zengin olmasını hazmedemiyorlar. Hele Ehli Sünnet hocaefendilerin Tv’lerde boy göstermesi, internet ortamında yayılması onlara sara nöbetleri geçirtiyor.
   Bunların ağına düşenlere acımak lazım.
   İngilizlerin coşturması Vehhabbilik her ülkede evrim geçire geçire tehlikeli bir boyut kazandı. Dur durak bilmiyorlar freni patlamış kamyon gibi nere toslayacakları belli değil.
www.ihvanlar.net
DİĞER BAZI HUSUSLAR:

PAYLAŞ