Organ nakli caiz mi – Organ bağışının hükmü nedir?

   Organ naklinin caiz olabilmesi için hayati bir mesele olması ve organı veren kişinin ya hayatta olup kendisine hiçbir zarar gelmemesi veya tam ölmüş olması gerekiyor.

İŞTE O FETVA:

Organ bağışı yapmak helal midir yoksa haram mıdır?
Cevap
Bismillahirrahmanirrahim

   Öncelikle organ bağışı ifadesi yanlıştır. Çünkü malın bağışı yapılabilir. İnsan ve insanın parçası olan organ ise mal değildir ve bunun bağışı yapılamaz. Çünkü insan mükerrem, değerli bir varlıktır. Bedenimiz ve canımız bizim tasarrufumuzda değildir, bize emanettir.

   Bu nedenle organ bağışı yerine organ nakli kavramını kullanalım.

   Organ nakli konusu oldukça yeni bir meseledir. Bu nedenle organ nakli meselesi fıkhî açıdan yeterli derecede henüz incelenememiştir.

    Organ naklinin kısaca tarihçesini vermek gerekirse, yaklaşık 18. yüzyılda başlayan organ nakli, giderek geliştirilmiş 19. yüzyılda insandan insana doku ve organ nakline başlanmış, önceleri deri, kas nakli şeklinde başlayan bu tedavi, giderek gelişmiş kalp, böbrek, kemik iliği gibi hayati organların nakli konumuna gelmiştir.

   Ancak insandan insana organ nakli, böylesine önemli bir tedavi yöntemi olmasının yanı sıra, bazı dini ve hukuki sorunları da beraberinde getirmiştir.

   Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde, organ ve doku nakli konusunda sarih (açık) bir hüküm bulunmamaktadır. İlk müçtehit ve fakihler de, kendi devirlerinde böyle bir mesele söz konusu olmadığı için, bu işlemin hükmünü geniş şekilde açıklamamışlardır. Ancak dinimizde, Kitap ve Sünnet’in delaletlerinden çıkarılmış umumi hükümler ve kaideler de vardır. Kitap ve Sünnet’te açık hükmü bulunmayan ve her devirde karşılaşılan yeni yeni meselelerin hükümleri, İslam fakihleri tarafından bu umumi kaideler ile hükmü bilinen benzer meselelere kıyas edilerek çıkarılmış, hiçbir mesele cevapsız bırakılmamıştır. Organ ve doku nakli konusunda hükmünü tayinde de aynı yola başvurulması uygun olacaktır.

   Bilindiği üzere, insan mükerrem ve muhterem bir varlıktır. Yarattıkları içinde ALLAH Teâlâ onu mümtaz kılmıştır. Bu itibarla normal durumlarda ölü ve diri kimselerden alınan parça ve organlardan faydalanılması, insanın hürmet ve kerametine aykırı görüldüğünden, İslam fakihlerince caiz görülmemiştir. Ancak, zaruret durumunda, zaruretin mahiyet ve miktarına göre bu hüküm değişmektedir.

   Nitekim dinimiz, bir kısım fiil ve davranışları yasak kılmış, Kitap ve Sünnet bunları tespit etmiştir. Sözgelimi murdar hayvan (meyte), kan, domuz eti, şarap… vb. şeylerin yenilip içilmesi, alınıp satılması, ilaç olarak kullanılması haram kılınmıştır. Ancak zaruret halinde bunlardan zaruret miktarında, ölmeyecek kadar yenilip içilmesinin meşru olduğu beyan buyrulmuştur.

   Söz konusu ayet-i celilelerden, İslam fakihleri, zaruretlerin bir ölçüde dinen yasaklanmış şeyleri mübah kıldığı ve zaruret halinde sadece ayet-i kerimelerde beyan edilen yasakların değil, zaruret halinin giderilmesi için yapılması zorunlu ve başka bir çare olmayan bütün yasakların zaruret miktarınca işlenmesinin caiz ve mübah olduğu sonucuna varmışlardır.

   O halde, ölmüş kimselerden tedavi maksadıyla organ ve doku alma ve bunları hasta veya yaralı kimselere nakletme konusunda bir hükme ulaşabilmek için:

   Zarurete binaen, cesedin kesilmesi, organ ve dokularından bir kısmının alınmasının caiz olup olmadığı; hastalığın tedavisinin zaruret sayılıp sayılmayacağı (Haram ile tedavinin hükmü); organ ve doku nakli caiz ise, hangi şartlarla caiz olduğunun bilinmesi gerekmektedir.

   İslam fakihleri, karnında canlı halde bulunan çocuğun kurtarılması için ölü annenin karnının yarılmasına; başka yoldan tedavileri mümkün olmayan kimselerin kırılmış kemiklerinin yerine başka kemiklerin nakline; bilinmeyen hastalıkların öğrenilmesi ve hayatta bulunmaları sebebiyle ölülere nispetle daha çok hürmete layık olan hastaların tedavilerinin sağlanabilmesi için, yakınlarının rızası alınmak suretiyle, ölüler üzerinde otopsi yapılmasının caiz olacağına fetva vermişler, canlı bir kimseyi kurtarmak için, ölünün bir parçasını itlaf etmeyi caiz görmüşlerdir. Çünkü insanlığın menfaat ve maslahatı göz önünde tutularak, bilinmeyen bir hastalığın bilinir hale gelmesi, hastalığın bilinmemesinden doğacak genel bir zararın önlenmesi, hayatta bulunmaları sebebiyle daha çok hürmete layık olan hastaların tedavilerinin sağlanması gibi maslahat ve şer’i hikmetlerin meydana gelmesini temin için, yakınlarının rızası alınarak, ölüler üzerinde otopsi yapmanın caiz olacağı ve bu gibi sebepler dolayısıyla ölüye gösterilmesi gereken hürmet ve tekrimin aksine işlemlere katlanmak, İslamî hükümlerin bir gereğidir.

   İslam fakihleri, açlık ve susuzluk gibi, hastalığı da haramı mübah kılan bir zaruret saymışlar, başka yoldan tedavileri mümkün olmayan hastaların haram ilaç ve maddelerle tedavilerini caiz görmüşlerdir. Günümüzde kan, doku ve organ nakli de tedavi yolları arasına girmiş bulunmaktadır. O halde, hayatı veya hayatî bir uzvu kurtarmak için başka çare olmadığında, kan, doku ve organ nakli yolu ile de bazı şartlara uyularak, tedavinin caiz olması gerekir.

   Tedavileri için kan nakline zaruret bulunan hasta ve yaralılara başka kimselerden kan naklinin; başka kimselerden alınacak parçaların takılmasıyla görmeleri mümkün olduğu takdirde; hayatında buna izin vermiş olan kimselerin, ölümlerinden sonra gözlerinden alınacak parçaların bu durumdaki kimselere takılmaları caizdir.

   Yalnız hayatı kurtarmak için değil, bir organı tedavi etmek, hastalığın tedavisini çabuklaştırmak için de kan naklinin caiz olduğu, tıbbi ve hukuki kaidelere riayet edilmek şartıyla kalp nakli de caizdir.

   Fetevayı Hindiye adlı esere baktığımız zaman, Ebu Hanife’nin talebelerinden olan aynı zamanda da mezhebini toplayan İmamı Muhammed El-Hasan Eş-Şeybani’nin bu konuya ışık tutması açısından şu sözünü görürüz: Kişinin tedavi için koyun, katır, at gibi hayvanların kemiğini kullanması caizdir. Lakin necaset li aynihi olduğu için domuzun; hürmetine, kıymetine binaen de insanın kemiğini tedavi için kullanılması tahrimen mekruhtur.

   Bu görüşe göre insan, ister canlı olsun ister ölü olsun cüzünden (parçasından) istifade etmek caiz değildir. Zira insan keremli bir varlıktır, cüzlerinin bezl edilmesi, uluorta saçılması caiz olmaz. Hz.Aişe (R.Anha) validemizden rivayet edilen Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin “Ölünün kemiğini kırmak, diri iken kemiğini kırmak gibidir” hadis-i şerifi bu görüşü teyit etmektedir.

   Günümüzdeki organ naklinin caiz olup olmadığına gelince; güncel olan bu mesele hakkında ne nasslarda, ne de elimizde mevcut olan klasik kitaplarda açık bir ifadenin bulunmadığı bir gerçektir. Böyle olunca, İslam ulaması yeni bir tedavi şekli olan organ nakli konusunda başlangıçta tereddüt etmişlerdir. Ancak organ naklinin günümüzde önemli bir tedavi şekli olması görüldükten sonra, bu tereddütler ve çekimserlikler terk edilmiştir.

Aşağıdaki şartlara uyularak yapılacak organ ve doku nakli caizdir:

a- Zaruret halinin bulunması, yani hastanın hayatını veya hayatî bir uzvunu kurtarmak için, bundan başka çaresi olmadığının meslekî ehliyet ve dürüstlüğüne güvenilen bir doktor tarafından tespit edilmesi,

b- Hastalığın bu yoldan tedavi edilebileceğine doktorun çok kuvvetli bir tıbbi bilgiyle inanması, zann-ı galibinin bulunması,

c- Organ veya dokusu alınan kişinin, bu işlemin yapıldığı esnada ölmüş olması, ölümünün kesin olması. Bu da İslam hukukuna göre kalbin ve dimağın her ikisinin ölmesi ile olur. Zira ölünün yıkanması, kefenlenmesi, hanımının iddeti ve miras gibi şer’i olan hükümler, bu ikisinin kalp-dimağ ölümüne bağlıdır. Dolayısıyla kişi tıbben öldü deyip de, kalbi daha henüz atma esnasında, uzvunu alıp başkasına nakil etmek caiz değildir.

d- Toplumun huzur ve düzeninin bozulmaması bakımından organ veya dokusu alınacak kişinin sağlığında, ölmeden önce buna izin vermiş olması veya hayatta iken aksine bir beyanı olmamak şartıyla, yakınlarının rızasının sağlanması,

e- Alınacak organ veya doku karşılığında hiçbir şekilde ücret alınmaması,

f- Tedavisi yapılacak hastanın da kendisine yapılacak bu nakle razı olması gerekir.

Şu kadar var ki, kişinin organ nakli konusunda evvela şu aşağıdaki tertibe riayet etmesi de gerekir.

1- İnsanın kendi vücudundan organının kendisine nakli. Damarı, derisi, kemik parçası v.s. cüzlerinin hasta olan kısmına aktarılması gibi.
2- Kişinin madeni, platin gibi eşyalardan istifadesi.
3- Kişinin temiz olan tezkiye edilmiş hayvanın cüz’ünden istifadesi.
4- Domuz ve köpeğin gayrisinde olan hayvanlardan istifadesi.
5- Köpekten istifade mümkün değil ise domuzdan istifadesi.
6- Ölmüş olan insandan istifadesi.
7- Canlı olan insandan istifadesi, eğer organını veren kişinin hayatına herhangi bir zarar getirmiyor ise.

   Bütün bu kısımlar, yukarıdaki şartları haiz olunca, organ naklinin cevazı hususu alimler arasında itibar görmüştür. Ancak canlı kimseden, canlı kimseye organ naklinde muhalefet eden âlimler, diğer iki kısma nispetle daha fazladır. Bunun sebebi, insan kendi cüzüne malik değildir ki onda tasarruf etsin. Ancak şiddetli zaruret halinde ve organı alınan kimseye hiçbir zarar gelmeyecekse, bu kısımda da nakle cevaz verilmiştir.

   Bir kimsenin ölümüne yol açacak bir organını hayatta bulunduğu sürece alıp başkasına nakletmek caiz değildir, katl¬dir. Ancak ölümünden sonra organ alınarak başkasının hayatını kurtarmak veya bir organ eksikliğini gidermek için ona nakledilirse bunda bir sakınca yoktur. Bu konuda; “Zaruretler haram olan şeyleri mübah kılar” kaidesine dayanılır. Çünkü darda kalan kimsenin domuz eti ve leş gibi şeyleri yemesi caiz olur. Hatta açlıktan ölmemek için ölmüş insanın etini yemek bile meşru sayılmıştır. Netice olarak, estetik, güzellik için ve zaruret olmaksızın organ naklinin ve fıtratın değiştirilmesinin caiz olmadığı aşikârdır. Yukarıda bahsedilen zaruret, İslam âlimlerinin beyan ettiği aza veya canın helak olması durumudur. Hacet ile zarureti karıştırmamak lazımdır.

Mehmet Talu Hocaefendi – www.ihvanlar.net

PAYLAŞ