Patriğin ayağına Gitmeyen İstanbul Müftüsü = Ömer Nasuhi Bilmen
DİB Sayın Mehmet Görmez’in, 4 Temmuz 2012’de Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyaret ettiğini hatırlattıktan sonra, şahitleri hala hayatta olan geçmişteki başka bir Patrik ziyaretini hatırlatalım:
Ömer Nasuhi Bilmen İstanbul Müftüsü, Fahrettin Kerim Gökay da İstanbul Valisi’dir. Vali Bey bir gün müftüye telefon ediyor. Diyor ki, “Müftü Efendi, yarın beraberce Fener Rum Patriğini ziyarete gideceğiz.” Ömer Nasuhi Efendi: “Vali Bey ben gitmem” diyor. Vali, “Israr edersem” deyince, Müftü efendi: “O zaman istifa ederim” diyor. Bu sefer vali: “Peki biz sana gelirsek?” diye soruyor. Müftü Efendi de: “O olur” diyor ve kararlaştırılan gün ve saatte görüşme gerçekleşiyor.
Ama görüşmeden önce Ömer Nasuhi Hoca şöyle bir şey yapıyor. Hedemesine, onların geleceği saatli kollamasını söylüyor. Hademe de “Geliyorlar efendim” diyor. Nasuhi Hoca, onlar gelmeden önce odasından çıkıyor. Vali ve patrik geliyorlar ve müftünün odasına oturuyorlar. Az sonra da Müftü Efendi içeri giriyor. Haliyle, o içeri girince vali ve patrik ayağa kalkıyorlar.
Bir gayri müslimin ayağına gitmektense istifayı göze alan Ömer Nasuhi Bilmen, böylece İslamın izzetini korumuş, bir gayri Müslime ayağa kalkmamış ve onu kendisi için ayağa kaldırmış oluyordu.
Peki, böyle tavırlara ihtiyaç var mı? Demek ki varmış. İşte başka bir misal: Fi tarihinde, Abbasi Halifesi bir kelam alimini Bizans kralına elçi olarak gönderiyor. Kral, bir müslümana karşısında baş eğdirmek için onun gireceği kapıyı eğilmeden girilemeyecek şekilde alçak yaptırıyor.
Bir alim olan Müslüman elçi geliyor. Kralın huzuruna gireceği kapıyı görünce, İslam şuuruyla kralın niyetini anlıyor. Eğiliyor, fakat kapıdan arka arka giriyor. Böylece kralın karşısında eğilmek bir tarafa, aksine -affedersiniz- ona kıçını dönerek girmiş oluyor.
Bu satırları yazarken, ister istemez gözümün önüne Görmez-Bartholomeos görüşmesindeki fotoğraflar geliyor. Merak ediyorsanız “Görmez Patrikhane ziyareti” yazıp o fotoğraflara internetten bir de siz bakınız.
Haberlere göre Sayın Görmez, Patrik’le görüşmesinde Heybeliada Papaz okulun açılması gerektiği hakkında şöyle demiş:
“Bu ülkede herhangi bir dini topluluğun kendi din adamlarını yetiştirmek için başka ülkelere muhtaç olması, bu ülkenin büyüklüğüne yakışmıyor.”
Bir: Kendi derdimiz zaten başımızdan aşkınken bir de Ortodoksların papaz ihtiyacının derdi biz Müslümanlara düşmese gerek.
İki: Sayın Görmez bilmiyor mu ki, şu anda Türkiye’de Heybeliada Ruhban Okulu’ndan mezun olacak papazlara ihtiyaç duyacak sayıda Ortodoks yaşamıyor. Öyleyse, açılmasını istediğimiz okuldan mezun olacak papazları ne yapacağız? İhraç mı edeceğiz?
Üç: Sayın Başkan bu sözü acaba kendi düşüncesi olarak mı söyledi yoksa bazı siyasi telkinler mi var? Sayın Hüseyin Çelik de bakan olduğu dönemde “Bu iş bende bitse 24 saat içinde açarım” diyordu da.
BİR DE PATRİKHANE’İ ZİYARET FURYASI VAR
a- AGİT zirvesi için Türkiye’ye gelen o zamanki ABD Başkanı Bill Clinton de Parikhane’yi 17 Kasım 1999’da ziyaret etmişti.
b- ve ABD Dışişleri bakanı Hillary Clinton da ziyaret etmiş ve “Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması yönünde hükümete yaptığmız çağrılara (baskılara mı?) devam edeceğiz.” demişti.
c- Hillary’nin bu sözü ile Sayın Çelik’in “Bu iş bende bitse 24 saat içine açarım1 sözünü arka arkaya okursak ne çıkar aaba?
d- Barack Obama da hem resmi ziyaret çerçevesinde geldiği İstanbul’da hem de Washington’da, Fener Rum Patriği Bartholomeos ile bir araya gelerek, Ruhban Okulu’nu gmrüşmüş ardından da Türkiye’nin bu okulu açması gerektiğini söylemişti.
e- Son olarak, yine Barack Obama, Nükleer Güvenlik Zirvesi için gittiği Güney Kore’nin başkenti Seul’de bir araya geldiği Başbakan Tayip Erdoğan ile bu konuyu konuştu ve görüşme sonrası “Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılacağı kararını duymaktan mutluyum.” Açıklamasını yaptı.
Bütün bunların arkasından, Başkan Görmez’in “Bu ülkede herhangi bir dini topluluğun kendi din adamlarını yetiştirmek için başka ülkelere muhtaç olması, bu ülkenin büyüklüğüne yakışmıyor.” Sözlerini nasıl anlamalıyız bilmem.
Ancak ortada bir gerçek var: Açılması istenen Ruhban Okulu’nu kapatan Türkiye değil. Yani bu okul, Türkiye Cumhuriyeti idari mekanizmalarının kapatırdığı bir okul değil. Okul, Fener Rum Parikhanesi, Türkiye Cumhuriyeti hukukuna tabi olmak istemediği için açılmıyor. Halbuki Türkiye’deki herkes Türk hukukuna uymak mecburiyetindedir ve bu hukuki bir durumdur. Sayın Görmez bilmiyor mu?
Ali Eren – Arifan Dergisi
www.ihvanlar.net