Gizli zikir bidat midir? Gizli zikir delili nedir?

Bazıları gizli zikrin bidat olduğunu iddia ederler. Biz bunlara kısaca cevap vereceğiz.

   Allahu Teala Araf suresi 205. ayet-i kerimesinde buyuruyor ki:
   “Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak ve yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma”

 Allahu Teala bu ayet-i kerimede “nefsinden” yani “içinden” zikret buyurmaktadır. Hemen peşinden de “yüksek olmayan bir sesle” zikret buyurmuştur.

 Ayet-i kerimenin sonunda ise Rabbimiz “gafillerden olmayın” buyurmuş, böylelikle gafleti giderecek şeyin zikir, zikrin ise gizli ve yüksek sesle olmayanını beyan etmiştir.

 İnsan feyzi, rahmeti, sevinci, hüznü, itminanı gönlünde (kalbinde) hissettiği gibi gafleti de kalbinde hissetmektedir….
   Tefekkürün, düşünmenin, idrak etmenin mekânı da yine kalptir. Allahu Teala kalbi mühürlenen kafirler hakkında şöyle buyurmaktadır:

   “Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azab onlaradır.” (Bakara /7)

Kur’an idrak ve zikir mahalli olan kalbe iner:

   “De ki: “Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.” (Bakara /97)

   Dil ile söylenen şey kalp ile idrak edilmiyorsa ancak dilde kalacaktır ve yüzeysel olacaktır. Bir mana ifade etmeyecektir.
Bakınız Allahu Teala kalbi nasıl sorumlu tutuyor:

 “Allah sizi, yeminlerinizdeki ‘rastgele söylemelerinizden, boş, amaçsız sözler’den dolayı sorumlu tutmaz; fakat kalplerinizin kazandıklarından dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, yumuşak davranandır.” (Bakara /225)

 Zikrin en hayırlısı kalpten gizli olanıdır. Çünkü dil ile söylenip kalbe inmeyen yani düşünülmeyen zikrin hiçbir tesiri yoktur. Nasıl ki, manasını düşünmeden veya bilmeden kelime-i şahadet getirmenin kişiyi Allah katında mümin saymaz ise manası düşünülmeyen zikrin de tesiri yoktur

Dolayısı ile kalp ile zikretmek; hatırlamak gerçek bir zikirdir.
   Kalbini Allah’ın zikrine alıştıran kişi dili ile zikretmese de kalbi ile Allah’ı anmaya devam edecektir. Bu sebepledir ki tarikatta ilk olarak kalp zikri verilir. Ancak daha sonra kalp zikri tamamen bırakılmadan dil ile zikre geçilir ve kalp ile dil zikri birleştirilir. Kalp, dil ve bütün beden Allah’ı zikri ile meşgul olur.

 Bu konuda elbette daha bir çok şey söylenebilir ve izahatlar yapılabilir ancak biz bu kadarıyla yetinelim ve size bazı delilleri sunalım.
Allahu Teala Araf suresi 205. ayet-i kerimesinde buyuruyor ki:

 “Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak ve yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma”

 Ebu Hureyre (Radıyallahu anh)ten rivayet edilen bir hadis-i Kudsi’de Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: “Her kim beni kendi içerisinde zikrederse Ben de onu kendi Zat’ımda (meleklerime bile duyurmadan) zikrederim. Kim de Beni bir topluluk içerisinde zikrederse Ben onu onlardan daha hayırlı (olan melek) cemaat(leri) arasında anarım.” (Buhari, Tevhid: 15, no: 6970, 6/2694; Müslim, Zikir:1, no:2675, 4/2061; Alusi, Ruhu’l-Meani: 6)

Bu hadis-i kudsi şu ayet-i kerime ile de paraleldir:
  “Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım.” (Bakara 152)

   Damra ibni Habib (Radıyallahu anh)den rivayet edildiğine göre Resulüllah Efendimiz (Sallalahu Aleyhi ve Sellem):
“Allahu Teala’yı dikkat çekmeyecek şekilde çokça zikredin” buyurmuştur. O zaman dikkat çekmeyecek zikir nasıl olur? Diye sorudklarında Resulüllah Efendimiz: “Gizli zikir” (ile olur) buyurdular. (Semerkandî, Bahru’l-ulum: 1/592; İbn-i Mübarek, ez-Zühd, no: 155, sh:85)”

 Sa’d b. Malik (Radıyallahu anh)den rivayet edildiğine göre Peygamberimiz şöyle buyurdu:
   “Zikrin en hayırlısı gizli olandır, rızkın en hayırlısı da yeterli olandır” (Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, no: 1477, 3/76)

   Bu iki hadis-i şerifte de gizli ifadesi “hafî” kelimesi ile beyan edilmiştir. Nakşibendi yolunda da gizli zikre “zikr-i hafi” denmesinin sebebi budur.

 Ayeti kerimede zikrin şeklinin “içinden” olması gerektiği Resulüllah efendimiz tarafından “gizli zikir” olarak tefsir edilmiştir.

   Başka ayet-i kerimeler de tesirlenen yerin yine kalp olduğunu açıkça ifade etmektedir.
   “Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O’nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler.” (Enfal / 2)

KALPLER ANCAK ALLAH’IN ZİKRİ İLE MUTMAİN OLUR
    “Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalbler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur.” (Ra’d /28)

 Kalbin mutmain olması Allah’ın zikrine bağlanmıştır. Ancak kalp hiçbir zaman dilin söylediği ile mutmain olmaz. Yani bir kişi sabahtan akşama kadar dili ile Allah’ı zikretse, kalbi ile düşünmüyorsa kalp mutmain olmayacaktır. Kalbin mutmain olması, Allah’ı hatırlaması ile olacaktır. Ve bu hatırlama devamlı surette olursa itminan gerçekleşecektir.

 Ayette geçen “zikir”den kasıt Kur’an bile olsa, kişi okuduğu ayeti kalbi ile düşünmüyor ve idrak edemiyorsa kalbi yine mutmain olmayacaktır.

 Bütün bunlardan anlaşılıyor ki insanın iç âlemi olan kalp, tesirlenen, itminana ihtiyacı olan, ferahlayan, mühürlenen, iman mahalli, vahyin indiği gizli bir hatırlama mekânıdır. Kalp, insanın iç dünyasıdır ve gerçek dünyasıdır. Kişinin iç dünyası olan kalbi ile hatırladığı şey tam manasıyla hatırlanmış demektir.

 Bu sebeple zikrin içten yani kalpten olması, kişinin kalbi ile Allah’ı zikretmesi, zikrin gizli olması övülmüştür

   Dolayısıyla kalp ile gizli zikir dinimizde vardır, meşrudur hatta en faziletli zikir bu şekilde olanıdır… Rabbimiz bizlere gerektiği gibi zikretmeyi nasip eylesin. Bizi gaflet uykusundan uyandıran şu hadis-i şerif ile yazımızı nihayetlendirelim.

İbni Mesud’dan (Radıyallahu anh9 rivayet edildiğine göre, Resulüllah efendimiz, yukarıda geçen ayetin tefsirinde:
   “Gafiller içinde Allah’ı zikreden kişi, harpten kaçanlar namına savaşan gibidir.” (Suyuti, ed-durru’l-Mensur: 6/728; Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, no: 9797, 10/16)

www.ihvanlar.net

PAYLAŞ