Süleyman Ateş ve akla ziyan görüşleri

Süleyman Ateş, İbn-i Teymiyye‘yi büyük bilen bir kimsedir. Diyanet işleri Başkanı iken resmî bir yazı ile bu fikrini bir abonemize bildirmiştir. O da Karaman gibi İbn-i Teymiyye’nin bazı ictihadî hatalarının bulunduğunu zikretmektedir.

Muhtasar İslâm İlmîhali isimli kitabında Profesör Kâmil Miras’ın alyans hakkındaki (Altından mamul nişan yüzüğü hakkındaki) yazısını aynen Hayrettin Karaman gibi benimsemiş, altın nişan yüzüğü takmanın cevazını yazmıştır. Altın fiatlarının ucuz olması, süs için değil nişan için takılması, ekseri insanlar tarafından takılması gibi gerekçelerle altın yüzüğün harâmlılığını kaldırmıştır. Bilindiği gibi bir şeyi harâm kılmak veya haramliğinı kaldırmak ancak Allahü teâlâya mahsustur. Bu salâhiyet Peygamber aleyhisselâm ile dinde sözü senet olan müctehidlere verilmiştir. Kâmil Miras gibi İbn-i Teymiyyeciler kendilerini MUTLAK MÜCTEHİD zannettikleri için harâmları helâl, helâlleri harâm kılabiliyorlar.

Bütün İbn-i Teymiyyeciler gibi Süleyman Ateş de Muhiddin Arabi gibi tasavvuf büyüklerine karşıdır. Vah-det-i vücut isimli tasavvufun Hint ve Yunan felsefesinden geldiğini söyleyecek kadar ileri gitmiştir. Ateş aynen şöyle demektedir:

«Vahdet-i vücut, Hint ve Yunan felsefelerinin Arapçaya çevrilmesi ve müslümanların diğer milletlerle teması sonucu İslâm tasavvufuna geçmiştir, İslâmın öz malı değildir.» (İslâm Tasavvufu S. 99)

Bununla da kalmıyor, aynı kitabında Brahmânların sapıklıklarını anlattıktan sonra şu fikre varıyor:

«Bu fikir, İbnul Arabi’nin tesiriyle tasavvufa iyice yerleşmiş, hemen her mutasavvufta bunun izleri görülmeye başlamıştır.» (İslâmda Tasavvuf S. 100)

Bu görüşlere karşı mutasavvıfların da bulunduğunu zikrettikten sonra misal olarak Aliyyül Kari’nin İbnül Arabi’nin sistemine .karşı çıktığını belirtmektedir. {S. 100-101)

Tasavvuf lehinde olan, sahih hadîs-i şerîflere mevzu diyen, Peygamber aleyhisselâmın mübarek anne ve babalarına kâfir diyecek kadar ileri giden Aliyyülkari acaba nasıl mutasavvuf olur hayret ettik. Böyle bir kimseden nasıl nakil yapılır?

Şeyhi Ekber Muhiddin Arabi hazretlerinin şeriata aykırı gibi görünen ifadelerini İmâm-ı Rabbanî hazretleri Mektûbâtında açıklamıştır. Muhiddin Arabî hazretlerinin büyükler arasında bulunduğunu bildirmiştir.

Süleyman Ateş, İbni Arabi hazretlerine hücum etmekle kalmıyor, evliyanın büyüklerinden, silsile-i aliyyenin onbeşincisi olan Şahı Nakşibend Bahâeddin-i Buharî hazretlerine de hücum ederek şöyle demektedir:

«O da aşağı yukarı İbnül Arabi’nin fikirlerini benimsemiş görünmektedir.» (İ. Tasavvuf S. 104)

İmanın altı esasından birini inkâr veya şeriata aykırı şekilde te’vil eden kimse kâfirdir. Mevdûdî kaza ve kaderi inkâr ederken Süleyman Ateş de meleklerin rüzgâr olduğunu yazmıştır. Yani meleklerin varlığını apaçık bir şekilde inkâr etmiştir. Bunu ispat için KUR’ÂN-I KERÎME GÖRE EVRİM TEORİSİ isimli yazısından iki paragrafı aynen alıyoruz :

«Burada bulutları sevkeden melek, basınç değişikliği ile meydana gelen rüzgârdan başka bir şey değildir. Bir hadîse göre de sesleri kulaktan kulağa nakleden melektir. Şüphesiz bu melek de seslerimizi titreşimiyle etrafa yayan atmosferdir. Demek ki tabiat kuvvetleri de melek olmaktadır. Zira melekler Allah’a isyan edemeyen, yani hür irade yeteneğinden yoksun, emredildiği şeyi yapan güçlü varlıklardır. Tabiat kuvvetleri de aynı niteliğe sahip değil midir?
……………….

İşte Âdem’e secde eden melekler, irade yeteneğini, akıl gücünü insana boyun eğen tabiat kuvvetleridir. İnsan akıl gücünü kazanınca tabiat kuvvetlerini emri altına almış, onlardan yararlanmasını, onların korkunç etkilerini önlemesini bildirmiştir.”(İlahiyat Fakültesi Dergisi C. 20, S. 143-144)

Necip Fazıl, bu ifade için şöyle diyor:

«Dehşet ki dehşet, bu adam hem meleklere itikadı elden bırakmıyor, hem de onları tabiat kuvvetlerinin aynı ve tâ kendisi kabul ederek maddeleştiriyor, şuursuzlaştırıyor,” iradeden mahrum cemadlar olarak görüyor, küfrün böylesine hiç rastlanmamıştır.» (Rapor 3, S. 34)

Süleyman Ateş, mason Abduh’un düşük faizlere cevaz verdiği gibi % 3 faize cevaz vermektedir. Uygarsal fetvası aynen şöyledir:

«Her muamelesinin faizle işlediği bir toplumda yaşayan fert de ister istemez faize bulaşır. Onun korunmak için bankalara yatırdığı paradan banka % 50, % 100 kazanırken kendisinin aldığı % 3′lü faiz aslında parasının süre içinde uğradığı değer kaybını bile karşılamaz. Zarurete binaen o da parasının faizini alır, ama içi tutmuyor, takvası müsaade etmiyorsa faiz olarak aldıklarını fukaraya, hayır kurumlarına verir.» (Tefsir Dersi Notları S. 12)

Ehl-i ilim bilir ki, bir kimse bir milyon lirasını bir lira faizle birisine verse bir milyon bir lira olarak geri alsa, faiz olan yalnız bir lirası değil, bir milyonun tamamı da faiz olmuş olur. S. Ateş, gördüğünüz gibi Kur’ân-ı Kerîmi böyle tefsir etmektedir. Salâhiyetli müfessirlerden nakil yapmayanın hali böyle olur.

Özürü kabahatinden büyük olarak da faizi alır, içi tutmuyorsa aldığı faizi fakirlere veya hayır kurumlarına verir, diyor. Paranın tamamının faiz olduğunu bilemiyor»

Necip Fazıl, bu ifade için şöyle diyor:

«Deminki, İslâmın madde ötesi itikatlarına tam aykırılık halinde küfür… Bu da yeryüzü muamelesine ait bir kanunun, hem mahiyet olarak bilinmemesi, hem de küçümseyici bir eda içinde tatbik imkânından mahrum sayılması bakımından küfür çapında bir dalâlet..

…Bu adamın suratına su hadîs mealini çarpınız: FAİZİN EN HAFİF ŞEKLİ, ANASIYLE KÂBE DUVARI DİBİNDE ZİNA ETMEKTEN BETERDİR.» (Rapor 3, S. 35)

Darwin’in de evrimciliğini aşan Süleyman Ateş maymunun insandan geldiğini söyleyecek kadar ileri gitmiştir. Kendisi gazetelerde günlerce tnnkid edildiği halde, «İnsanlar Âdem aleyhisselâmdan gelmiştir. Âdem aleyhisselâmı da Allah yaratmıştır.» gibi bir ifade kullanmaktan hasseten çekinmiştir. Bütün canlıların ilkel hücrelerden evrimleşe evrimleşe geldiğini kat’iyetle ifade etmektedir. KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE EVRİM TEORİSİ isimli yazısından bazı kısımları hep birlikte okuyalım :

«Hayatın, ilkel hücrelerden evrimleşe, evrimleşe önce basit canlıların, sonra daha üstün yapılı canlıların ve sonunda da insanın meydana geldiği kesin kanıtlarla ortaya konmuştur.

…İnsanın maymundan değil, maymunun insandan turediği de düşünülebilir.» (İ. Fak. Dergisi C. 20, S. 131)

Görüldüğü gibi insanın Âdem aleyhisselâmdan geldiğine dair en küçük bir ifade bile yoktur ilkel canlılardan evrimleşerek insan meydana gelmiş, hem de bu kesinmis. Allahü teâlâ insanın Âdem aleyhisselâmdan geldiğini bildirirken evrimci doçentimiz, ilkel hücrelerden meydana geldiğini söylüyor.

Necip Fazıl, bu ifadeler için de KÜFÜR damgasını bastıktan sonra şöyle diyor :

«Maymunun insandan geldiği iddiasında bu adam şöyle bir vesika gösterebilir: «(Bana bakın da insandan neler gelebileceği üzerinde ibretle düşünün ve artık maymunu da insandan gelmiş kabul edin.)» (Rapor 3, S. 39)

Süleyman Ateş, biraz daha ileri giderek aynı sayfada şöyle diyor :

«İnsanın şu veya bu hayvandan tekâmül etmiş olması onun değerini düşürmez. Çünkü Allah kâinatı tekâmül kanununa göre yaratmıştır.»

Görüldüğü gibi insanın bir hayvandan gelmesi, onun değerini düşürmezmiş.

Hemen aşağıda şöyle diyor :

«Belki de insan, bugünkü hayvanların hiç birinden değil de doğrudan doğruya çamurdan yaratılan ilkel bir varlıktan evrimleşerek ortaya çıkmıştır. Muhakkak olan nokta insanın bir evrim geçirdiğidir.» (Kur’ân-ı Kerîme Göre Evrim Teorisi İ. F. Dergisi C. 20 S. 131}

Süleyman Ateş’in bu ifadesinde üç tane azîm hata vardır :

1 – Cümleye belki ile başlamış, belki ihtimali ifade eder. İhtimal üzerine dinî karar veriyor.

2 – Çamurdan yaratılan varlığa ilkel varlık diyor. Çamurdan yaratılan ilk varlık Âdem aleyhisselâmdır. Adem aleyhisselâm ilkel bir varlık değil, kâmil bir insandır, ulül’azm bir Peygamberdir.

3 – Bugünkü insanın ilkel varlıktan evrimleşerek ortaya çıktığını söylüyor ki tamamen Kur’ân-ı kerîme aykırıdır. Allahü teâlâ bugünkü insanın Âdem aleyhisselâmdan geldiğini bildiriyor. Âdem aleyhisselâmın da Ulül’azm bîr Peygamber olduğunu bildiriyor. Binlerce Peygamber içerisinde Ulül’azm derecesine yükselen sadece altı tane Peygamber vardır, bunlar, Âdem, Nuh, İbrahîm, Musa, İsa ve Muhammed Mustafa (Aleyhimüssalâtü vesselam) hazretleridir.

Doç. Süleyman AteşÂdem aleyhisselâma ilkel insan demekle, bugünkü insanın evrimleşerek yani tekâmül ederek yüksek seviyeye çıktığını söylemekle Cenâb-ı Hakkın -hâşâ- yalancı olduğunu söylemektedir, ilkel insan evrimleşerek ve devrimleşerek kâmil insan olmuş, yani bugünkü insan henüz evrim geçirmemiş olan Âdem aleyhisselâmdan, Şit aleyhisselâmdan, İdris aleyhisselâmdan hâşâ çok kâmil bir varlıktır.

Nuh aleyhisselâmın 950 sene kavmini ıslâha çalıştığı Kur’ân-ı kerîmde sarahaten bildirilmektedir. Bin sene yaşayan bir Peygamber mi kâmildir, yoksa bugün yüz seneyi zor aşan evrimleşmiş ve de devrimleşmiş mahlûklar mı kâmildir? Doç. Süleyman Ateş’in insanların evrim geçirdiğine dair kesin kanıtları varmış. Kanıtının yalan olduğuna dair bizim de elimizde yanıtlar vardır. Hem de Kur’ân-ı kerîmden…

Prof’umuz, Peygamber falan ayırt etmeden, eski insanların çok geri olduğunu, ilimsiz, hikmetsiz, akılsız olduğunu söylemekle 24 bin veya 124 bin Peygamber gönderen Allahü teâlâyı yalancı çıkarmak istiyor. Aynı derginin 137. sayfasını dehşete kapılmadan okuyalım.

«Nihâyet evrim insan sınıfına yaklaşmıştır. Hayvanlık mertebesinin başında maymunlar ve benzeri hayvanlar vardır. Bunlarla insan arasında azıcık bir mesafe kalmıştır. Burası atlanınca insan olur. Bu noktaya gelince nefsin boyu düzelir, azıcık ayırım gücü, bilgi kazanma yeteneği hasıl olur. Dünyanın uzak kutup bölgelerinde yaşayan bu ilkel insanlarla hayvan arasında büyük fark yoktur. Bunlardan hikmet sâdır olmaz, komşu milletlerden de bilgi öğrenmezler. Bu yüzden halleri bozuk, yararları azdır. Daha da evrimleşen orta kuşaktaki insanlar, işte gördüğünüz bu zekâ, bilgi ve maharet düzeyine gelmişlerdir.»

S. Ateş’in KUR’ÂN-I KERÎME GÖRE EVRİM TEORİSİ ifadesi için Necip Fazıl şunları söylemektedir:

«Al sana bir rezalet daha… Hiç Kur’ân hükümlerine, (teori-nazariye) sıfatı yakıştırılabilir mi? Bu bir felsefe, yani başıboş düşünce tabiri ve sağlam veya çürük ve daima yalanlanması mümkün görüşlere verilen ad… Bu cümleyi kullanan bir Diyanet İşleri Başkanında, Kur’ân ile herhangi bir kitabı, vahy ile felsefeyi ayırdedici ölçü yok demektir. Olmayınca da Diyanet İşleri, cinâyet işleri olmaz da ne olur?» (Rapor 3, S. 44)

Dinîmiz bazı hallerde azle cevaz vermiştir. Annenin hayatı tehlikeye girerse anne karnındaki çocuğu kürtajla ve ameliyatla almak caizdir. Zaruret olan bu hallere kıyas ederek doğum kontrolünün cevazına hükmetmek bir cinâyettir.

S. Ateş’in doğum kontrolü için verdiği cevaza Necip Fazıl söyle cevap vermektedir :

«Doğum kontrolünü teşvik ve insan üremesini tevkif edici görüşler, dayandığı dinî ölçüler tamamen yanlış olarak davayı göz bağcılığına getirmeye çalışmaktan başka bir şey belirtmez. (Rapor 3 S. 41)

Necip Fazıl’ın S. Ateş hakkındaki genel hükmü ise şöyledir: «8 adet vesika bu adamın, iman, meçhule saygı, anlatılamaz ve anlaşılamaz olana karşı korku, ilim, irfan ve zekâ adına zerre miktarınca nasibi olmadığını göstermeye yeter…» (Rapor 3 S. 41)

Süleyman Ateş’in bütün kitapları nakil esasından ziyade indi görüşleriyle doludur. Hemen her kitabında İbni Teymiye’den de nakiller yapmakta kimliğini gizlememektedir.

Süleyman Ateş, evrime ve devrime uyarak, Allahü teâlâ ismini çok kere Yüce Tanrı olarak kitaplarına almıştır. Allah kelimesinin kat’i surette tanrı olarak kullanılmayacağını da bilmemektedir. Tanrı kelimesi ilâh, mabud manasına kullanılır. Fakat Allah manasına kullanılmaz. Meselâ Müslümanların tanrısı Allah’tır denir, kendi ifadelerine göre evrimcilerin tanrısı maymundur şeklinde kullanılabilir. Fakat bizim rabbimize tanrıdır denemez.

S. Âteş Kur’ân-ı kerîmi tefsir ettiğini bütün kitaplarında bildirmektedir. Âyetlerin tercümesi tefsir olamaz. Bu tercümeler Murâd-ı ilâhiyi bildirmez. Ancak tercüme edenin o âyetten anladığını bildirir. Kur’ân-ı kerîmin bir âyet-i celîlesinin mealini alırken selâhiyetli bir müfessirin kitabından nakil suretiyle almak lazımdır. Eğer herkes kendi anladığını alırsa ortaya 72 tane sapık mezhep çıkar.

İşte Süleyman ATEŞ:

1 – Kur’ân-ı kerîmi kendi kafasına göre tefsir etmeye kalkan,

2 – Evrime inanan, hattâ Kur’ân-ı kerîmde evrim teorisi olduğunu bile söylemekten çekinmeyen,

3 – İnsanların ilkel bir hücreden türediğini söyleyen,

4 – Maymunun insandan gelmiş olabileceğini savunan,

5 – Melekleri tabiat kuvvetleri olarak kabul eden, meselâ rüzgârı melek sayan

6 – Altın yüzüğe cevaz veren,

7 – Düşük faizi meşru kabul eden,

8 – Doğum kontrolünü teşvik eden,

9 – Vahdet-i vücud isimli tasavvufun, Hind ve Yunan felsefesinden geldiğini iddia eden,

10- İbni Teymiyye’yi büyük bir âlim olarak bilip ondan nakiller yapabilen evrimci bir kimsedir.

PAYLAŞ