NECİP FAZIL KISAKÜREK’TEN DİYALOGCULARA SERT UYARI

   Ali Kara Hocaefendi,  Necip Fazıl Kısaküreğin kendi dönemindeki Dinler Arası Diyalog taşeronlarına yazdığı makaleyi Arifan dergisindeki köşesine taşıdı ve şöyle bir yorum yaptı: “Dinler Arası Diyaloğun mazisinin bayağı eksiği olduğunu, her dönem kendine bir taşeron seçtiğini ama diyaloğun misyonunda ve manasından asla taviz vermediğini görmek şahsen bizi hiç şaşırtmadı.”

   Okuyacağınız makaleden de anlayacağınız üzere o dönemde bu çalışmaların adı “Dinler Arası Kongre”ydi ve bu gün olduğu gibi AMERİKA tarafından tertip ediliyordu.

   Demek ki bu oyunları AMERİKA tertip ediyor ve her dönem kendine bir taşeron seçiyor.

İŞTE O MAKALE

KOVADİS?
   Türk Ocağı merkezine Patrik Athenagoras’ı davet eden Hamdullah Suphi Tanrıöver… Başlığının altında “doğruya doğru, eğriye eğri” ölçüsünü taşıyan, fakat hakikatte doğruya eğri, eğriye doğru demekten başka bir şiar taşımayan (Vatan) gazetesinin geçen Pazar günkü sayısında, baş sahifenin başköşesini süslettiği şekilde, sözde memleket münevverlerini Patrik cenaplarının mihrevi etrafında halkalandıktan sonra, aynı (Vatan) gazetesine göre aynen şöyle hareket buyurmuşlardır:
   “Hamdullah Suphi Tanrıöver, bundan sonra, Patrik Athenagoras’ın gösterdiği yakınlıktan bahisle, Türk milletinin dinler ve milletler arasında yakınlık istediğini, Patrikhane’nin Osmanlı İmparatorluğundan da eski bulunduğunu, Bizansın bir yadigârı olduğunu ve aramızda konuşulan eğlencenin yabancı gelmediğini, tek emelin Türkiye topraklarında müşterek bir kültür kurulması olduğunu, her iki milletin tarih bakımından çok eski olduklarını belirtmiş ve büyük mazinin mahfuz kalacağını söyleyerek şöyle devam etmiştir:
   -Kendilerinin işgal ettikleri makam çok büyüktür. İnandıkları ve inandığımız yolda bütün Ortadoks âleminin faaliyette bulunması için, manevi nüfuzları en büyük amil olacaktır!”

   Heeeeey, heeeeey, heeeeey, Müslüman Türk Topluluğu! “Türk Ocağı” gibi bir yaftanın altında veya maskenin arkasında, bu sözler senin yüzüne nasıl söylenebilir? Cedlerinin raşedar şahadet parmakları halinde göklere uzattığı minarelerle çevrili, İslamın Bizansa karşı tarihi zafer beldesinde, bir Hamdullah Suphi Tanrıöver, resmen ve alenen, Patriğin manevi sahabetine nasıl sığınır, Patrikhane’nin Osmanlı İmparatorluğundan eski olduğunu niçin söyler, Bizansın bir yadigarı olduğunu ne yüzle telaffuz eder, aramızda konuşulan eğlencenin yabancı olmadığını, yani ana dilimiz gibi bizden olduğunu ne cesaretle iddia eder ve tek emelinin Türkiye topraklarında müşterek bir kültür kurulması olduğu lafı ile acaba neyi kasdeder?

   Patriklik makamını “çok büyük” sözüyle tazim eden Ranrıövmez, farkında mıdır ki, bu sözleri o da harp ve düşmanlık mevsiminde bulunmak şartı ile, ancak Türk düşmanı bir Yunanlı söyleyebilir?

   Amerika’daki dinler arası kongreye iştirak vesilesi ile patriği tanıyan Hamdullah Suphi, yoksa Patriğin maiyetinde, Peygamber ve Şeriat farkı ihtilafını kaldırıp, sadece Allah’ın varlığı ve birliği üzerine müesses yeni bir din sevdasında mıdır ve bunun için mi eski ve malum Türk Ocakları Reisi cübbesine bürünmeye lüzum görmüştür?

   Bütün maskeleri, bütün nesepleri ve iç yüzleri ile beraber çekip göstermek için, taraflarından tek bir karşılık bekliyoruz!

   Tanrıövmez’in evinde, böyle bir beynelmilelcilik cereyanının ilk kadrosunu çizen toplantının (Vatan) sütunlarında gördüğümüz fotoğrafında, meşhur avdeti Ahmet Emin Yalman’ın da manevi Bizans İmparatoru Haşmetli 1. Athenagoras’ın solunda yer aldığını kaydetmek, davanın renk tonunu belirtmek bakımından faydalıdır!

   Kovadis Tanrıövmez! Hiç olmazsa “Türk Milleti dinler arası yakınlık istiyor!” tarzında bir iftira salahiyetinden ve (Türk Ocağı) oyunundan vazgeç de, git dilersen kendine “Tanrıöver” in eğlence karşılığını ruhanilik ismi olarak seç ve Türklük, Türkçülük iddiasını başkalarına bırak!

   Yunanlılar, asılları kendilerinden olduğu halde, başımızda tuttuğumuz ve temsilciliğine göz yumduğumuz sizin gibi insanlar yüzünden mi yoksa Türk çocuklarını hakir görmeye yeltendiler? (Necip Fazıl Kısakürek 27 mayıs 1949 Hücum ve Polemik – Büyük Doğu yayınları, Eylül 1992 baskısı sf:115-117)

DEĞERLENDİRME
   Üstad necip Fazıl’ın altı çizili cümlesin dikkat edin: “Amerika’daki dinler arası kongreye iştirak vesilesi ile patriği tanıyan Hamdullah Suphi, yoksa Patriğin maiyetinde, Peygamber ve Şeriat farkı ihtilafını kaldırıp, sadece Allah’ın varlığı ve birliği üzerine müesses yeni bir din sevdasında mıdır ve bunun için mi eski ve malum Türk Ocakları Reisi cübbesine bürünmeye lüzum görmüştür?”

   Üstad Necip Fazıl daha o gün olacakları sezmişçesine: “Peygamber ve Şeriat farkı ihtilafını kaldırıp, sadece Allah’ın varlığı ve birliği üzerine müesses yeni bir din sevdasında mıdır” diye soruyor.

   Olayı çözdünüz değil mi?

   Hayrettin karaman’ın “Polemik değil diyalog” adlı kitabında “Peygamber Yahudi ve Hıristiyanlara Müslüman olun demedi” dediğini, Zaman yazarı Ahmet Şahin’in “Amentüde ittifakımız var” dediğini ve “Peygamberi hak olarak kabul edip inkar etmedikten, Kur’an’a da uydurma demedikten sonra kendi dininde kalabileceği” gibi safsataları ortaya attıklarını şimdi daha iyi anlıyorsunuz değil mi?

   Allah’u Teala yanlışa düşen kardeşlerimize uyanış nasip eylesin, bilerek veya bilmeyerek küfre hizmet etmekten muhafaza eylesin.

www.ihvanlar.net

PAYLAŞ