Kur'an-ı Kerimde Peygamberimiz Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)

بسم الله الرحمن الرحيم
KURAN-İ KERİMDE PEYGAMBERİMİZİ NE KADAR TANIYORUZ ?
الحمد لله رب العالمين
  والصلاة والسلام على المبعوث رحمة للعالمين محمد بن عبد الله الصادق الأمين
Her müslümanın Peygamber Efendimizi (S.A.V) gereğince tanıyabilmesi gererkir ki, kendisine tabiyyet mümkün olsun. Tabi tabiyyetin mümkün olabilmesi için evvela muhabbetin samimiyetle olması muciptir.
Bir şiir ;
 تَعْصِي الْإِلَهَ وَأَنْتَ تُظْهِرُ حُبَّهُ … هَذَا مُحَالٌ فِي الْقِيَاسِ بَدِيع
لَوْ كَانَ حُبُّكَ صادقاً لَأَطَعْتَهُ … إِنَّ الْمُحِبَّ لِمَنْ يُحِبُّ مُطِيعُ
Allah’a hem isyan ediyorsun hem de sevdiğini idda ediyorsun,
Bu tür sevgi kıyasa göre muhal ve bedi’dir
Eğer senin sevgin gerçekten sadık ise ona tabi olurdun
Muhakkak seven, sevdiğine tabi olur …
Derin manalar ifade eden güzel bir şiir. Hepimizin iddası  şiirde geçen ifadenin benzeridir. Bir de bu ifadeyi Kuran-ı Kerimde inceleyelim ;
قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللَّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ  
‘’ ( Habibim! Ehli Kitap, müşrik veya müslüman; Allah’ı sevdiğini idda eden herkese ) deki : ‘’ Eğer siz Allah’ı seviyor olduysanız, bana hakkıyla uyun ki Allah da sizi sevsin ( sizden razı olup sevap versin) ve sizin için günahlarınızı örtsün. Allah ( kendisini sevenlerin günahlarını çokca bağışlayan bir ) Gafur’dur; ( Habibine uyarak sevgisini kazananlara da çok acıyan bir) Rahimdir.  (ali-imran 31. Ayet)
   İbn-i kesir bu ayetin tefsirinde şöyle buyurdu ;
‘’ Bu ayeti kerime,  Allah’ı seviyorum iddasında bulunan herkese hükmedicidir ki;  şayet o kimse şeriat-i Muhammediyeye sözleri ve fiilleri ile ittiba etmiyorsa o kimse bu iddasında yalancıdır.
  Ayeti kerimeden açıkca anlaşıyor ki sadece seviyorum diyen bir kimse, şayet hayatını, fiillerini, tabiyyeti Peygamberimize( S.A.V)  uygun düşmeyip muhalif bir hayat sürdürmekte ise bu kuru bir iddadan başka bir şey değildir..
PEYGAMBER EFENDİMİZİN (S.A.V) ALLAH KATINDA ÜSTÜNLÜĞÜ HAKKINDA AYETİ KERİMELER
Gönderilmiş bütün Peygamberlerin, Rasulullah (S.A.V)in tabileri hükmünde olmaları hakkında ayeti kerime ve tefsiri ;
وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّينَ لَمَا آتَيْتُكُمْ مِنْ كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِهِ وَلَتَنْصُرُنَّهُ قَالَ أَأَقْرَرْتُمْ وَأَخَذْتُمْ عَلَى ذَلِكُمْ إِصْرِي قَالُوا أَقْرَرْنَا قَالَ فَاشْهَدُوا وَأَنَا مَعَكُمْ مِنَ الشَّاهِدِينَ
‘’ Hani Allah Peygamberlerin ( yeminlerle tekitlenmiş ) kuvvetli sözünü almıştı (da, onlara  buyurmuştu ) ki ;
‘’ Andolsun; benim  size vermiş olduğum kitap ve hikmetten sonra, beraberinizde bulunan ( şeriatları) doğrulayıcı( olan Muhammed S.A.V namında ) yüce bir Rasul size gelecek ki, ona mutlaka inanacaksınız ve kendisine gerçekten yardım edeceksiniz.’’
  (Bundan sonra ) o ( Allah’u Teala) ‘’İşte siz ( ahir zaman peygamberine inanıp yardım edeceğinizle ilgili bu ahdimi itiraf ve ) ikrar ettiniz ve buna dair Benim ağır sözümü ( kabullenip) aldınız değil mi? Buyurmuş, onlar da ( biz bu sözü  kabullenip ) ikrar ettik ‘’ demişlerdi.
  O da ; ‘’ Öyleyse ( birbirinizin ikrarına ) şahit olun ! Ben de ( bu ikrarınıza ve birbirinize yaptığınız şahitliğe ) sizinle birlikte şahitlerdenim’’ buyurmuştu.  ( Ali-imran 81.)
İZAH  ve TEFSİRİ
Ayet-i kerimeden maksadın ne olduğu hakkında Müfessirler arasında ihtilaf mevcut olup, kimi; Rasulullah (S.A.V)e iman etmekle bu ahdin, gerçekte peygamberlerden değil de, onların ümmetlerinden alındığını söylemişse de, Ali (R.A) dan rivayet edilen : ‘’ Allah’u  Teala Adem (A.S)dan ve ondan sonra gönderdiği her Peygamberden : ‘’Sen hayattayken Muhammed ( S.A.V) gönderilcek olursa, ona inanacaksın ve yardım edeceksin! Ümmetinden de bu ahdi alacaksın! Diye mutlaka söz almıştır.’’ Şeklinde nakle göre bu ayetin, zahiri manası üzere tefsiri daha uygundur.  ( Taberi, Cami’ul-Beyan, no : 7327, 3/330 )
Dolayısıyla Allah’u Teala’nın, diğer Peygamberlerin Rasulullah (S.A.V)e  ulaşamayacağını bilmesine rağmen onlardan bu sözü alması, Enbiya arasında sadece Rasulullah (S.A.V) e gösterdiği özel ilginin, tazim ve tebcilin bir göstergesi olmaktan öte, bu misakın tüm ilahi kitaplardaki tesciliyle, Rasulluah (S.A.V)e  kavuşan Ehl-i Kitab’ın imanını temin içindir. Bundan dolayı Allah dostları: ‘’ Mutlak manada nebi, hakiki manada Rasul ve müstakil Şeriat sahibi, sadece Rasulullah (S.A.V)dir, onun dışındaki nebiler ise, onun tabileri hükmündedirler. ( Alusi )
 Rasulullah (S.A.V) ile Biatın Allah’u Teala  ile Biat oluşu  Hakkında Ayeti Kerimeler ;
إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللَّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُوا إِلَى الصَّلَاةِ قَامُوا كُسَالَى يُرَاءُونَ النَّاسَ وَلَا يَذْكُرُونَ اللَّهَ إِلَّا قَلِيلًا
‘’ Şüphesiz ki münafıklar Allah’ı aldatmaya kalkışırlar. Halbuki O, aldatmalarının karşılığını vericidir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenen kimseler halinde kalkarlar. ( kıldıkları namazla da Allah’ın rızasını kastetmeyip) insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da ancak çok az zikrederler!
Bu ayet-i kerimede münafıkların Rasulullah (S.A.V)i aldatmaya kalkışmaları, Allah’u Teala’yı aldatmaya çalışma olarak açıklanmıştır ki; böylece Rasulullah (S.A.V)in değeri ortaya konmak istenmiştir.
  Nitekim Fetih süresinin onuncu ayet-i kerimesinde;
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ
Rasulullah (S.A.V) ile biat etmenin, Allah’u Teala ile biatleşme olarak zikredilmesi de bu gayeye yöneliktir. 
    Rasulullah(S.A.V)e İtaatin Allah’u Teala’ya İtaat Olacağına Dair Ayeti Kerime;
مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ وَمَنْ تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا 
Her kim ( vahye uymuş bulunan ) O Rasul’e itaat ederse, gerşekten Allah’a itaat etmiş olur,
  (Habibim!) Her kim de (sana itaatten ) yüz çevirirse, zaten Biz seni onlar üzerinde bir bekçi olarak göndermedik (ki, ne yaptıklarını gözleyip hesaplarını göresin, o halde sen onların 
ÜMMET-İ MUHAMMEDİN EN HAYIRLI  ÜMMET  OLDUĞUNA 
DAİR AYET-İ KERİME
كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ
(Ey Ümmet-i Muhammed! Allah’ın ezeli ilminde de, Levh-i Mahfuz’da, geçmiş ümmetlerce de,) insanlar(ın menfaatini temin) için (meydana) çıkarılmış olan birçok ümmetin en iyisi siz oldunuz! 
 (Çünkü siz, Kitap ve Sünnet’e uygun olup, Şeri’at ve akıl tarafından güzel bilinen) ma’rufu emredersiniz, ( kafirlik ve bütün yasakları içine alan)münkerden nehyedersiniz ve Allah(ın tüm buyrukların)a (gerçekten) iman (etmeye devam) edersiniz. Ehli Kitap da (sizin gibi ahir zaman Peygamberine ve getirdiği dine ) inanacak olsaydı, elbette bu, kendileri için(, inkar karşılığında elde ettikleri dünya riyasetinden) daha iyi olurdu!  (Gerçi) içlerinden  ( Abdullah İbni Selam ve arkadaşları gibi) inananlar vardır. Onların çoğunluğu ise ( hak yoldan çıkmış olan) fasıkların ta kendileridir. ( Al-i İmran 110.)
Ayetin Tefsiri
Ayet-i Celilede bahsi geçen hayırlı ümmet olma vasfı, vahyin nüzülüne şahit olan müminlere, özellikle de İbni Mesud, Ammar İbni Yasir, Salim, Übeyy İbni Ka’b ve Muaz İbni Cebel (Radıyallahu anhum) hazaratına mahsus ise de, Ömer (Radıyallahu anh)ın : ‘’ Ey İnsanlar! Kim bu methedilen Ümmet olmak istiyorsa, Allah’u Te’ala’nın burada bahsettiği şartları yerine getirsin! ‘’ sözü, bu vasfın bütün Ümmete ait olduğunu göstermektedir
Peygamber Efendimizin (S.A.V)in Bütün İnsanlığa Rasul Olarak Gönderilmesi Hakkında Ayeti Kerimeler
قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الْأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
‘’ Habibim! Seninle diğer Peygamberler arasında bulunan farkı açıklamak üzere tüm kullara ) deki; Ey insanlar ! Şüphesiz ki ben, O Allah’ın sizin hepinize( göndermiş olduğu) elçisiyim ki, göklerin ve yerin (saltanat ve) mülkü sadece Kendisine aittir, O’ndan başka hiçbir ilah yoktur, O diriltir ve öldürür!
 O halde Allah’a da, O nebiyyi Ümmiy olan Rasulune de iman edin ki, o da Allah’a ve ( hem kendisine, hemde diğer Peygamberlere indirmiş olduğu ) kelimelerin)in tümün)e inanmaktadır. Bir de ( kuru bir tasdikle yetinmeyip, dinini yaşamakla yükümlü olduğunuzu kabullenerek) ona hakkiyle tabi olun, ta ki siz (hakka ve hakikate) hidayet bulabilesiniz)!’’   ( Araf 158.)
  إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ الْإِسْلَامُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَنْ يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللَّهِ فَإِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ
“Şüphesiz ki Allah nezdinde o ( gerçek ve makbul ) din ancak İslam’dır. O kendilerine ( Tevrat ve İncil ) kitap(ları) verilmiş olan ( Yahudi ve Hristiyan)lar, ( İslam’ın hak olduğunıu dair kesin ) ilim onlara geldikten sonra (hak ve hakikati anladıkları halde) ancak aralarında bulunan bir  kıskançlıktan dolayı ayrılığa düşmüştür. 
  Her kim Allah’ın ( kitaplarının) ayetlerini ( ve hak dinin ancak İslam olduğuna delalet eden hüccetleri) inkar ederse şüphesiz ki Allah, muhasebesi pek çabuk olan Zat’tır.( Tüm kullarının hesabını, dünya saatlerinden altı saate denk gelen kısa bir süre içinde tamamlayacaktır.) (Al-i İmran 19 )
AYETİNİZAHATI

Bu yüzden Rasulullah (S.A.V)in ve İslam’ın doğruluğuna, Uzeyr ve İsa (A.S) Allah’ın kulu olduğuna inanmak gibi itikadi konularda hak üzere birleşememişlerdir. Kimi Rasulullah (S.A.V)i ve İslam’ı tümüyle nefyetmiş, kimi; Araplara mahsus olarak doğru kabul etmiş, kimi İsa ve Uzeyr (A.S) Allah’ın kulu ve Rasulu olarak görmüş, kimi de oğlu kabul ederek kafir olmuştur.
وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْإِسْلَامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الْآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ
“Her kim din olarak İslam’dan başkasını ararsa, asla kendisinden (bu yanlış dini de ,diyaneti de ) kabul edilmeyecektir.
    Üstelik o, (fıtratında bulunan İslam kabiliyetini işleterek sonsuz cennetleri ve nimetleri kazanma imkanına sahipken, kafirliği seçip bu istidadını iptal ederek ebedi azaplara düçar olacağından ) ahirette hüsrana düşenlerdendir.
       AYETİN İZAHI
    İslam kelimesi, tevhid ve inkıyad ( Allah’u Teala’nın birliğini kabul edip gönderdiği Peygambere itaat) manasında olduğundan, her peygamberin dini İslam’sa da burada kastedilen, Rasulullah (S.A.V)in getirdiği özel şeri’attır.Bu durumda mana: “ Muhammed (S.A.V) gönderildikten sonra her kim onun şeriatından başka yol arayışına girerse, onun bu yolu, kendisini Allah’u Teala’nın rızasına ve mukafatına asla ulaştırmayacak, üstelik cehennem azabına düşürecektir.” şeklindedir.
Evvela diyaloğu savunup, Yahudi ve Hristiyanların Peygamberimize inanılması yeterli olduğunu, İslama girmenin gerekmediğini savunan bozuk fikirli alim geçinen kişilerin delil olarak ele aldığı ve batıl davalarında  öne sürdükleri Ayet-i Kerimeleri tefsir etmek yerinde olacaktır ;
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالنَّصَارَى وَالصَّابِئِينَ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
   Şüphesiz o kmseler ki ( önceki peygamberlere ) iman etmştirler, bir de  o kimseler ki Yahudi ( olarak yeni bir şeriat gelinceye kadar Musa (A.S)ın tahrif ve neshe uğramamış ıkab şeri’atına tabi ) olmuşturlar,ayrıca (Kuran gelinceye kadar İsa (A.S)ın, değişime maruz kalmamış olan dinine uyan) Hristiyanlar ve ( Nuh ile İbrahim (A.S) döneminde onların dini üzere bulunan ) Sabiler ;( bunlar içerisinden ) her kim ( o günkü şeri’atın emrine göre ) Allah’a ve son güne inanmış, salih amel de işlemişse; onların için Rableri nezdinde ( kendilerine ait )ecirleri vardır. (Kafirler korkuya düştüğünde ) onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve (günahkarlar, kaçırdıkları mükafatlara üzülecekleri zaman ) ancak onlar mahzun olmayacaklardır ( Bakara -62 )
 إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالصَّابِئُونَ وَالنَّصَارَى مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Şüphesiz o ( münafık) kimseler ki ( dilleriyle) inan(ıp da, kalpten inanma)ışlardır, o kişiler ki Yahudi olmuşlardır, birde o ( Nuh ile İbrahim (A.S) döneminde yaşayıp onların dini üzere bulunan ) Sabiler, Hristiyanlar; işte ( bunlardan ) her kim Allah’a ve son güne inanır ( ahir zaman Peygamberine iman başta olmak üzere diğer iman şartlarına da iman eder ), ayrıca (namaz,oruç,hac,zekat gibi ) salih bir amel işlerse, artık (kafirlerin korkuya düşeceği o kıyamet gününde )onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve (günahkarlar kaçırdıkları mükafatlara üzülecekleri zaman ) ancak onlar mahzun olmayacaklardır.(maide 69. )
Bakara 62. ve Maide 69. Ayeti kerimesinde yola çıkan,bozuk fikrlere sahip bazı İlahiyatçı geçinen kişiler, Hak yoldan ayrılmaları  veya belli vaadler,menfaatlerden dolayı Hakkı gizlemeye çalışmaları İslam’ı Tahrife yeltenmekten başka bir şey değildir. Nitekim Cenab-ı Hak bu gibi dinlerini dünyalık fani bir takım kıymetsiz metalar satmaları hakkında şöyle buyurmaktadır ;
إِنَّ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الْكُفْرَ بِالْإِيمَانِ لَنْ يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
O ( mürted ve munafık ) kimseler ki ; İmana karşılık kafirliği satın almışlardır, şüphesiz onlar ( kafirliğe dönmekle ) Allah’a (noksanlık ve ziyandan ) hiçbir şeyle asla zarar veremezler. ( Onlar ancak kendilerine zarar vermektedirler. Zira iman ederek ebedi mükafatlara nail olabilecekken, inkarı seçmeleri yüzünden ) onlar için çok acı verici pek büyük bir azap vardır. (Al-i İmran 177.)
لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِلَّذِينَ آمَنُوا الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا وَلَتَجِدَنَّ أَقْرَبَهُمْ مَوَدَّةً لِلَّذِينَ آمَنُوا الَّذِينَ قَالُوا إِنَّا نَصَارَى ذَلِكَ بِأَنَّ مِنْهُمْ قِسِّيسِينَ وَرُهْبَانًا وَأَنَّهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ (82) 
“Andolsun ki; elbette Yahudileri ve şirk koşmuş olan kimseleri, iman etmiş olanlara düşmanlık yönünden mutlaka insanların en şiddetlisi bulacaksın! Ama yemin olsun ki: “Şüphesiz biz hristiyanlarız!” demiş olan kimseleri de, inanmış olan kimselere sevgi bakımından elbette o (insa)nların en yakını bulacaksın.
İşte sana ! Bu, şu sebebledir ki; şüphesiz onlardan bir kısmı (ilim ve ibadetle meşgul olan ) keşişler ve (ahiret korkusuyla dünyayı bırakıp manastıra kapanan) rahiplerdir, bir de gerçekten onlar ( Yahudilerden farklı olarak, doğruyu anladıklarında hakkı kabul etmekten ve ona uymaktan ) büyüklük taslamazlar. ( Maide 82.)
İZAHAT
 Ebu Hayyan  beyanı vechile; bu ayeti celilede Hristiyanların, Müslümanlara dost olduğu açıklanmamış, ancak onların onların Yahudilerden ve müşriklerden daha yakın olduğu bildirilmiştir.Yahudilerin düşmanlıklarının şiddeti izaha muhtaç değildir, zira onların inançlarına göre; din bakımından kendilerinden olmayan kimselere hangi yol ve şartla olursa olsun kötülük yapmak farzdır.Böylece öldürebildiklerini öldürürler, değilse mallarını gasp etmek, hırsızlık yapmak veyahut çeşitli hile, tuzak ve desiseler kurmak suretiyle insanlara ellerinden gelen zararı yapmaya çalışırlar.
 Hristiyanların inancı ise böyle değildir; onların dinine göre, başkalarına eziyet etmek haramdır.Ama şu bilinmelidir ki; Hristiyanlar inanç konusunda Yahudilerden daha kötü durumdadırlar, zira Yahudilerin inancının bozukluğu Peygamberlik konusunda, Hristiyanlarınki ise ilahlık mevzuundadır.
    Cessas ve Begavi gibi alimler, ayeti kerimenin bütün Hristiyanları kastetmediğini bilakis Necaşi ve arkadaşları gibi İslamı seçen bir taife hakkında indiğini açıkladıktan sonra: “ Müslümanları öldürmek, esir etmek, şehirlerini harap etmek, mescitlerini yıkmak ve mushaflarını yakmak gibi zülümler hususunda Hristiyanlar da Yahudiler gibidir!” demişlerdir.Sebebi nuzülle ilgili rivayetler de bu görüşü doğrular niteliktedir.
 Dini Mübini İslamı Tahrif etme hususunda din düşmanları, bu hususta kendi batıl davalarına yardımcı olacak bir takım bozuk fikirli İlahiyatçıları seçip kendilerine vaadler neticesinde  küfürlerini yayma çabasında bu kişileri alet etmektedirler.
    Ahir zaman Peygamberine( Ahzab 40.) inanma ve kendi dinlerinden beri olarak İslam’a girme şartlarını yerine getirmedeni, sadece bu ayetlerde zikredilen ( bakara62. Maide 69. ) “ Allah’a ve ahirete iman ’’ bir de “ Salih amel ” şartlarını ifa eden Yahudi ve Hristiyanların da cennete girebileceğini söyleyerek , kendilerini dinden çıkarmış  ve “ Cennete girmenin olmazsa olmaz şartı olan İslamı şartı olan “ İslam’ı kabullenme zorunluluğu’nu toplum nezdinde zaafa uğratmaya yönelik büyük bir ihanette bulunmuşlardır. 
Zira Kuran ayetleri arasında hiçbir çelişki söz konusu olmayıp, hepside birbirlerini tasdik ve tefsir eder mahiyettedir
Bu ve bir önceki ayeti kerimelerden anlaşıldığı üzere; hidayet ve felaha erişebilmek ve neticesinde cennete girmek için, sadece Allah’a ve ahirete  inanmak gibi şartlar yeterli olmadığı gibi, Rasulullah (S.A.V)in ve dininin doğruluğuna inanmak da yeterli değildir. Bilakis Rasulullah (S.A.V)e inanmak, ona saygı göstermek,destek çıkmak, getirdiği dine ve kitaba hakkıyla uymak gibi şartlar öne sürülmüştür.
  Demek oluyor ki; Rasulullah (S.A.V)in dinini inkar eden Yahudi ve Hristiyanlardan müteşekkil Ehl-i Kitap cennete giremeyecektir. Yine böylece böylece Rasulullah(S.A.V) ve İslam’a karşı hoşgörülü olan fakat: Muhammed (S.A.V) hak peygamberdir; İslam’da gerçek bir dindir, ancak ben kendi dinime devam etmekteyim, onlara uymakla yükümlü değilim!’’ diyerek, kendi batıl dinlerini bırakmayan ve İslam’a girip, dinle alakalı her konuda Rasulullah (S.A.V)e harfiyyen mecbur olduğunu kabul etmeyen kitap ehli de, asla cennete giremeyecek ve felaha eremeyecektir. ( Beyzavi Tefsiri )
Nitekim Müfessirlerin beyanı vechile “ Hanif ” ; Aralarında hiçbir ayırım gözetmeksizin bütün Peygamberlere inanan kimse demektir ! O halde Peygamberlerin En Şereflisi olan Muhammed ( S.A.V ) e inanmayan kişi hanif olamayacağı için cennet yüzü göremez
   PEYGAMBERİMİZİN (S.A.V.) ÜMMETİNE OLAN DÜŞKÜNLÜĞÜ     
لَقَدْ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ أَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنِينَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ
(Ey insanlar) Andolsun ki; elbette muhakkak size( meleklerden ve cinlerden değil de, anlaşıp uymanız kolay olsun diye ) kendi nefislerinizden( sizin gibi bir beşer) olan pek değerli bir Rasul gelmiştir ki, sıkıntıya uğramanız ona çok ağırdır, siz(in iman etmenize ve tüm işlenizin yoluna girmesin)e karşı çok düşkündür ve inananlara çok esirgeyicidir; pek acıyıcıdır! 
  Bu ayeti kerimede Rasulullah (S.A.V) itaatkar müminlere karşı çok acıyıcı olduğu açıklanmıştır. 
   İrşadü’l akli’s- selim ila mezaye’l Kurani’l Kerim adlı tefsirde :
{مّنْ أَنفُسِكُمْ} من جنسِكم عربيٌّ قرشي مثلكم وقرئ بفتح الفاء أي أشرفِكم وأفضِلكم
انفسكم ‘’ Fe’’ harfinin  fethasıyla okunup şu manaya; ‘’O Rasul , en şerefliniz ve en faziletliniz’’ gelmektedir.
    Hasen ibni Fadl (rh) söyle buyurmuştur: Allah-u Teala Peygamberlerinden hiç birine Kendi isimlerinden iki ismi birlikte vermemiştir. Ancak bu ayeti kerimede Rasulullah (S.A.V)e Rauf ve Rahim ismini vermiştir. Nitekim kendisi hakkında ; 
إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ (65)
‘’ şüphesiz ki Allah insanlara karşı elbette Rauf’tur, Rahim’dir! ‘’ ( el-Hac 65.) buyurmaktadır.
     MÜMİNLERE ÖZ CANLARINDAN DAHA EVLA OLMASI
النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنْفُسِهِمْ
‘’ O Nebiyi Zişani müminlere kendi öz canlarından evladır (daha önce ve daha yakındır ! )  ( ahzab 6.)
 MÜMİNLERİN FAHRİ KAİNAT EFENDİMİZE (S.A.V) TAKINMASI GEREKEN EDEPLER HAKKINDA
لَا تَجْعَلُوا دُعَاءَ الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَاءِ بَعْضِكُمْ بَعْضًا 
‘’ O Rasulun ( sizi önemli bir iş için ) çağırmasını, aranızda bir kısmınızın diğer bir kısmı çağırması gibi ( katılıp katılmama hakkına sahip olduğunuz ve izinsiz ayrılmakta serbest bulunduğunuz bir çağrıya denk) tutmayın !/ O Peygamberi çağırmayı aranızda bir kısmınızın diğer bir kısmı ( yüksek sesle ve adıyla) çağırması gibi kılmayın! O Rasulun duasını (ve bedduasını) bir kısmınızın diğer bir kısma duası gibi tutmayın(, zira sizinki ihtimalli, onunki ise kesinlikle kabuldur.
  Medariku’t Tenzil ve Hakaiku’t Tevil Nesefi Tefsirinde bu ayeti tefsirinde ;
لا تجعلوا تسميته ونداءه بينكم كما يسمي بعضكم بعضاً ويناديه باسمه الذي سماه به أبواه فلا تقولوا يا محمد ولكن يا نبي الله يا رسول الله مع التوفير والتعظيم والصوت المخفوض
‘’ Kendi aranızda birbiriniz ile nida hususunda, isimlendirdiğiniz gibi  O’nun ismi ismi ile Ya Muhammed gibi nidalar ile değilde ; Ey Allah’ın Peygamberi, Ey Allah’ın Rasulu şeklinde tazim alçak gönüllük ile sesinizi kısarak nide ediniz. ‘’buyrulmaktadır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
‘’ Ey İman Etmiş olan kimseler! Allah ve Rasulunun ( emir ve yasaklarını çiğneyerek, onların) önüne geçmeyin ve ( yapacağınız yahut terkedeceğiniz herhangi bir konuda ) Allah (a karşı muhalif bir tavır sakınmak)tan hakkıyla sakının ! 
  Şüphesiz ki Allah, ( sözleriniz dahil tüm işitilebilen şeyleri hakkıyla duyan bir ( Semi’dir; ( İşleriniz dahil bütüm malumatı çok iyi bilen bir ) Alim’dir.
   Ruhu’l Beyan ve Alusi gibi tefsirlerinde zikrolunduğu üzere;
Bu ayet-i Kerime, bayram namazı kılınmadan önce kurban kesen, ya da Rasulullah (S.A.V) oruca başlamadan önce şüpheli günde oruç tutan kimseler hakkında inerek, onları herhangi bir  amele Rasulullah (S.A.V)den önce başlamaktan nehy  etmekteyse de, genel manada:  ‘’ Kuran’a ve sünnete uymayan hiçbir şey yapmayın.’’ Diye anlaşılmalıdır. 
   Ayrıca burada , Rasulullah (S.A.V)in ve halifelerinin yanında bulunanlara, bir zaruret yokken onların önünde yürümemeleri, onlardan önce yemeğe başlamamaları ve bir soru karşısında söze atılmamaları gibi konularda edep talimi hedeflenmiştir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَنْ تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَ
‘’ Ey İman etmiş olan kimseler ! ( Peygamberimin yanında bir şey konuşmanız icap ettiği zaman ) seslerinizi O Nebi’nin sesinin üstünde (olacak şekilde) yükseltmeyin, bir kısmınızın diğer bir kısma sesli konuşması gibi ına sözü gür sesle de söylemeyin ki,(sonra) siz farkında olmadığınız halde amelleriniz boşa çıkar!
  Yüce Rabbimiz Habibinin yanında müminlerin kemeli edeple tavır takınmasını istiyor. Peygamber Efendimiz nasıl sağ iken kendisine edep ile tazim ile olmamız gerektiği gibi şuan itibari ilede Ravza-i Mutahhara’da hürmet içerisinde olmamız gerekir. Zira biiznillah kendisi hallerimize vakıftır.
İbn-i Hacer El- Askalani, El Metalibu- lAliye adli eserinde,
Alusü’nin Ruhul Meani adli Tefsirinde  ve bir çok hadis kaynaklarında sahih senedle zikrolunan hadisi şerifte;
روي عنه صلى الله عليه وسلم أنه قال: «حياتي خير لكم تحدثون ويحدث لكم ومماتي خير لكم تعرض على أعمالكم فما رأيت من خير حمدت الله عليه وما رأيت من شر استغفرت الله تعالى لكم
‘’Hayatım sizin hayırlıdır ki, bana Dininizden haber verilir bende size bunu haber veririm.Aynı şekilde benim ölümüm de sizin için hayırlıdır ki, yaptığınız ameller bana arz olunur; şayet hayırlı amel ise Allah’a hamd ederim. Şayet şer bir amel ise sizin için Allah’a bağışlanmanızı taleb ederim.
    Şu bir gerçek ki,  Peygamber Efendimizi Hakiki manasıyla bilemedik. O’nun kemalatını, Şerefini, Derecesini ancak Rabbimiz bilmektedir. 
  Mustafa İsmet Garibullah’ın yazmış olduğu manevi bir kitap olan Risale-i Kudsiyye adlı kitaptaki beyit bunu açıklamaktadır ;
     -Ne mümkün vasf olunmak O Habibi ,
   ( O Peygamberi tanıya bilmek mümkün değildir )
   – Ona vassaf hemen Allah karibi 
   ( ancak O Peygamberi tanıya bilen Allah C.C dür)
Kuran-ı Kerim Tefsirlerden incelendiği takdirde Peygamberimizin Medhi ve kıymeti hakkında birçok ayeti kerimeler olacağını görülecektir. Biz burada bir kısmı ile iktifa ettik. Rabbim bu çalışmamızı meşkur eylesin, Şefaati Muhammediyeye vesile eylesin ..        
 Yazmış olduğumuz şeylerle Peygamber Efendimizi Medh edip yüceltmiş olmamaktayız, bilakis Efendimizden bahsederek sözlerimi medh etmiş bulunmaktayız.
   Hassan bin Sabit ( R.A) bir şiirinde ;
وَمَا مَدَحْتُ مُحَمَّداً بِمَقَالَتِى وَلٰكِنْ مَدَحْتُ مَقَالَتِى بِمُحَمَّدٍ
‘Ben yazdıklarımla Hz. Muhammed’i (asm.) (hakkıyla) methetmiş değilim. Aksine, ben O’nu methetmekle kendi yazımı değerlendirmiş ve güzelleştirmiş oldum.”
Necat  ŞİMŞEK – www.ihvanlar.net

PAYLAŞ