Taviz vermeden yaşamak ve şehadetle göz kapamak

   Allahu Teala Müslümanlardan gerçek şehidler almaya devam ediyor.

   Malumunuz Bangladeş’te idam edilen Abdlkadir Molla sırf İslami değerleri savunması nedeniyle, kurulan tiyatro mahkemelerde (Bir zamanlar Türkiye’de İstiklal mahkemelerinde olduğu gibi) alınan kararla idam edildi.

   Tek suçu: Şeriat yanlısı olmak, İslami bir hayat mücadelesi vermekti…

   Ve değerli kardeşlerimiz, en belirgin özelliği ise hep dik durması, aynı davada istikamet etmesiydi.

   Yakın tarihimizde merhum Timurtaş Hocamız ve merhum Muhsin Yazıcıoğlu da aynı muameleyi görmedi mi? Nice işkencelerin sonunda şehadet şerbetini içmediler mi?

DERS ÇIKARTMAMIZ LAZIM…
   Bizler böyle dava erlerinden ders çıkartmamız lazım. Davamızda samimi olmamız lazım. İslami mücadelede düşmanların sövüp saymasını iltifat, işkencelerini ikram, ipe götürmelerini de bir mükâfat olarak görmemiz lazım. Çünkü hepsinin hakikati ahirette kimsenin ulaşamayacağı cennet dereceleri olacaktır.

   Kuru laf kalabalığından öte değerli kardeşlerimiz en önemlisi savunduğumuz “hakikatten” taviz vermemeliyiz.

   Burası çok önemli bir nokta…

Rabbimiz buyuruyor ki:
   Şüphesiz: “Bizim Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) “Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin.” (41/30)

   Efendi Hazretlerimiz de her defasında: “Sebat ve istikamet nasip eyle” diye dua ederler. Demek ki, bizlere öncelikle temiz bir itikatla birlikte inandığımız İslam yolunda sebat ve istikamet gerekiyor.

   İstikamet demek “Rabbimiz Allah’tır” deyip dinin emirlerini ve nehiylerini gerektiği gibi yapmak, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayeti ilahinin emri gereğince Rabbimizin istediği gibi bir kul olmak demektir.

   Diğer bir yönüyle istikamet ise HAK davada süreklilik göstermek, gevşeklik ve kaypaklık yapmamak, geri dönmemek, davayı satmamak, davayı menfaate alet etmemek, dik durmak, yılmamak, yıkılmamak, eğilip bükülmemek demektir.

İstikametin karşıtı hıyanettir…

Bir kişi davasında istikameti bırakıyorsa artık ihanet ediyor demektir.

DÖNMEK MODA OLDU!
   Günümüzde davasına sahip çıkan insanların sayısı gerçekten de çok az. Bu gevşekliğin ne büyük sebeplerine birisi maddi genişliktir. Maddi genişliği elde eden dava erlerimiz (din adamlarımız) bu genişliğin elden çıkmasından ve sıkıntıya düşmekten korkarlar. Bu olmasa bile maddiyatın getirdiği bir rehavet vardır. Müslümanların başındaki en büyük belalardan birisi de işte bu rehavettir.

   Arabam gıcır, halim vaktim yerinde… Maaşım her ay bankaya yatıyor, ben mi kurtaracağım dünyayı… Ya başıma bir şey gelirse… Ailem var, yuvam var, çocuklarımın istikbali söz konusu…

   Bu bahaneler saymakla tükenmez…

   Kimseleri kınamıyoruz… Bunlar hepimizin başına gelebilir ve gelmektedir.

   Ancak önemli olan nokta aslında şurasıdır.

   Siz bir şeyi hiç söylemeseniz belki hakikati gizlediğiniz ya da zulme sessiz kaldığınız için mes’ul olursunuz ama ya savunduğunuz hak davadan dönerseniz ne olur?

   Savunduğunuz davayı terk ederseniz, zalimlere meylederseniz, onlarla anlaşırsanız haliniz ne olur?

   Bu hepimiz için geçerlidir. “Ya canımızı veririz, ya da susmayız, dönmeyiz” diyorsak bunun gereğini yapmalıyız.

   Yani lafın kısası; zayıf veya güçlü olalım, önemli mevkide olalım veya olmayalım, sözümüze itibar edilsin veya edilmesin fark etmez davamızda samimi olalım ve hiçbir şekilde taviz vermeyelim.

 Evet, belki yazması ve söylemesi kolay ama hepimiz kendimizi bu yönde şartlandırmalıyız.

TAVİZ VERENLER ELEŞTİRİLMELİ!
   Ölüm her an ve zamanda bizi bulmayacak mı? Bu dünyadan nihayet bir gün ayrılmayacak mıyız? Ölüm meleği ile karşılaşmayacak mıyız?

   O halde ölümümüz neden şerefli bir ölüm olmasın?

   Şerefli bir ölüm için de şerefli bir yaşam gereklidir. Şerefli bir yaşam ise Allah’ın dininden, HAK davadan taviz vermemekle elde edilir.

   Batıl yoldaki komünistler, dinsizler kendi davalarında taviz vermeden gerekirse hapislere girerek, her şeyi göze alarak istikamet ediyorlar. Mesela onlarda da taviz verenler oluyor. Tespit ettiklerini veya aşikare taviz verenleri ağır bir şekilde eleştiriyor ve aralarından temizliyorlar.

   Bizde ise sevilen, sayılan birisinden tavizkar bir tavır ve söylem görüldüğü vakit “bir bildiği vardır, fetvasını almıştır, hocasına sormuştur” denilir. Ve taviz veren kişiyi eleştirmeye kalktığınız zaman o değil de “siz hain” olursunuz veya “fitneci” ilan edilirsiniz.

   Nedense o kişi veya kurum eleştiriye kapalıdır. Her yaptığında bir hikmet aranmalı, hayra yorulmalıdır…

   Peki ya öyle değilse!

   Ya en güvendiğimiz kişiler bile taviz veriyorsa! O zaman ne yapacağız… İnsanları uyarmayacak mıyız? Uyandırmayacak mıyız?

   Evet, kimsenin niyetini bilemeyiz ama kişinin yaptığı ve söylediği şeyden yola çıkarak bir yol haritası belirleriz. Takip ettiğimiz kişinin doğru yolda olduğundan emin olmanın en doğru yöntemi budur.

   Bunu yapmamızın geçerli bir sebebi vardır. O da imanımızı kurtarmak ve yanlış yollara sapmamaktır. Çünkü bu gün bir çok gurup başlarında bulunan ve yaptığı her şeyde hikmet aranan kişiler tarafından batıla sürüklenmekte, itikatları bozulmakta ve Siyonizmin maşası haline gelmektedirler. Böyle olmak istemiyorsak ince eleyip sık dokumamız lazım. Hele bu zamanda çok dikkatli olmamız lazım.

   Peki nasıl bir tavır sergilemeliyiz?
   Güvendiğimiz kişilerin söylemleri ve eylemleri bir zaman sonra değişiyorsa o zaman ne yapacağız?

   “ne yaparsan arkandayız, destekliyoruz” mu diyeceğiz, yoksa yanlışı yapan babamız da olsa uyarırız mı diyeceğiz?

   Buna da bir karar vermemiz gerekiyor…

   Ama ölçümüz de şu olmalı: Hazreti Ömer Radıyallahu anh halife seçilirken sahabeye dönerek; “yanlış yaparsam ne yapacaksınız” diye sormuş, Sahahabeler hep bir ağızdan; “seni kılıcımızla düzeltiriz” demişlerdi… 

SONUÇ
Hülesa-i kelam; verecek bir canı olanın hiçbir şeyden korkusu olmaz. Ama ailesini, çoluğunu çocuğunu, malını mülkünü, rahatını yatını katını düşünenlerin vereceği çok şey vardır.
Bizler…
Garip bir Müslüman da olsak,
muteber bir köşe yazarı da olsak,
kürsülerde hoca, minberde imam da olsak,
fabrikada işçi, inşaatta amele de olsak,
her ne halde olursak olalım düzgün Müslüman olalım. Hak mücadelelerden taviz vermeyelim. Davadan dönmeyelim. Ta ki Hak galip gelsin ve batıl zail olsun…

Batıl her zaman yok olucudur…

www.ihvanlar.net

PAYLAŞ
Etiketler