HAZRETİ ALİ’Yİ 3 HALİFEDEN ÜSTÜN GÖREN İMAMIN İBRETLİK HİKAYESİ

    İstanbul’da Mustafa Paşa Camiinde nasihat eden, Sümbül Efendi dergâhında şeyh olan hasan Efendi rivayet eder.

   Arabistan’da seyahat ederken, Hasan-ı Basri’nin mezarını ziyaret etmek niyeti ile Basra’ya vardım. Hace Ahmed derler bir mü’min kimsenin odasına misafir oldum. Konuşma esnasında Hace Ahmed rivayet etti ki:

   Şehrimizde Yahya adlı bir imam var idi. Gayet ilim ve söz sahibi bir kimse idi. Lakin bu kişiden defalarca, Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman (Radıyallahu Teala Anhum) hakkında nice uygunsuz sözler işittik.

   Amma gelen paşalarla arasını iyi yaptığından onların zararından kurtulur, şikayetler görmezden gelinirdi.

   Hatta bir gün paşaya benden şikâyet eder. Benim onun ardında namaz kılmadığımı, Müslümanları onun arkasında namaz kılmaktan, ona uymaktan men ettiği söyler. O da beni çağırıp, “niçin imama uyarak namaz kılmazsın” dedi. Ben de dedim ki: “sultanım, haline vakıf olduğum için uymuyorum”

   Paşa azarlama yolu ile dedi ki: “elbette uyup namaz kılmalısın, yoksa sen bilirsin, halini perişan ederim”

   Ben dedim ki: Sultanım! Göz göre göre kişi kendini ateşe bırakır mı? Bir kimsenin halini bildikten sonra, o anda başımı dahi kessen iktida’ edip namaz kılmam” dedim dışarı çıktım.

   Birkaç gün sonra, çarşıda otururken o imam Yahya’yı gördüm. İmam durmayıp yüksek sesle çağırıp: “Yanıma gelin Müslümanlar” diye seslendi. Acele ile acaba ne haber var diye yanına vardık. Gördük ki avucu içine dişlerini doldurmuş. Ne oldu diye sual ettik. Cevap verdi:

   Bu gece rüyamda gördüm. Kıyamet kopmuş. Bana da susuzluk arız olmuş ki, helak olmak üzereyim. Mahşer yerine giderken bir büyük havuz gördüm. Kenarında yaşlı, nur yüzlü biri durur. Gelip geçenlere su ulaştırır. Yanına vardım. Sual ettim ki, sen kimsin. Ebubekr-i Sıddikım dedi. Ben dedim ki, dünyada iken ben seni sevmezdim. Suyundan da içmem.
   Sonra havuzun bir tarafını dolaştım. Uzun boylu. Salâbetli (sağlam) ve mehabetli (heybetli) sultan durur. Yanına varıp dedim ki sen kimsin? Dedi ki Ömer-ul Faruk’um. Ne dünyada iken severdim, ne şimdi. Suyundan içmem deyip havuzun bir tarafını dolaştım.
   Gördüm ki bir âlim ve selim bir pir-i mübarek durur. Gelene ve gidene su ulaştırır. Nur yüzünden ışık vurur. Yanına varıp dedim sen kimsin? Ben Osman-ı Zinnureynim. Ben dedim seni dünyada sevmezdim. Suyundan da içmem.

   Havuzun o köşesini de dolaştım. İri yapılı, orta boylu, uzun sakallı ve şecaatli bir sahib-i saadet su ulaştırır. Havuz kenarına yanına vardım. Dedim ki sen kimsin? Dedi ki, Aliyyül murtezayım.

   Ben hemen mübarek ayaklarına düşüp, yüzümü ve gözümü sürdüm. Dedim ki, sultanım meded bana! Bir içim su ihsan et ki gayet susamışım. Buyurdu ki “yukarıda benim kardeşlerime rast gelmedin mi?”
   Ben dedim: “Evet rast geldim. Lakin ben onları sevmiyorum. Sularını da içmem. Seni severim, suyundan içmek isterim.”

   Deyince İmam Hazretleri benim suratıma öyle bir tokat vurdu ki, o ızdırap ile uyandım. Bütün dişlerim avucumun içine düştü.

   Ey Müslümanlar! Bu ana kadar delalet yolunda idim. Allah’u Teâlâ’ya hamd olsun ki, Allah’u Teâlâ şimdi hidayet edip, doğru yola kavuştum. Diyerek çihar yar-i güzinin muhabbetini kalbinde ihlâs ile yerleştirdi.

www.ismailaga.info

PAYLAŞ