Cemaat hakkında bazı sorular ve cevaplar
Bazı arkadaşlarımız soruyorlar: “İsmailağa Cemaatine girmek istiyorum giyim kuşam zorunluluğu varmış” Veya bir başkası aynı şekilde soruyor: “Ben İsmailağa’yı seviyorum ama bir arkadaşım Menzil’e davet ediyor. İslamı sizlerden öğrenmişken oraya gitmek pek içime sinmiyor” Çok sorulan bir başka soru da: “Cemaate girince ne kadar para ödeniyor”
İSMAİLAĞA CEMAATİNE GİRMEK
İsmailağa Cemaati aslında tasavvuf ile uğraşan, zamanın fitnesinden dolayı İlim yönünü geliştirerek çift kanatla ilerleyen bir cemaattir.
Bakın, Tasavvuf ile uğraşmayan dini topluluklara cemaat değil de gurup demek daha yerinde olacaktır. Çünkü İsmailağa’da bir çizelge, çetele, kayıt arşivi yoktur. Camiye ders almaya gelen birisine: “Nereden geliyorsun, ne işin var burada” bile denilemez.
Yani böyle cemaatlerde, gelen giden meselesi yoktur. Ne yapmış, ne etmiş meselesi, ne giymiş, ne giymemiş meselesi yoktur. Bu nedenle kimseye: “Cemaate gireceksen böyle böyle giyinmelisin” denilemez ve bu güne kadar da denilmemiştir. Bazı ham sofiler böyle cahillik yaptıysa da bu bizim kapımıza yakışmaz. Efendi Hazretlerimiz yanına gelenlere sakal, sarık, cübbe gibi sünnetleri tavsiye ettiyse de giymeyenleri de kovmuş veya uzaklaştırmış değildir.
Burayı iyi anlamak lazım. Cemaatçilikten Allah’a sığınırız. Bizler Müslüman din kardeşleriyiz. Cemaat diyerek kimseyi dışlamayız. Sohbetlere gelen hiç kimseyi kılık kıyafetini sebep göstererek geri çevirmeyiz.
Aslında cemaatten olmak diye bir şey yoktur. Dersli olmak veya olmamak vardır. Efendi Hazretlerine bağlanmak veya bağlanmamak vardır.
Yani bir insan ders almasa ama sarık cübbe giyse bu adam cemaatten mi olmuş oluyor? Veya bir insan tarikat dersi alsa ama cübbe, şalvar giymese cemaatten olmamış mı oluyor?
Bu gün bir çarşaflıyı, sarık takan, cübbe giyen bir müslümanı İsmailağa cemaatinden zanetmek de yanlıştır. Artık bu kıyafetler duyarlı her müslümanın tercihi haline gelmiş, hiç ummadığınız insanlar bile sakal, sarık, cübbe gibi sünnetleri ihya eder hale gelmiştir. Dolayısıyla kıyafet ve şekil bu konuda ölçü olamaz.
(Ama bir medrese veya kursta bu şart koşuluyorsa (sarık tamak, cübbe giymek vs.) o kursun kendi takdiridir. Her okulun kendi kıyafetini seçtiği gibi.)
Dedik ya, tasavvuf cemaati farklıdır. Mesela bir gurubun içinde yer alacak olsanız, yurtlarında kalacak olsanız size bazı şartlar koşarlar. Gazete ve dergiye abone olmak, kendilerine destek veren yerden alışveriş yapmak, bazı organizasyonlarda yer almak vs. gibi maddi destek vermenizi ve fiilen çalışmanızı isterler.
Bizde böyle bir şey söz konusu değildir. Sen bizim camiye geliyorsun o halde şunu yapacaksın, bunu yapacaksın veya şuraya abone olacaksın diye bir şey söz konusu değildir, olmadığı için çok doğal, kendi kendine şekillenen bir cemaat olmuştur.
Mesela Efendi Hazretlerimizin değişik illere gönderdiği Hocaefendiler vardır. Tarikata girmek isteyenlere ders talimi yapar ve talebe okuturlar. Bunlar bile o şehirde kendilerine gelen insanların sayısını, ismini cismini bilmez. Neden? Çünkü bize gelen insanın kişiliği, mal varlığı, karakteri, kabiliyeti ilgilendirmez. Önemli olan o insanın Müslüman kimliğidir.
Bunun yanında eğer sakal bırakması, bol giyinmesi vs.. söyleniyorsa bu cemaatten olma şartı değil, Resulüllah Efendimizin sünnetleri olması nedeniyledir. Yani cemaatten olmak ve bunun şartları gibi bir mesele yoktur. Bu gün Türkiye’de böyle bir algı oluştuğu için şu cemaatten veya bu cemaatten gibi ifadeler kullanılıyor. Yoksa tarikat yollarında bizden sizden gibi ifadeler yoktur.
DAVET ETMEK!
Arkadaşlar tasavvuf her defasında vurguluyoruz gönül işidir. Kimseye “gel ders al” denilemez. İnsan bir arkadaşının kolundan tutar sohbete götürür, vaaza götürür ama ders almaya götüremez. Yani bunu teklif edemez. Bunun tamamen kendi iradesiyle olması gerekir. Çünkü tarikat zikirleri sorumluluk ister. Terk edilmesi halinde ise bir vebal söz konusudur.
İnsan arkadaşının davetine değil gönlünün davetine uymalıdır. Kalp yalan söylemez, gönül insanı aldatmaz. Mesela bir kadına aşık olursun “Gönül işi” dersin. Tarikat gönül işidir, zorla veya davetle olacak iş değildir.
KAÇ PARA ÖDERSİNİZ?
Yukarıda da söylediğimiz gibi bizim yolumuzda kimsenin makamı, mevkisi, işi gücü önemli değildir. Kimsenin bunları sorgulama ve ona göre görev verme yetkisi de yoktur. Efendi Hazretlerimizin yanına gelen bir çok varlıklı kişiye O, işini gücünü değil, sünnete ittibasını sorar. Bizler büyüklerimizden böyle gördük.
Tam tersi bu yolu menfaat kapısı haline getirmek de doğru değildir. Dervişlerin arasına sızayım, mal satayım diye sakal bırakmak, cübbe giymek İslam ahlakına yakışmaz. Neysek o olalım, dışımız içimizi yansıtsın.
Bu yolu doğru anlarsak daha çok istifade ederiz. Allah’u Teala dostlarının yolundan ayırmasın…
www.ismailaga.info