OSMAN GAZİ’NİN OĞLUNA VASİYETİ
Orhan Gazi, 1326’da Bursa’yı fehetti. Bu sırada ölüm döşeğinde bulunan babası Osman Gazi buna çok sevindi ve bir fermanla oğlunu yanına çağırttı. Orhan Gazi de, babasının emrini alır almaz yanına koştu. Bir yanda hafızlar, içli ve dokunaklı seslerler Kur’an-ı Kerim okumakta, bir yanda Ahi Şemseddin, Ahi Hasan, Turgut Alp, Saltuk Alp ve diğer kumandanlar Osman Gazi’nin yanında diz çokmüş gözyaşları dökmekteydiler.
Orhan Gazi’nin geldiğini fark eden Osman Gazi, eliyle işaret ederek O’nu yanına oturttu. Sonra etrafındakilere O’nu yerine tayin ettiğini bildirdi. Evlatlarına ve kumandanlarına ona itaat etmelerini emretti. Ardından Orhan Gazi’ye, Osmanlı Devleti’nin temel harcı mahiyetindeki şu vasiyeti ile son ikazlarını yaptı:
“Oğul! Biricik vasiyetim şudur ki, Allah buyruğundan başka bir iş işleme! Bilmediğini ehlinden sorup öğren. İyice öğrenmediğin bir şeyi yapmaya kalkışma. Askerlere in’am ve ihsanını eksik eyleme. Bil ki insan, ihsanın kuludur!
Oğul! Din işlerini her şeyden öne al. Çünkü bir farzın yerine getirilmesini sağlamak, din ve devletin güçlenmesine sebep olur.Bunun için ulemaya hürmette ve onların hakkına riayete kusur etme ki, şeriat işleri düzgün yürüsün.
Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet et; ikbal ve yumuşaklık göster! Ancak dini gayreti olmayanları, sefih hayat yaşayanları ve tecrübe edilmeyen kimseleri, sakın devlet işine yaklaştırma! Zira yaradandan korkmayan, yaradılanlara merhamet etmez!
Zulüm ve bid’atlerden uzak dur ki, seni yıkılışa sürüklemesin.
Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız da O’nun dinini yaymaktır.
Bizim davamız, kuru bir kavga ve cihangirlik değil, i’la-yı kelimetullah’dır. Yani Allah’ın dinini yüceltmektir. Cihadı terk etmeyerek ruhumu şad et!
Oğul! Benim hanedanımdan her kim doğru yoldan ve adaletten ayrılırsa, mahşer günü Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in şefaatinden mahrum kalsın.
Oğul! Allah (Celle Celaluhu) rızası için devlet hizmetlerinde ömrünü tüketen sadık adamlarına daima vefakâr ol. Onları gözet. Vefatlarından sonra da onların ailelerini koru.
Devlete güç veren fazilet sahibi Salih âlimlere hürmet, ikram ve ihsanda bulun. Diğer bir ülkede olgun bir âlimin, bir arifin, bir velinin bulunduğunu duyarsan, onu nezaket ve tazimle memleketine davet et! Din ve devlet işleri, onların bereket ve himmetleri ile istikametlensin!
Sakın orduna ve zenginliğine mağrur olma! Benim şu halimden ibret al ki, şu anda güçsüz bir karınca gibiyim. Hiç layık olmadan, Allah (Celle Celaluhu)nun bir çok lütuflarına mazhar oldum!
Sende benim yolumdan yürü! Allah’ın ve kullarının hakkını gözet! Beytülmaldeki gelirin ile kanaat et! Devletin zaruri ihtiyaçları dışında sarfiyatta bulunma. Senden sonra gelecek nesil, seni kendilerine örnek alsın! Zulme meydan verme! Daima adalet ve insaf üzere ol! Her türlü işinde Allah’a sığın, O’ndan yardım iste ve O’na iltica et!”
İşte İslam ile bütünleşen bir devletin yönetim anlayışı ve o yönetimle gelen huzur, refah ve istikrar.
Mahmud Efendi Hazretlerimizin dediği gibi: “Osmanlı, Kur’an ile Osmanlı oldu!”