“KUR’ANİ HAYAT” DİYENLERİN ASIL NİYETİ
Hani bazılarının Kur’ani Hayat, Kur’andaki hayat, Şuna Kur’an’dan bakış, buna Kur’ani bakış gibi yaklaşımları vardır ya! İşte bütün bunlar aslında Kuran’ın değil, kendi yorumladıkları bakış açısıdır. Çünkü Kur’an-ı Kerimi hadisler tefsir eder, hadis ve sünneti devre dışı bırakırsanız kendi tevil ve yorumunuzdan başka bir şey kalmaz. Bakın Ebubekir Sifil Hocaefendi konuyu ne güzel açıklıyor:
“Halkı Kur’an’a çağıranlar, aslında Kur’an’dan kendi anladıkları şeye, Kur’an ayetlerine kendilerinin yüklediği anlamı kabule davet ediyor. Bir yanlışlığa parmak basarken, onun çaresinin kendi Kur’an tasavvurlarında, Din anlayışlarında olduğunu söylüyorlar. Oysa söz konusu yanlışlığın “yanlışlık” olduğunu söylemek için farklı bir Din tasavvuru inşa etme gayretkeşliğine soyunmanın gereği de yok meşruiyeti de… Tarih içinde, uygulamada zaman zaman aksaklıklar olsa da, en azından kitabî olarak mevcudiyetini sürdürmüş ve günümüze kadar öylece gelmiş olan sahih çizgi, hakkı hak, batılı batıl olarak görmüş, doğruya doğru, eğriye eğri olarak hak ettiği hükmü vermiştir.
Hal böyleyken yeni bir Din tasavvuru inşasına soyunmak, yeni bir bid’at mezhep inşa etmektir. Bu bid’at oluşumun Kur’an anlayışında Sünnet –ismen mevcut olsa da cismen ve fiilen– yok. Onların Kur’an anlayışında külfet yok, “imtihan” yok, ahiretin dünyaya öncelenmesi yok… Hele Ümmet’in tarih içinde ortaya koyduğu müktesebatın esamesi bile okunmaz. Oysa neyi kaybettiğinin farkında olmayan, neyi arayabilir?!
Bu noktada kendilerine karşı herhangi bir itiraz vuku bulduğunda, durumu “Kur’an’a itiraz ediliyormuş” gibi takdim ediyorlar büyük bir el çabukluğuyla. Oysa aynı Kur’an’dan hareketle tarih içinde ortaya konan müktesebat ile bunların davet ettiği şey arasında uçurumlar mevcut.
Bütün mesele, Sünnet’e söyletemediklerini Kur’an’a söyletme arayışıdır aslında. Biliyorlar ki Sünnet olmadan Kur’an, adeta boşlukta duran bir metindir; bizi muradullaha yönlendirme konusunda önümüze net, kesin ve keskin hatlarla belirlenmiş bir yol haritası çizmez. Bu sebeple tarih boyunca ortaya çıkmış olan bid’at fırkaları, davalarını Kur’an ayetleriyle destekleyebilmişlerdir. Yine bu sebeple Efendimiz, Ümmet’in 70 küsur fırkaya ayrılacağını bildirdiği hadiste “kurtuluşa eren fırka”nın özelliğini, kendisinin ve ashabının üzerinde bulunduğu yolda yürümek” olarak tayin ve tarif buyurmuştur.
Bunun anlamı, Kur’an’ın, muradullaha uygun biçimde ancak ve ancak Sünnet’in ve Sahabe’nin rehberliğinde anlaşılabileceğidir. Kur’an ile aldatanlar bunun farkında olduğu için Sünnet’le ve Sahabeyle başları pek hoş değildir…”
Ebubekir Sifil Hocaefendi
“KUR’AN İLE ALDATMAK” adlı makalesinden alıntıdır…
www.ihvanlar.net