Evliya Allah dostu dünyayı tırnağından seyreder mi?

İSMAİLAGA   İngilizler tarafından kurulup şuanda Amerika güdümlü Araplar tarafından desteklenen ve dünyaya vehhabi-selefilik örtüsü altında bozuk inançlar yaymaya çalışılan ajan-misyonerler tarikat ve tasavvuf erbabını şirk ile suçlayıp Müslümanları Allah dostlarına karşı cephe almaya teşvik ediyorlar. Biz de bu konudaki şer’i delilleri sizlere aktarıyoruz. DELİLLERLE TASAVVUF bölümümüzden okuyabilirsiniz.

   Vehhabi=Selefiler Şah-ı Nakşibendi (Kuddise Sirrahu) Hazretlerinin: “Bütün dünya bana tırnağımın üstü gibidir” sözünden yola çıkarak o mubareği ve ona inanları “müşrik” ilan etmişler.

   Müslümanları “müşrik” ilan edebilmek bu kadar basit değil değerli kardeşlerimiz. Eğer o kişi müşrik değilse bu iddianın sahibine döner ve iddia eden kişi din sınırları dışına çıkmış olur. Hem de büyük bir iftira günahını yüklenmiş olur. Şimdi bakın cahilane iddiaları nasıl da kendi aleyhlerine dönüyor…

KUR’AN AYETİ İLE SABİTTİR
   Neml Suresinde Süleyman Aleyhisselam ve Belkıs’ın durumu anlatılırken yaşanan olay gerçekten de çok dikkat çekicidir. (Bu kişiler eğer Kur’an-ı Kerimi açıp okusaydılar bu hataya düşmeyecekelrdi)

Önce ayetlere bir göz atalım:
   Süleyman Aleyhisselam cinler dahil etrafına topladığı saray erkanına sordu:
   “Süleyman, “Ey ileri gelenler! Onlar bana teslim olmadan önce hanginiz bana onun (kraliçenin) tahtını getirebilir?” (Neml 38)
   Orada bulunan bir cin taifesinden bir şahıs cevap verdi:
   “Cinlerden bir ifrit,”Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm ve şüphesiz ben, buna güç yetirecek güvenilir biriyim” dedi (Neml 39)

   Cin taifesinden olan varlığın bu iddiası çok müthiştir ama ondan daha hızlısı da vardır.
“Kitaptan bilgisi olan biri, “Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm” dedi.” (Neml 40)

   Bakınız değerli kardeşlerimiz… “Kitaptan bilgisi olan” bir kişi… Bu melek değil, Peygamber değil, bir insan… Ve diyor ki: “Ben onu göz kapayıp açıncaya kadar sana getiririm”

   Peki, getirebiliyor mu?

   “Süleyman tahtı yanında yerleşmiş halde görünce…” (Neml 40) Allah’a şükrediyor…

Söyler misiniz göz kapayıp açmak ne kadar bir süre alır? Bir saniye tutuyor mu? Diyelim ki bir saniye… Siz bir saniyede bir adım ancak atarsınız ama o kişi uzak bir ülkedeki sultanın tahtını getiriyor…

Şimdi Kur’an ile sabit olan bu ayete göre vehhabi=selefilere sorulan sorular şunlar:
-Bu kişi bir insan olduğuna göre bunu nasıl yapmıştı?
-Peygamber olmadığına göre bu bir keramet değil midir?
-Bir saniye içinde tahta nasıl ulaşmıştır?
-Kilometrelerce uzaklardaki tahtı bir saniye içinde nasıl bulmuştur?
-Bu kişinin dünyayı tırnağının ucu gibi görmesi mümkün değil midir?

   Düşünün o zaman navigasyon diye bir şey de yok ki, anında yer tesbiti yapsın ve oraya intikal etsin. Olsa bile bir saniye içinde bunu yapması mümkün değil. Peki nasıl oluyor da o sarayı ve tahtı bulabiliyor?

Bal gibi de dünyayı ve gideceği yeri tırnağı gibi görüyor…

PEYGAMBERİMİZİN ÜMMETİ DAHA MI AŞAĞI!
   Süleyman Aleyhisselam’ın ümmeti bunu yapabiliyor da, hepsinin hürmetine yaratıldıkları Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ümümmetinden neden olmasın? Allahu Teala’nın kitabında sabit olan bir hadise bu gün neden olmasın? Allahu Teala’nın “kitaptan ilme sahip” olan kulları yok mu oldu?

Elbette var…

Ve onlar Allah dostlarıdır…

   Allahu Teala düşmanı şeytana bile ne meziyetler vermişken kendi dostuna neden vermiş olmasın ki? Ayet ile sabit olan bu hakikati görmeyen gözleri açmak için daha ne olması lazım?

   Bir benzerini büyük halife Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) ile yaşayan sahabe hayretlere düşüyordu: Halife Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) her Cuma olduğu gibi, o Cuma da Medine’de Mescid-i Nebevi minberinde hutbedeydi. Orada konuşurken, bir ara sözleri arasında şöyle dedi:

“Yâ sâriyetu el-cebele, el-cebele !”
(“Ey Sâriye, dağa, dağa çekil!” Taberî, Tarihü’l-Ümem ve’l-Mülûk, 2:380; Ebû Nuaym, ed-Delâil, 3:210,211; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 6:370; Süyûtî, Târihü’l-Hulefâ, s.128; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 7:131.)

   Mescittekiler soran gözler ve şaşkın ifadeler ile birbirlerine baktılar. Çünkü Sâriye, İran’da devam eden fetihlerde görevli bir komutandı. Hazreti Ömer Sâriye b. Zenim’i, Dâr-ı İbkird ve Fesa bölgesine komutan olarak tayin etmişti. Bu iki yer İran topraklarındaki iki bölgenin adıydı. Şimdi o, Medine’den Sâriye’ye sesleniyor ve ona hemen dağa çekilmesini söylüyordu. Oysa Sâriye ile arasında çok büyük bir uzaklık vardı. Hazreti Ömer hutbede niye böyle demişti? Bu farkında olmadan ağzından kaçan bir söz müydü, yoksa Sâriye’nin durumunu görüp ona bir ikaz da mı bulunmuştu?

   Aradan birkaç hafta geçince Medine’ye bir elçi geldi. Elçiyi, komutanı Sâriye Medine’ye göndermişti ve elçinin yanında bir fetihname bulunmaktaydı. Elçi o Cuma günü savaşta olanları anlatınca durum açıklığa kavuştu: Hazreti Ömer’in minberden emir verdiği gün, Sâriye’nin askerleri Sasani Devleti güçleriyle çarpışıyordu. Cuma vaktinde savaş sırasında Sâriye, Hazreti Ömer’in şu sözlerini ve emrini duymuştu

“Ya Sâriyetu, el-cebele, el-cebele!”

   Duydukları üzerine şaşırmıştı ama yine de, emredileni yerine getirmek için askerin sırtını yakındaki dağa vermiş ve sonunda zaferi kazanmıştı.

   İşte Kur’an-ı Kerimin açık beyanı ve yaşananlar… Hiç şüpheniz olmasın ki, bütün dünyayı tırnağı gibi gören Allah dostları vardır. Çünkü ruh la-mekandır (makansızdır) Bu ise başlı başına ayrı bir konudur.

ALLAH’IN İZNİYLE…
   Burada dikkate alınacak husus şudur: Bütün bunlar Allahu Teala’nın izni ile olmaktadır ve Allah dostu, insanların her haline şahittir diye birşey de yoktur. Mevla Teala dilediğine dilediği şeyi göstermektedir. Gözlere perde çeken de odur, gözleri açan da… Bakın mesela yine başka bir ayette ne buyruluyor:
   “Hani karşılaştığınız zaman onları gözlerinize az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu ki Allah, olacak bir işi gerçekleştirsin. Bütün işler Allah’a döndürülür.” (Enfal 44)

    Yani Allahu Teala dilediğinin gözüne perde çeker çoğu az gösterir, dilediğinden perdeyi kaldırır dünyayı izletir… (Yukarıda geçen iki ayet bu konuda yeterli delildir.)

ŞİRK İFTİRASI KİME DÖNDÜ?
   Evet başta dediğimiz gibi bu iftira, sahiplerini buldu… Ama biz onları bile şirkle suçlamıyoruz. Ehli Sünnet çok aklı selim bir yol izler. Onlar bozuk itikatları ile düz yoldan sapmışlar ancak şirk gibi büyük bir iftira atarak kendi aleyhlerine dönmüşlerdir.

   Allahu Teala hidayet nasip eylesin.. Kur’an-ı Kerimi ve sünneti nebeviyi bilseler, muhabbet ile dolsaydılar elbette bu hatalara düşmeyeceklerdi. Onlar da ağına düştükleri bir sapığın etkisiyle bu hale gelmişler. Elimizden geldiği kadar kurtuluşları için dua edelim…

www.ihvanlar.net

PAYLAŞ