Peygambermizi Nasıl Sevmeliyiz? Sahabenin Peygamber aşkı
Peygamber Efendimizin sevgisi nasıl olmalı? Bir Müslüman, Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i nasıl sevmelidir?
Bu gün vehhabi ve şii akımları Peygamberimizin “bizim gibi, herkes gibi bir insan” olduğu konusunu işlerler ve O’nu insanların zihninde bitirmeye, sevgililerini çalmaya çalışırlar.
Halbuki yaratılış bakımından bir insan ve beşer olsa da Allah katında en değerli olan bir beşer, alemlerin hürmetine yaratıldığı, alemlere rahmet olan bir insandır O.
“Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya 107)
Zahir, Batın, fiil, kavl, amel ve itikad bakımından örnek alınacak tek kişidir O:
“Andolsun, Allah’ın Resülünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için her (yönden uyulması gereken) güzel bir örnek vardır.” (Ahzab 21)
Allahu Teala’nın ömrüne yemin ettiği tek insandır O.
“Hayatına (ömrüne) andolsun ki onlar gözleri dönmüş halde sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlar dediler.” (Hicr 72)
Allah’u Teala’nın sevgisi kendisine ittibaya bağlanan tek insandır:
“De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Al-i İmran 31)
Bu ayet bile ne kadar mühimdir. Yüce yaratıcımız, Rabbimiz Allahu Teala, kendisini sevdiğini iddia edenlerin, Peygamberimize itaat etmesini şart koşuyor. Ve eğer itaat ederlerse kendisinin de onları seveceğini buyuruyor… Azıcık aklı olan Müslümanlara bu ayette bile büyük ders vardır.
O ve sünneti varken azap inmez:
“Oysa sen onların içinde iken Allah onlara azap edecek değildi.” (Enfal 33)
Peygamber düşmanları, O’nun sevilmesinden rahatsız olsalar da, O’nu her şeyden çok sevmeyi, Allahu Teala bütün Müslümanlara bir sorumluluk olarak yüklemiştir:
ALLAHU TEALA O’NU HERŞEYDEN ÇOK SEVMEMİZİ EMREDİYOR
Bir insan kalkıp: “Hazreti Muhammed, benim en sevdiğim insanlardan birisi” derse Allahu Teala’nın fasık saydığı günahkârlar kısmına giriyor. Çünkü O’nu sevmemizi, her şeyden çok sevmemizi Allahu Teala emrediyor ve Allahu Teala kendi sevgisi ile O’nun sevgisini yan yana zikrediyor:
“De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticâret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve onun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” (Tevbe 24)
RESULÜLLAH KİMLERDEN DAHA SEVGİLİ OLMALI?
Ayete göre Resulüllah Efendimiz bize:
Babamızdan,
Evladımızdan,
Kardeşimizden,
Eşimizden (aşık olduğunuz kadın)
Akrabalarımızdan,
Malımızdan,
Mülkümzden,
Evimizden
Hülasa her şeyden daha sevgili olmalıdır. Eğer böyle değilse; yani bir kişi Allahu Teala’yı ve Resulüllah’ı böyle sevmiyor ise Allah katında fasıklar listesindedir. Fasık: Allah’ın emirlerine aykırı davranan, günahkâr, kötü huylu, kötülük yapmayı alışkanlık hâline getiren kimsedir ve ayetlerde bu vasfa sahip olanlar için tehditler vardır.
Bir hadis-i şerifte aynı konuya temas edilmiştir:
“Üç şey var ki, bunlar kimde bulunursa, o ki, imanın tatlılığını bulur. –Allah ve Resulünü başka her şeyden fazlasıyla sevmesi, kişi ancak Allah için sevmesi, ateşe atılmayı çirkin gördüğü gibi küfre dönmeyi çirkin görmesi.” (Buhari 1/12, Müslim: 66)
Buhari’de geçen başka bir hadiste de “Ya Resulallah, sen bana nefsim hariç her şeyden daha fazlasıyla sevimlisin.” deyince Efendimiz: “Sizden hiç biriniz, ben onun için nefsinden daha sevgili olmadıkça (gerçek) iman etmiş olamaz.” buyurmuş, Hazreti Ömer’in (Sana Kitab’ı indiren Allah’a yemin olsun ki elbette sen, nefsimden daha fazlasıyla bana sevimlisin” demesi üzerine Resulüllah: “Şimdi tamam, Ya Ömer” buyurmuş ve Hazreti Ömer’i bile istisna etmemiş, kişinin imanının ancak bu sevgiyle tamam olacağı beyan edilmiştir.
ASHAB-I KİRAM ÖYLE SEVERDİ
Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) ın bile istisna tutulmadığı bu sevgi, imanın lezzetini tatmanın ve Allah’ın üstte geçen Tevbe 24 ayetindeki vaad ettiği azabından emin olmanın tek yoludur.
Peygamber Efendimizin ashabının da bu sevgi ile yoğrulduğunu görüyoruz. Ebu Süfyan Müslüman olmadan önce şöyle demiştir:
“Hiçbir kimsenin başka birini, Muhammed’in ashabının Muhammedi sevdiği gibi sevdiğini görmedim.” (Beyhaki)
Allahu Teala O’nu her şeyden çok sevmemizi buyururken, O’na karşı edepsizlik, terbiyesilikten ve O’nu diğer insanlarla bir tutmaktan nehyediyor:
“Peygamber’i kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın.” (Nur 63)
Bu yüzdendir ki bir Müslüman, Peygamber Efendimiz’den bahsederken “Muhammed şöyle demiş” veya “bu Muhammed’in sözü” gibi ifadeler kullanamaz. İlahi ferman ile yasaklanmıştır. Kullananlar bu yasağı çiğnemektedirler. Her Müslüman O’ndan bahsederken övgü dolu ifadeler kullanmalıdır. Sahabeler “anam babam sana feda olsun, Ey Allah’ın Resulü” derlerdi. Ayeti Kerime ile O’na salat (dua) edilmesi emredildi:
“Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selam edin.” (Ahzab 56)
Salatımız: Sallallahu Aleyhi ve Sellem “Allah’ın mağfireti-rahmeti ve dünya ahiret esenliği O’nun üzerine olsun” veya Aleyhisselam “dünya ahiret esenliği O’nun üzerine olsun” dur… Bu salatların çok derin manaları vardır.
Ve kimse sesini O’ndan fazla yükseltememelidir:
“Seslerinizi, Nebi’nin sesinden fazla yükseltmeyin.” (Hucurat 2)
Bu ayet nazil olunca sahabenin en muttakileri Hazreti Ebubekir ve Ömer (Radıyallahu anhuma) seslerini öyle kısarlardı ki, Resulüllah Efendimiz bazen tekrar sorardı. Allahu Teala onlar hakkında şu ayeti indirdi:
“Allah’ın Resulünün huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah’ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlar için mağfiret ve büyük bir ecir vardır.” (Hucurat 3)
Hudeybiye anlaşması yapıldığı senede Kureyş, Urve bin Mes’udu Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e gönderdiğinde, ashabının O’na yaptığı tazimlerden (çok acayip) şeyleri gördüğünde şöyle demiştir:
“Abdest alınca artan suyunu almak için koşuşurlardı, öyle ki neredeyse bunun için birbirleriyle vuruşacaklardı.
Tükürdüğü veya sümkürdüğünde, avuçlarıyla onu kaparlar ve yüzlerini ve bedenlerini onunla ovarlardı. O’ndan bir kıl düşse, hemen süratle onu kaparlardı.
Onlara bir iş ile emretse, sür’atle emri yapmaya koşarlardı. Bir söz söylese, yanında seslerini kısarlardı. O’na karşı tazimlerinden dolayı bakışlarını O’na yöneltmezlerdi.” (Buhari 1/67)
Kureyş’in yanına dönünce şöyle demiştir: “Ey Kureyş topluluğu! Ben, Kisra, Kayser ve Necaşi’ye saltanatları vaktinde gittim, Allah’a yemin olsun ki ben, bunlardan hiç birinde, Muhammed’in ashabı içindeki durumu (yani O’na gösterdikleri hürmet) gibisini görmedim.”
Bazı bid’atçi Peygamber düşmanları bu gün ashabın yaptığı bu hürmeti yok saymakta, alay etmekte, dalga geçmektedirler. Resulüllah’ın mubarek tükrüğünü alay konusu yapmaktadırlar Halbuki Resulüllah’ın kendisi ve her şeyi nurdur:
“Size Allah’tan bir nur ve apaçık bir Kitap geldi.” (Maide/15)
O her ne kadar zahiren br insan ve beşer olsa da bedeni nurdur. Ondan ayrılan her parça, her madde nurdur. Sahabe bunu bildiği için yarışırlardı…
Bütün bunlar O’nu her şeyden çok sevmenin gerekliliğini ve bu sevginin kişiye takındırması gereken hali izah etmektedir. Bir Müslüman en çok Allah’ı seviyor ise, sonrasında Resulüllah gelir. Ancak Resulüllah tam manasıyla sevilmeden, Allah’a ulaşmak imkansızdır. Çünkü yukarıda geçen ayette belirtildiği gibi Allahu Teala kendisinin sevildiğinin alametini ve kendisinin de kişiyi sevmesini O’na ittibaya bağlamıştır. (Al-i İmran 31)
Bu sevgi insanı Allah’a ulaştırır. Peygamberin sevgisi ile yanıp tutuşmayanın Allah’a ulaşması imkansızdır.
O’nu sevmek de O’na ittibadan geçer. Çünkü seven, sevdiğine itaat edicidir.
GÜNÜMÜZ İLE KIYASLAYALIM!
Bu gün herkesin kendi nazarında çok sevdiği bir kişi veya kişiler vardır. Hatta bazısı taparcasına sever.
Kimisi futbolcuya, kimisi şarkıcıya, kimisi ise bir kadına aşıktır. Bu aşk kişiyi tabii olarak değişik şeylere sevkeder.
Mesela: Hiç unutmamak, aklından çıkaramamak, onun gibi olmaya çalışmak, sözlerini tekrarlamak, her yerde görmeye çalışmak, onun gibi giyinmek, onun gibi giyineni veya konuşanı gördüğü zaman onu hatırlamak, öl dese ölecek olmak vs.. bu aşırı sevginin bir alametidir.
İşte bir kişi Kainatın efendisi Hazreti Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimizi bütün bu geçici aşkların fevkinde sevmez ise, sevgisi kendini de aşmaz ise imanı tamam olmuyor, yani imandan alacağı lezzete ulaşamıyor demektir.
HER YÖNDEN BENZEMEK GEREKİR
Yukarıda belirtildiği gibi sevmenin alameti ittibadır. İttiba 6 yönden olur: Zahiren, batınen, fiilen, kavlen, amelen, itikaden…
ALLAH KORKUSU: Öncelikli olarak O’nun Allahu Teala’dan korkusu ve sakınmasını örnek almamız gerekiyor. Çünkü Allah’tan korkan bir insanın hataya düşme olasılığı azalıyor
İBADET-AMEL: Peygamberimiz geçmiş ve gelecek günahları affedildiği halde ayakları şişinceye kadar namaz kılar, ibadet ederdi. Biz herımızı gafletle geçirmemize rağmen gevşeğiz… O halde en azından üzerimize düşen ibadetlerimizi ve nafile ibadetlerimizi hakkıyla yapalım.
O’NA BENZEMEK: Halimizi, tavrımızı, şeklimizi, içimizi ve dışımızı mendebur Batının esaretinden kurtararak İslamın nişanı olan kisveye, Peygamberimizin sünnetine bürünelim.
İNSANLARLA İLİŞKİ: Büyük, küçük, genç, yaşlı her türlü insanlar ile ilişkilerimizi Resulüllah’a bakarak tayin etmeliyiz. Ahlakımızı O’na bakarak düzenleyelim. Doğruluk, tevazu, cesaret, hilm, sadakat, vefa duygularımızı gözden geçirelim.
İNANCI TASHİH: İnancımızı Resulüllah’ın ve ashabını yolu olan Ehli Sünnet inancına göre düzenleyelim. Sapık yollara düşmemek için inancımızı gözden geçirelim.
KÜFÜR İLE MÜCADELE: Peygamberimizin en büyük mücadelesi İslam dışı bütün yollarla savaşmış olmasıdır. Biz de O’nun açtığı bu yolda ehli küfür ile mücadelemizi sürdürelim.
CİHAD: İster yazılı ve sözlü, yeri gelince fiili cihaddan geri kalmayalım.
TEBLİĞ: Din-i Mübin-i İslamı her platformda savunalım, insanlara tebliğimizi yapalım, yanlışları üslubunca uyaralım.
İSLAM BİRLİĞİ: Kafirlere karşı İslam birliğini kuralım, kafirlerle değil Müslüman toplulukları ile diyalog kuralım. Sadece Müslümanları kardeşlerimiz bilelim.
SEVGİMİZİ GÖZDEN GEÇİRELİM
O halde hepimiz sevgimizi gözden geçirelim. Biz O’nu ne kadar seviyoruz? Hayatını ne kadar biliyoruz, O’nu ne kadar tanıyoruz? Kaç tane sözünü biliyoruz? Zahiren batınen O’na e kadar benziyoruz? Ahlakıyla, hal ve hareketleriyle ne kadar ahlaklandık ve hallendik?
Kendimizi bir gözden geçirelim…
O’na ve O’nun muhabbetine ulaşmak için hangi vesileleri aradık? Hangi yollara başvurduk?
Kendimizi bir gözden geçirelim…
Hangi batıl aşkları O’nun sevgisine perde yaptık?
RESULÜLLAH’I SEVİN SEVEBİLDİĞNİZ KADAR…
O’nu sevmekte aşırı gitmek olmaz. O’nun sevgisinde sınır olmaz. O’nu sevmeyenden Allah razı olmaz. Öyle sevin ki, o sevgi sizi Allah’a ulaştırsın. Öyle sevin ki, o sevgi sizi mahşerde buluştursun. Öyle sevin ki, o sevgisi size Kevser’i tattırsın…
“Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Tirmizi: 4/595)