Sadaka Nedir?
Allahû Teâla (cc)’nın ilmi, dilemesi ve yaratması sözkonusu olmadan, kâinatta hiçbir hadise meydana gelemez. İnsanlardan ve diğer canlılardan zûhûr eden fiillerin yaratıcısı Allahû Teâla (cc)’dır.
Fiil; mümkünü imkân halinden alıp, gerçek varoluşa irca etmekten ibarettir. Bu nokta da karşımıza halk (yaratma) ve (kazanma) kavramları çıkar. Allahû Teâla (cc)’nın herhangi bir fiili yaratmasına halketme denilir.
İnsanın; yaratılmış olan o fiili, kendi ihtiyarı (cüz’i iradesi) ile işlemesine kesb (kazanma) adı verilmiş. Allame Taftazanî: “İnsanların sevâp ve mükâfat almaya, cezâ ve azap görmeye esas teşkil eden ihtiyarı fiilleri vardır.” diyerek önemli bir inceliğe işaret etmiştir.
Dolayısıyla her mükellef, ihtiyarî fiillerinin karşılığı olarak, ya sadıklardan, -ya yalancılardan olacaktır. Zira Allahû Teâla (cc)’nın tekliflerinin sebebi imtihandır. Nitekim bir âyet-i kerime’de: “İnsanlar (yalnız) inandık demeleriyle bırakılıvereceklerini, kendilerinin imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar? Andolsun biz onlardan evvelkileri de imtihan etmişizdir.”2 hükmü beyan buyurulmuştur.
Tevhid mücadelesine gönül veren her mükellef; sadakat ve ihlâs noktasında, hassasiyet göstermek durumundadır. Şimdi ele alacağımız sadaka kelimesi ve kavramı, bu açıdan oldukça önemlidir. Arapça mütehassısları sadaka kelimesinin aslının Sa-Da-Ka (Sad-Dal-Ka) harfleri olduğunu; bu tertibin sıhhat ve kemâl mânâsını ifade etmek üzere vaz’ olunduğunu söylemişlerdir.3
Sadaka; hadiseyi, olduğu gibi ve dosdoğru haber vermektir. Araplar “sadaka fûlanûn fi haberihi” derler. Sevgi ve dostluğunda samimi olan kimseye sıddık denilir. Nitekim Sahabe-i kiramdan Ebubekir (ra)’ın lâkabı budur. Sâdûk, çok doğnı söyleyen, yalanı olmayan kimse mânâsınadır. Sadakat, mü’minler arasındaki sevgi ve muhabbet ilişkisi, bağlılık ve vefa duygusunu ifade eder. Sadaka, Allahû Teâla (cc)’nın rızasını elde etmek için, samimiyetle ve ihlâsla herhangi bir şey vermektir.4
Dikkat edilirse; “Sa-Da-Ka” kökünden türeyen kelimelerin tamamında; doğruluk, samimiyet, ihlâs ve bağlılık ön plandadır. Nitekim sıdk kelimesinin zıddı kizb (yalan) olarak ifade edilir. Yeryüzünde, tevhide sadakat gösteren mü’minlerle, tuğyan eden kâziblerin (yalancıların) mücadelesi vardır.Kur’ân-ı Kerîm’de sadaka kelimesi, farz olan zekâtı ifade için de kullanılmıştır.
Fahrüddin-i Razi: “Allahû Teâla (cc), mal kendisi ile mükemmel ve şer’i mânâda tam mal olduğu için zekâtı da sadaka diye adlandırmıştır. O halde sadaka, ya malın tam olması ve devam etmesi için bir sebeptir veyahut da kulun imanında sadık ve mükemmel olduğunu istidlâl etmeye bir sebeptir.”5 diyerek, önemli bir mahiyeti gündeme getirmektedir.
İmam-ı Serahsi (rha) zekâtın farziyetini izah ederken, şu nokta üzerinde durmaktadır: “Allahû Teâla (cc): `Onların mallarından sadaka al ki, bununla kendilerini (günahlarından) temizlemiş, bununla onların (hasenatmı) bereketlendirmiş olasın.’ (Tevbe sûresi:l03) hükmünü beyan etmektedir. Ayrıca bu konuda sünnet de sabit olmuştur”(6). Dikkat edilirse; burada sadaka, zekât mânâsına kullanılmıştır.Kur’ân-ı Kerîm’de: “Sadakalar Allah’dan bir farz olmak üzere fakirlere, miskinlere, (sadakaların) üzerine memur olanlara, (âınillere) kalbleri ısındırılmak istenenlere (müellefeye), kölelere, gârimine, Allah yolunda (harcamaya) ve yolda kalmışlara mahsustur. Allah, Hakkı ile bilendir. Tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.”(7) hükmü beyan buyurulmuştur.
İslâm ûleması:”Zekât kimlere verilebilir?” sualine cevap verirken, daima bu âyet-i kerimeye dayanmıştır. Dolayısıyla sadaka kavramı; farz olan zekâtı, edâsı vacip olan sadaka-i fıtr ve nafile olan infakı içine alan geniş bir kavramdır. Mükellefin; imanında ve ikrarında, samimi olduğunun delilidir.Hz. Sa’lebe İbn-i Suayr (ra)’dan rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem (sav) ramazan bayramından bir veya iki gün önce irad buyurduğu hutbesinde: “Her hür ve köleden, her küçük ve büyükten sadaka olarak; buğdaydan yarım sa’ veya hurmadan bir sa’ veya arpadan bir sa’ nisbetinde edâ ediniz.”s hükmünü beyan etmiştir. Bu hadis-i şerifi esas alan fûkaha: “Sadaka-i fıtr vâciptir. Zira haber-i vahidle sabit olmuştur.”9 hükmünde ittifak etmiştir.
İbn-i Ömer (ra)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte: “Rasulullah (sav) sadaka-i fıtrı; müslümanlardan köleye, hüre, erkeğe, kadına, küçüğe, büyüğe vâcip kıldı. Ve bu sadakanın, bayram namazından çıkmazdan evvel verilmesini emreyledi.”ta buyurulmuştur.Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; zekât, sadaka-i fitr ve infak, imtihan için verilmiş olan malın üzerine terettüp eden amellerdir. Nitekim Resûl-i Ekrem (sav): “Sadaka vermek ancak zengin kimseye mahsustur.”11 diyerek, bu inceliğe işaret etmiştir. İster farz, ister vâcip, ister nâfile olsun, mâlî ibadetlerini edâ eden mükellef, imanında sâdıktır. Şurası da unutulmamalıdır ki; sadakayı terk eden kimse, dünyevî hırs ve tamah içerisinde mahv-û perişan olur. Firaset sahibi mü’minler, sadakaya riayet ederek, şeriate sadakat gösterirler.
KAYNAKLAR
(1) Saadeddin Mes’ûd b. Ömer et-Taftazanî, Şerhi’l Akaid, İst.1980, Dergâh Yay., sh.196.(2) Ankebût sûresi: 2-3.(3) İmam-ı Fahrüddin-i Râzî, Mçfiıtihû’I Gayh (Tefsir-,Kebir), Ankara 1989 Akçağ Yay., c. V, sh. 524.(4) Geniş bilgi için bkz./ Râğıb el-Isfahani, el-Müfredat fi Garibi’! Ku’dn, İst. 1986, sh.408-410. Aynca, Seyyid Şerif Cürcanî, et-Ta’rifat, İst. ty. Kaynak Yay. sh.132.(5) İmam Fahrüddin-i Razî, a.g.e., c. V, sh. 524. (6) İmam-ı Serahsî, el·Mebsuı, Beyrut, ty. c. III, sh.149. (7) Tevbe sûresi: 60.(8) İbn-i Hümam, Fethû’I Kadir, Beyrut,1315, c. II, sh. 30. Ayrıca İmam-ı Serahsî, a.g.e., c. III, sh. 101. Abdi’I Latifiz Zebidî, Sahilı-i Buhari ve Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Ank. 1972, DİB Yayınlan, c. V, sh. 369.(9) İmam-ı Merginanîi, el-Hidaye Şerh-i Bidayetü’I Mübtedi, Kahire:1965, c. I, sh. 115. Ayrıca, İmam-ı Serahsi, a.g.e., c. III, sh. 101; İbn-i Hümam, a.g.e., c. II, sh. 30.(10) Abdi’1 Latifi’z Zebidî, a.g.e., c. V, sh. 363. Aynca İmam-ı Serahsî, a.g.e., c. III, sh.1011.(11) İbn-i Hümam, a.g.e., c. II, sh. 31.