Saptırıcı ilahiyat profösörlerini tesbit yöntemleri ve bunların ortak özellikleri

Bir kardeşimiz Saptırıcı ilahiyat profösörlerini tesbit yöntemleri ve bunların ortak özelliklerinin ve hareket tarzlarının tahlili konusuyla İFSAD faaliyeti yapan ilahiyatçıların tanınması için bir çalışma hazırlamış… Buyrun:
   1- Birşey anlatırken sakat görüşlerinin arkasından davalarını Ayeti Celilerle isbata çalışırlar : (Dikkat en önemli özelliklerinden biridir bu. Konuştuklarına sakat
görüşlerine ikna etmek için onu hemen Ayeti Celile ile ispat ve takviye etmeye çalışırlar.) Dikkat ediniz ki bu ilimlere vakıf olmayan iyi niyetli vatandaşımız Ayeti Celileden kaynak gösterince Ayeti Celileye muhalefet etmekten korkmakta ve cevap verememektedir… Halbuki Kur’an ve Hadisi Şerifden ahkâm çıkartma işi Müctehitlerin işidir… (bunlarda kendilerini her ne kadar müctehit sansalarda müctehit değildirler) Bunlara şöyle denilebilir : “Sen müctehitmisin Ayeti Celileden Ahkâm çıkarıyorsun, fıkıh kitabından alınmış görüş olarak kaynak göster” Müctehitliğin şartları vardır bir şartıda ravileri ile beraber en az 300bin Hadisi Şerifi ezbere bilmektir(Ravilerle beraber milyonu bulabilir)… Dinimizi ve
   Dinimizin ahkâmı yüzlerce yıldır nakledilmiş ve yetiştirdiği Âlimlerle bize ulaştırmış olan müctehitler bu prof’ların dediğini demiyor, bunlarında müctehit olmadığı aşikarken biz şimdi bu 3 profösöremi yoksa yaklaşık bin senedir binlerce büyük Âlimin kabul ettiği ve izinden gittiği Müctehitlere mi inanacağız.. Zamanımızdada müctehit bilindiği kadarıyla yoktur, zaten müçtehit kuşağı yaklaşık Efendimizin vefatından sonra ilk iki asır civarıdır, ictihat kapısı açıktır ancak giren yoktur, çünkü şartları çok ağırdır …
   2- Delille değil Akıllarıyla neticeye varmaya çalışır ve buna göre fetva verirler: Bu zevatın ilham kaynakları hocalarının hocaları İngilizlerin hususiyetle mısırda
belli makamlara getirdiği Muhammed Abduh (bu zat masondur) gibi zatlardır… Öyle ki Fil Suresindeki kuşların kuş değil sivrisinek, atılan taşlarında mikrop olduğu gibi kafadan bir yorum çıkarmıştır.. (Ayeti Celilede kuş buyuruluyor , taş buyuruluyor sen nereden çıkartıyorsun bu manayı). Dolayısıyla bu takipçileri de bu şekilde akıllarını yürütmektedirler…
   3- Ahkamı Ayeti Celileden çıkartırlar : Dolayısıyla Ayeti Celilede görmedikleri şeyi de hemen aklını devreye sokarak reddederler. Mesela : (Abdulaziz Bayındır)Ayeti
Celilede görmediği için hemen aklını devreye sokup “Kur’an-ı Kerimi abdestsiz tutabilirsiniz” şeklinde çarpık ve temelsiz fetvayı vermiştir (halbuki bunun böyle olmadığını sekiz yaşındaki çocuklar bile bilmektedir). Acaba hiç mızraklı ilmihalide mi okumadı bu zatlar ?
   4- Verdikleri fetvalara dikkat edinizki genelde muteber hiçbir fıkıh kitabını kaynak göstermezler… : Çarpık görüşlerine ve fetvalarına Osmanlı Medreselerinde
kabul görmüş bir tane muteber kaynak göstermezler. Fetva verirler ancak şu kitapta diye söylemezler(Zira kaynakları akıllarıdır)
   5- Görüşleri ve ortaya koyduğu fikirleri İCMAYA muhaliftir : Edille-i Şer’iyye 4 tür : Kitap Sünnet İcma Kıyas. İcmaya delil teşkil eden Efendimizin “Ümmetim hata üzere birleşmez”(dalalet üzere birleşmez diye de geçmektedir bir başka Hadis-i Şerifde) Hadisi Şerif mütevatirdir. Dolayısıyla Müctehitler dalalet ve hata üzere birleşmez. (Bu konuda öyle bir titizlik vardır ki, o asırda yaşayan “bir müctehit” ictihat edilen konuda muhalefet etse icma olmaz diye görüş vardır). Şimdi Bütün Müctehitler İmam Âzamlar, İmam-ı Ebu Yusuflar, İmam-ı Muhammedler, İmam-ı Şafii ler, İmam-ı Malikler, İmam-ı Ahmed ler bilememişler, bu üç ilahiyat profösörü bilmiş !!! Yukarıda ki mütevatir Hadis-i Şerif Ümmetin (Müctehitlerin) hata üzere birleşmeyecekleri konusunda kat’i nass’ken, bu 3-4 ilahiyat profösörünün dalalet üzere birleştikleri açıktır
   4- Hocalarınında kendilerininde arapçaları son derece zayıftır : (Çok inatçı bir ilahiyatçı profösör ile karşılaşırsanız önüne Molla Cami isimli Nahiv kitabını koyup
açın ortadan herhangi bir sahifeyi ; Anlatmayı bırakın bakın bakalım okuyabilecekler mi… Bu arada okuduğu yeri kontrol etmesi için 15-16 yaşında bir medrese talebesi de alınırsa iyi olur. Ekranlarda Ayeti Celileri okuyup mana vermelerine aldanılmasın zira, ilahiyatta Ayeti Celileyi manasıyla beraber ezberlemektedirler… Biraz bilgisi olan bir seyircinin email ile bir edat ile ilgili bir kâideyi hatırlatması karşısında Abdülaziz Bayındırın son derece endişelendiği ve heyecanlandığı müşahede edilmiştir. (ve buna da cevap verememiştir).
(İlmi yeterlilik tvlerde din ilminde mütehassıs olmayan kişilerin karşısında ortaya çıkmaz, müderris bir hocanın karşısına çıkarsın, o zaman ne bildiğini millette görmüş olur )
   5- Bu ilahiyat proflarından bazısı “temiz Müslümanları” şirk ile itham ederler : (Hususiyetle vehhabi kafalı olanlardan Abdulaziz Bayındır) Tvlerde karşısına Dini
bilgisi olmayan kişilerin karşısında kabir ziyaretinde ellerini açıp “ALLAH’ım bu Evliya kulunun hürmetine duamı kabul et” diyen temiz Müslümanı şirk ile itham etmektedirler
   (Bayraktar Bayraklı da sanki kendisi bir şeyden haberi varmış gibi ona avukatlık yapmaktadır). Birde Bayındır(kafa yapısı vahhabi olduğundan) edepsizce Ecdadımız Osmanlıya saldırmaktadır(Osmanlı iyi olsa çökmezmiş). (zira vahhabiler Osmanlıyı hiç sevmezler, bu zatta vahhabi görüşü üzeredir, bununla beraber vahhabiler dahi bunun kadar bozuk değildir denilmektedir)… Fatih Sultan , Dördüncü Murat, Aziz Mahmut Hüdai, Şah-ı Nakşibendi hazretleri, Ariflerin Sultanı Beyazıd-ı Bestami, 70 bin Evliyanın serdarı İmam-ı Rabbani قدس ال اسرارهم . İşi anlamadı da, yarım yamalak arapçalarıyla bu üç tane ilahiyatçı profösör anladı işi !!!
   6- Bunların ilahiyat fakültesindeki hocaları : Bazı ilahiyat hocalarının çok cesur olması ve kendilerini müctehit sanmaları. Ayrıca talebelerini yetiştirirkende talebeye
Ahkâm Hadislerini okutarak son derece cesaret vermeleri ileride mezun olduklarında günümüzdeki bu mezkur fetvalarıyla milletin başına bela olan ilahiyatçıların çıkmasına sebep olmaktadır…
   7- Nefislerine uymaktadırlar : İlim tâhsili nefsi terbiye etmez… Nefislerine uymaları sebebiyle, biraz bazılarının hoşuna gidecek fetvalar verilmesiyle çevresindeki
kalabalık artınca, artık kendileri Ûlema-i Rasihin’den görmeye başlarlar. Bayraktar Bayraklı’da olduğu gibi o kadar büyük alimlerin kurcalamadığı biz iman ettik dedikleri müteşabih Âyeti Celilelere mana vermeye kalkar da Usul kitaplarında zikredilen “kalbi kayanların nasibi” olan bu hisseyi almış olur…
   8-Yabancı devletlerin yetiştirip özellikle toplumun akaidini bozmak için yerleştirdiği adamlar : Şimdiki ismi İran olan safevi devletinin, Osmanlı zamanında
sıkça uyguladığı bir yöntemdir bu …İlahiyat fakültelerinde de şii profösörler olduğu söylenmektedir. Bunların nasıl adam yetiştireceği de malumdur…(Osmanlıda da Kanuni döneminde iki kazaskerin bile ilmi münazarada başa çıkamadığı şii ajanını şah yönetimi istanbulda Sünni Müslümanların akaidini karıştırmak için göndermiş , daha sonra Şeyhülislam olan İbni Kemal Paşazade Hazretleri münazarada onu paçavraya çevirmiş ve Sadrazam makbul/maktul ibrahim paşanın emriyle idam edilmiştir)
   9-Sosyetik ve sosyalist liboşlara yaranmaya ve kendini sevdirmeye çalışmak : İstanbul müftüsü entelektüel çevreye veya sosyeteye yaranmak için İstanbuldaki
camilerdeki ezan sesini kısmaya cür’et etmiş, gelen tepkilerden sonra geri adım atmıştır. (Bunu da bir kaç ilahiyatçının üsküdardaki sosyetik çevrenin rahatsız olduğunu ve ezanın kısılması ricası üzerine yapmaya yeltenmiştir.). Ancak tarihe “ezanın sesini kısmaya cür’et eden müftü” olarak geçmekten kurtulamamıştır. Hale bakın ki İstanbul işgâl altındayken kâfirler dahi buna cür’et edememiştir…
www.ihvanlar.net

PAYLAŞ